İnsanların geçişini engellemek için yapılan duvar deyince akla ilk gelen her ne kadar binlerce kilometrelik Çin Seddi olsa da bizim kuşağın ilk tanıştığı duvar “utanç duvarı” olarak bilinen Berlin duvarıydı.
Doksanlı yıllardaki sosyalist duvarın(!) beyinlerde yıkılışı ile birlikte Berlin duvarı da çekiç ve küreklerle(!) yerle yeksan edildi.
Böylece insanların birbirlerine ulaşmalarının engellenmesi için duvar yapılmasının bir insanlık ayıbı olduğu da demokrasi adına tescillendirilmek istendi.
Berlin duvarından her sökülen parça demokrasi harcına malzeme taşı olmuşçasına değerli görüldü. Ancak yıllar ilerledikçe asıl duvarın fiziki duvar değil, beyinlerdeki duvar olduğu görüldü. Beyinlerdeki duvarlar yıkılmadıkça bunun fiziki duvarların inşasına neden olduğunu pratikte gözlemledik.
Eğer duvarlarla insanları saldırılardan kurtarmak mümkün olsaydı,
Eğer yapılan kalelerle korunmak mümkün olsaydı,
Eğer oluşturulan inanç sistemleri ile fedakârlıkla sınırlar geçilmez olsaydı o zaman
Moğollar Çini işgal edemezdi
Amed ve İstanbul işgal edilemezdi
Alamut kalesi düşürülemezdi
Berlin duvarı yıkılamazdı
Ancak çok iyi bilmekteyiz ki bunların tamamı gerçekleşti.
Şimdilerde bu duvar ve hendek politikaları güden yerlere baktığımızda açıkça insanlık onuru adına utanıyoruz.
Egemenlik hakları zorla ellerinden alınan,
Özgürleşmeleri engellenen,
Vatanları dört parçaya bölünen Kürtler federal sınırlarına hendekler kazıyor!
Müslümanların hendek savaşında kendilerine yönelen saldırılar karşısında korunmak için hendek kazmalarını anlarız da Kürtlerin saldırıya uğrayan kardeşlerinin kurtulmalarını önlemek için hendek kazmalarını nasıl anlayacağız?
Hedef yerel iktidarı korumak mı yoksa ailesel çıkarları çoğaltmak mı bilmiyoruz ama bu hendek siyasetini bir türlü anlayamıyoruz.
Federal Kürdistan’ın kazanımlarını korumak her kürdün birincil öncelliğidir. Bu çok net ancak aynı yerin yöneticilerinin de birinci öncelliği her yerdeki Kürtleri öncellikli korumaktır, korumak olmalıdır. Musul ve Kerkük ne kadar önemliyse Rojava da o kadar önemli kabul edilmelidir. Bütün Kürt siyasal hareketleri ve partileri konu Kürtlerin çıkarı ve vatanlarının statüsü olunca bir düşünmek zorunda. Çünkü Kürtler artık liderliklerinin(!) ulusal çıkarlarının önüne geçmelerine müsaade etmeyeceklerdir. Bu liderler kim olurlarsa olsunlar!
Hendek ve duvar siyaseti izleyenlere bakalım. Yer Ortadoğu; ülkeler ise Türkiye ve İsrail bunlara bir de Şimdi Kürdistan eklendi.
Henüz Ottowa sözleşmesi gereği sınırlarındaki mayınları temizleyemeyen Türkiye’nin güney sınırlarına duvar örmeye başlaması ve buna paralel olarak Kürdistan yönetiminin kalan bölüme hendek kazmaya başlaması ortak bir politikanın izlendiği kanaati oluşturuyor. Oysa Türkiyenin çıkarları eğer Kürt çıkarları ile ortaklaştırılacaksa veya böyle bir niyet varsa Kürdistan’ın bir bütün olarak görülmesi, Hendek ve duvarlarla bölünmemesi daha mantıklı bir yaklaşım olur. Rojava olmadan Kerkük petrollerinin rahat akmayacağını herkes hesaplamalı.
Sonuç olarak gelinen aşamada ve teknolojinin olanakları artık binlerce yıl önceki düşüncelerin ürünü olan duvar ve hendek sistemini geçersiz kılmaktadır.
Çünkü artık insanlar savaş aracı olarak at ve ok kullanmadıkları gibi gözetlemeyi de burçlardan yapmıyorlar. Ok yerine füzelerin kullanıldığı gözetlemelerin uydudan takip edildiği bir dünyada hala kazma kürek hendek kazmak sınırlara duvar örmek yanlıştır.
Düşmanlığın bile bir sınırı bir adabı bir usulü olmalı.
Ki biz düşmanlardan değil;
Kardeş halklardan,
Ortak çıkarlardan,
Parlak bir gelecekten bahseden insanlar ve yönetimlerden söz ediyoruz.
Bu nedenle eğer Kürtleri n birbirleri ile Türklerle ve Türkiye ile bir işbirliği siyasetinden söz edeceksek uygulanmakta olan politikaları değiştirmek gerekiyor.
Düşmanlık üzerine duvar inşa etmek yerine dostluk ve kardeşlik üzerine dayanan;
Dikensiz,
Mayınsız,
Duvarsız
Ve hendeksiz sınırlar oluşturmalı hatta var olan sınırları kaldırmalıyız.
Bunu siyasal olarak yapamıyorsak bile fiili olarak gerçekleştirmeliyiz.  Kerkük petrolleri sayesinde dünyanın üçüncü en büyük petrol üreticisi olacak bir Kürdistan’ın kardeşliği düşmanlıktan daha iyi değil mi?