7 Haziranda sandık başına giderek Türkiye’nin yeni yönetimini belirlemek için oylarımızı kullandık. 12 Eylül antidemokratik darbe anayasasının belirlediği baraja dayalı kısıtlı şartlarda gidilen seçimlerde sandıktan dört parti çıktı.

Türkiye Büyük Millet Meclisinde şu anda;

Sağcı orta kesimi temsil eden Adalet ve Kalkınma Partisi-258 Milletvekili

Solcu orta kesimi temsil eden Cumhuriyet Halk Partisi- 132 Milletvekili

Türk Milliyetçi kesimi temsil eden Milliyetçi Hareket Partisi- 80 Milletvekili

Ve Kürt ve radikal solu temsil eden Halkların Demokrasi partisi- 80 Milletvekiliyle temsil edilmektedir.

Ancak koalisyon hükümeti çalışmaları yürütülürken mecliste bulunan üç siyasal partinin HDP’yi dışlayan açıklamalarını görmekteyiz.

Kimisi HDP ile yan yana gelmeyi ateş ile barut meselesine benzetmekte kimisi bu partiyi takoz partisi olarak görmekte kimisi ise yan yana gelmemek için bin dereden su getirmeye çalışmaktadır.

HDP’nin bu koşullara gelmesinin uzun bir hikâyesi bulunmaktadır. Fransa’da yapılan konferansa katıldıkları için önce partilerinden sonra meclisten atılan Kürt kökenli milletvekillerinin mücadelesi ile başlayan defalarca kapatılan partilerden sonra siyasal alanda mücadeleyi kararlılıkla sürdüren, Kürtlerin yok sayılmasına sürekli karşı çıkan ve bu uğurda bütün bedelleri ödedikten sonra yapılan çağrılar ve yapılan baskılarla Türkiye partisi çizgisine çekilen bir HDP’ ye reva görülmeye çalışılan bu tavırların tam anlamı ile bölücülük olduğunu belirtme gerekiyor.

Halkların Demokrasi Partisinin Türkiye’nin sorunlarının çözümü noktasında siyasal zeminde ve meclis çatısı altında problemlerin giderilmesi anlamında bir fırsat olduğunu herkesin görmesi gerekmektedir.

HDP yöntemi ile yürütülen resmi ve meşru mücadelede diğer siyasi partilerimizin takındıkları tavır Türkiye gerçeklerinden uzak bir tavırdır. Hiç kimse milletin iradesi ile ortaya çıkmış olan bir tercihi yok sayma lüksüne sahip değildir. Bu tavırlarını sürdüren anlayışların bir an önce gerçek yaşama dönmeleri gerektiği açıktır.

Kürt düşmanlığına dayalı siyaset mantığının Türkiye’ye kazandırmayacağını, Bölgede ve bölge dışında büyük destek gören Türkiye partisi ve çözüm odaklı siyasal mücadele tarzının dışlanması durumunda kalan seçeneğin yıkımdan başka bir anlam ifade etmeyeceğimizi hepimiz çok iyi biliyoruz.

Türkiye yok sayma, yok deme, yok etme politikalarını yıllarca sürdü sonuçta bu yolun çıkar yol olmadığını hepimiz birlikte gördük. "Kürt Ulusal Kimliği ve İnsan Hakları" konulu panele katıldıkları için SHP’den ihraç edilen yedi milletvekili meselesi ile başlayan HEP’in kurulması ile devam eden süreçten günümüze kadar devam eden aşamalardan sonra o gün kovulan anlayışın bugün 80 milletvekili ile meclise girdiğini herkesin görmesi gerekiyor. Bu nedenle de HDP’ye kimsenin düşmanlık beslememesi ve HDP’nin dışlanmaması gerektiğini hatırlatmak gerekiyor.

Seçim süreci ile başlayan HDP’ye yüklenme anlayışı ne yazık ki bir sürü iftira ve suçlamalarla en yüksek perdeden ve en yüksek makamlardan sürdürülmektedir. Hem sandıktan çıkan halk iradesine saygılı olduğunuzu belirteceksiniz hem de halkın iradesini temsil eden bir siyasal partiyi bütün seçeneklerde dışlayan bir yol ve yöntem izleyeceksiniz! Bu Türkiye’nin birlik ve bütünlüğü gerçeklerine aykırı bir tavır ve davranış olmuyor mu?

Bu tavırların yıllardır yanlış bilgilendirilmiş bazı kesimlerden gelmesi durumunda eleştirileri anlamak mümkündür ancak herkes ve hatta ülkenin kaderini belirleyen kesimlerin de aynı telden çalması hayra alamet gibi gelmiyor.

Türkiye’de açık bir şekilde Kürt düşmanlığı meselesi körüklenmek isteniyor. Buna başta siyasilerin dur demesi gerekiyor. Eğer siyaset zemininde başarılı adımlar atılmazsa bir daha aynı koşullarda bir zemin bulmak için epey gayret göstermemiz gerekecek.

Üstelik bazı basın organlarında çıkan haber ve yorumları anlamakta zorluk çektiğimizi de belirtelim. Söz konusu Kürtler olunca ağızdan çıkan kelimeler kurşuna dönüyor adeta. Bu durumu sadece biz tespit etmiyoruz. Bakın T24 yazarı Nurcan Baysal yazısında konuyu nasıl işlemiş;”……Tam da bunları düşünürken, sosyal medyadan bu sefer Sabah gazetesinin utanmaz manşetini görüyorum. Manşette “PYD DAEŞ’ten daha tehlikeli” diyor.

Burada yapılan sadece yandaş, ahlaksız gazetecilik midir? Bunca genç ölürken, kadınlar köle pazarlarında satılırken, turuncu elbise giydirilen insanların boğazı kesilirken bu kadar basit midir? Hangi eldir bu haberleri yazanlar! Bir el, bir insan, insan olma melekesini ne zaman unutur! Neyin karşılığında insan olma melekesini bırakırsın! Aslında bu kirli haberlerle öldürdüğünüz aynı zamanda insanlıktır!

Bu ahlaksız medyaya diyecek tek kelime bulamıyorum!

Hiçbir şeyden utanmıyorsanız, gencecik evlatlarımızın ölü bedenlerinden utanın! Yıllardır “kardeş” dediğiniz, komşu olarak yaşadığınız insanların yasından utanın! Birkaç saat ötenizde sizlerin desteğiyle tecavüz edilen, köle pazarlarında satılan kadınlardan, çocuklardan utanın! İnsanlığınızdan utanın!”

Siyasetçilerimiz HDP’yi hedef tahtasına koyarsa yazarlar da böyle yazar işte?