Bir ülkenin en güvenilir hükümetlerinden biri olan bir parti ve hükümet elinde bulunan büyük fırsatları nasıl olur da heba eder diye düşünmeden edemiyor insan.
Adalet ve Kalkınma Partisi 12 Eylül 1980 darbesinden sonra geçen acı ve trajedi dolu Türkiye koşullarına ve yaralarına merhem olacak siyasal oluşum olabilme fırsatını yakalayabilmiş en güçlü parti. Bütün çatışma ve yıkımlara ve yaşanan olumsuzluklara rağmen beklentiler artık yaraları sarma ve yıkımları onarma yönündeydi. Bu beklentilerdir ki iktidara üç dönem üst üste iktidar koltuğunu tereddütsüz teslim etmiştir. Ancak gelin görün ki çıraklık ve kalfalık dönemlerinde ülkenin eksikliklerini ve aksaklıklarını bilen çözüme gidecek yolu keşfeden bir hükümet ustalık döneminde kelimenin tam anlamı ile çuvallamaktadır. Kendisini çözüm merkezi olarak görme mantığını bir kenara atmış ağız dalaşına, meydan kavgasına, günlük siyasal çekişmelerin havasına kapılmıştır.
Türkiye’de bir ana muhalefet boşluğunun bulunduğunu, muhalefetin en büyük çabasının ana muhalefet olarak kalma gayretinden ibaret olduğunu defalarca yazdık ve çizdik. Mevcut durumda bile Ana muhalefet ve muhalefet partilerinin kendi iç sorunları ile uğraşıyor olması bu söylenenlerin ne kadar doğru olduğunu göstermektedir. Baykal gibi bir beladan bir türlü kurtulamayan CHP’nin halen kendi ile uğraşması iki yılda dört kongre ile kongreler partisi imajını bir türlü yıkamaması ise işin başka bir yönü oluyor.
İçerde ve dışarıda çözüm beklentilerinin en yüksek düzeye çıktığı anda iktidarın içine düştüğü durum tam bir hüsran durumudur.
Ülke içinde Kürt sorununu çözmüş ve çatışmaları durdurmuş bir iktidar ve komşularla sıfır problem hedefi ile yola devam eden bir durumdan içerde artan bir çatışma komşularla süper problemli bir ülke haline geldik.
Bütün bunlar olurken elbette boş durmadık her ortamda ve her adımda hükümeti olumlu adımlar atmaya yöneltecek eleştiri, öneri ve isteklerimizi sıraladık bu istek ve öneriler bazen aynı kulvarlardan yürüdü bazen zıtlaştı ama amaç hep aynıydı barışçıl bir ortam ve büyüyen bir ülke.
Bu olumsuzlukların tamamının hükümetten kaynaklandığı bir iddiamız yok gerek ülke içinde gerekse ülke dışında etkileyici ve belirleyici aktörlerin rollerine tamamen oynamamaları veya oynayamamalarından kaynaklanan problemler de yaşandı.
Kürt sorununda yol haritası konusunda ortaya çıkan anlaşmazlığın ortaya çıkardığı durum. Abdullah Öcalan’a yönelik izolasyon politikası, PKK’nin silahlı saldırıları olayların tırmanmasına neden olmuştur. Bunlara neden olan hükümetin siyasal alanı kilitlemesi ve KCK operasyonları adı altında yürütülen tutuklama furyasını da unutmamak gerekiyor.
Bu olumsuzluk ortamına su dökecek adımların atılması beklentilerinin de yasaklamalarla zora koşulduğunu da ifade etmek gerekir. Bölge ve giderek ülke açık cezaevi konumuna düşürülmek isteniyor…
Dış politika konusunda da iyi durumda olmadığımız açık bir şekilde görülüyor. Suriye ve İran ile iyileşmeye başlayan ilişkiler yine tarihi Sünni- Şii çatışması gölgesine girdiğini belirtelim. Bu konuda iyimser olduğumuz tek konu bütün alevlenmelere rağmen henüz ülkenin bir savaş belasına bulaşmamış olmasıdır. Dileriz hükümet ve yetkililer kamuoyundan gelen eleştirileri kulak ardı etmez ve kendini toparlamaya çalışan iç sorunlarını çözememiş bir yapı halindeyken ülkeyi savaş gibi bir belaya bulaştırmaz.
Yapılan açıklamaların, kamuoyuna verilen bilgilerin ortaya çıkardığı çelişkilerin de bir güvensizlik ortamı yaratmaya başladığını hatırlatalım.