İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi şubelerinin bulunduğu illerde 15 Eylül tarihinde gece barış nöbeti tutma kararı alarak uyguladı. Amaç elbette akan kanın durdurulması ve barış ortamının sağlanmasıdır. Çünkü mevcut durumda insanların temel hakları ihlal edilmekte ve yaşamları ellerinden alınmaktadır.

Duruma izah eden basın açıklamalarından biri de TMMOB; TTB, DİSK ve KESK’in 12 Eylülde yaptığı basın açıklamasıydı. Bu açıklamanın bir bölümünü paylaştığımızda neden barış söylemine de cevap verilmiş olacağını düşünüyoruz. İşte bu açıklamadan bazı bölümler;

“Artık yeter!

Asker, polis, genç, kadın, çocuk cenazelerinin sonu gelmiyor… Ülkenin dört bir yanındaki cenazelerde akan gözyaşlarına tanık oluyoruz. Biz ölümleri tasnif etmiyoruz. Her ölümün ardından, binlerce yıldır birlikte yaşadığımız bu topraklarda toplumsal barış ve geleceğimiz adına kaygılarımız büyüyor.

Üzülerek görüyoruz ki sıkılan her kurşun gencecik bedenlerle birlikte yüreklerimizi ve kardeşliğimizi parçalıyor. Patlayan bombalar sadece yollarda, binaların duvarlarında ve kepenlerde çukurlar, delikler açmıyor. Yaşananlar ve yaşatılanlar yaralarımızı yeniden kanatırken evlatlarımızın bedenleriyle birlikte toplumsal barışı da parçalıyor. Yakılan her parti binası, her ev, her işyeri, örgütlü olduğu açık olan her linç girişimi, her gazete baskını korkarız ki bizi Suriye’den bildiğimiz karanlık bir geleceğe taşıyor. Çatışmalar ve şiddet başta yaşama ve sağlık hakkı olmak üzere barınma ve beslenme gibi en temel hakları, yok ediyor.

Her gün durum daha da kötüye doğru gidiyor! Her gün ocaklara ateş düşüyor! Savaş çığırtkanlığının yapıldığı her saat, her gün yaşamını yitirenlere yenileri ekleniyor.

Artık yeter!

Demokrasi, hukuk ve özgürlükler adına endişeliyiz!

Ortalık kan gölüne dönerken Cumhurbaşkanının “400 vekil verilseydi durum böyle olmazdı” açıklamasını yayınladığı için gazeteler basılıyor, güvenlik güçlerine “tereddüt etmeden vur” emri verilen talimatlar tüm valilere gönderiliyor. Hangi askeri birimlerin illerde görevlendirileceği bile belirlenmiş durumdadır!  “Vur emri” alan ve iç güvenlik yasasıyla yetkileri artan güvenlik güçleri, her türlü barış ve demokrasi talebine karşı şiddet uygulamaktan kaçınmazken, yüzlerce parti binasını, yüzlerce ev ve işyerini yakanlar, otobüsleri taşlayanlar, gazeteleri basanlar karşısında ortalarda görünmüyor. “Emek”, “demokrasi”, “özgürlük”, “barış”, “adalet” konulu en sıradan basın açıklamalarımızda karşımıza çıkan TOMA’lar , “katliam isteriz” sloganları atan benzin bidonlu kalabalıkların konuşma kürsüsü olarak kullanılıyor.

 Artık yeter!

İktidar borazanı, savaş çığırtkanı medya, insan ölümleri üzerinden yeni algı operasyonları yapıyor. Yaşamın değil ölümün dili hâkim kılınmaya çalışılıyor. İktidar uğruna başlatılan savaşın gerçek nedenini gizlemek için “ya bizdensin ya düşman” denilerek barış yanlısı tüm kesimler “vatan haini” ilan ediliyor! Basın özgürlüğü iktidar vekilleri öncülüğündeki şiddet eylemleriyle yok ediliyor. Basın özgürlüğü ile beraber demokrasinin tüm kırıntıları un ufak ediliyor. Muhalifler “ölüm” mektuplarıyla, tutuklanmayla, tehdit ediliyor. Farklılıklar derinleştiriliyor, düşmanlıklar yaratılıyor. Ölümler tasnif ediliyor, ölü sayıları yarıştırılıyor. Vatandaşlarımız sağlık hizmetinden mahrum bırakılıyor, yaralı ve veya hasta tedavi ettikleri için, katliamlara ve savaşa karşı çıktıkları için sağlık çalışanları cezalandırılıyor. Görevden uzaklaştırılıyor, can güvenliği olmadan hizmet veriyor, günlerce hastanelerde mahsur kalıyorlar. Kendilerinin ve yakınlarının yaşamından kaygı duyuyorlar. 

Artık yeter!

Yüreğimize her gün bir kor düşerken, ülkemiz hızla bir iç savaş eşiğine doğru giderken anket sonuçları bekleniyor…

Oysa biliyoruz;

         Savaş, ölüm, acı, gözyaşı ve yıkım demektir!

         Savaş, cinayet demektir!

         Savaş, baskı, şiddet ve sömürünün katmerlenerek artması demektir!

         Savaş, ekmeğimizin küçülürken zenginlerin kasalarının dolması demektir!

         Savaş, emeğin haklarının tamamen ortadan kaldırılması demektir!

         Savaş, demokrasi ve özgürlüklerin bitirilmesi demektir!

         Savaş, insan haklarının, hukuk ve adaletin hiçe sayılmasıdır!

         Savaş, çevrenin, doğanın tahrip edilmesi demektir!

         Savaş, savaş kararı alanların çocuklarının değil, emekçi halk çocuklarının gönderildiği bir cehennem demektir!

İşte bu nedenle; Susmayacağız! Savaşa hayır demeye ve barış talebini yükseltmeye devam edeceğiz!

Boyun eğmeyeceğiz!

İnsanlık onuruna sahip çıkmaya devam edeceğiz…

Artık Yeter!

Daha fazla tabut taşımak istemiyoruz! Çocuklarımız Ölmesin! Eller tetikten çekilsin, silahlar sussun! Derhal normalleşmeye dönük acil adımlar atılsın, demokratik süreç işlesin! Sokağa çıkma yasakları, sağlık emekçilerine ve sağlık hizmetlerine yönelik saldırılar derhal durdurulsun, sıkıyönetim uygulamaları son bulsun!

Savaşı durduracak emek ve demokrasi güçlerinin birlikte ve ortak mücadele etme iradesi ve gücüdür.

Savaşa Hayır! Barış Hemen Şimdi!.. “