Bugün 4 Eylül. Bu köşede insanların temel haklarını savunduğum gibi, hayvanların da haklarını savunurum. 4 Eylül Dünya Hayvanlarını Koruma Günü olduğundan bugün hayvan hakları ile ilgili değerlendirmem ile karşınıza çıkıyorum.

İnsanların temel haklarının güvencede olmaması, her gün hak ihlallerinin yaşanması, bizim hayvan hakları ile ilgilenmememiz anlamına gelmez. Hayvan haklarını savunmayı bir görev biliyorum. Yazılarımdan bir derleme ile hayvanların hakları üzerinde durmak istiyorum:

Hayvan Hakları Bildirgesiyle başlayalım: “Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler. Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır. Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel doğal çevrelerinde karada, havada ve suda yaşama ve üretme hakkına sahiptir. Eğitim amaçlı olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır. Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir. Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur. Hayvan ölümüne de saygı göstermek gerekir. Hayvanın öldürüldüğü şiddet sahneleri sinema ve televizyonda yasaklanmalıdır. Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır.”

Hayvan haklarına duyarlı olmayanlar, insan haklarını da savunamaz…

İnsan haklarına duyarlı olanların, hayvan haklarına da duyarlı olmaları şarttır…

Hayvan haklarını savunmayanların, insan haklarını savunma konusunda samimi olmaları mantıklı değildir…

Yukarıdaki üç maddeyi de herhangi bir bilgi kaynağından almadım. Üç madde de benim kişisel düşüncelerimin ifadesidir.

Doğadaki canlıların yaşamlarının birbirlerine olan ilintisi bilinen bir gerçekliktir. Hayvanların beslenme zincirindeki bir kopukluk bile çok vahim sonuçlara neden olmaktadır.

Çok aşırı soğukların yaşandığı kış aylarında doğadaki hayvanların yaşam haklarını savunma adına, dağlara, tepelere yem bırakılmasını önerdiğim veya Dicle Nehrinde jeneratörle balık katliamına karşı çıktığım için bazı cahillerce eleştirilmiştim. Cehalet bataklığındakilere sadece üzülüyorum.

Kur’an-ı Kerim’de insan hak ve sorumluluklarını belirlenirken insanlara hayvanlarında insanlar gibi bir ümmet olduğu belirtiliyor. ‘Yeryüzünde kıpırdayan hiçbir canlı, gökyüzünde iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasınlar.’ (En’am suresi) İslami kaynaklarda, ‘Bu ayetlere göre hareket ederek bize örnek olan sevgili Peygamberimiz(SAV) deve güreşlerini, horoz dövüşlerini, köpek dalaşlarını ve bütün hayvanların boğuşturulmasını yasaklamıştır’ denilirken, şu hadisi şeriflerden örnekler sıralanıyor: ‘Susuz köpeğe kuyuya inip su veren bir erkeğin ve bir kadının cennetlik olduğunu, bir kediyi evine hapsedip yemek ve su vermeyen bir kadının da azap göreceğini haber vermiştir.’ Bunlar güvenilir kaynaklardan bize ulaşan bilgilerdir.

Nasıl 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ilan edilmişse, Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi de vardır. 15 Ekim 1978 tarihinde Paris’teki UNESCO Merkezi’nde törenle ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’nden bazı maddeleri de hatırlatmak istiyorum: ‘Bütün hayvanlar biyolojik denge kavramı içerisinde varolmak bakımından eşit haklara sahiptir. Bütün hayvanlar saygı gösterilme hakkına sahiptir. Hayvanlara kötü muamele edilemez veya zalimane davranışlarda bulunulamaz. Ölü bir hayvana saygıyla davranılmalıdır. Vahşi hayvanlar yaşama hakkına ve kendi doğal çevrelerinde özgürce üreme hakkına sahiptirler. (Bu maddeyi lütfen bir kez daha okuyun) Soyu tükenen hayvanların ya da yok edilen bir hayvanın yerine yenisinin ikame edilmesi yöntemleri geliştirilmeli ve sistemli olarak devam ettirilmelidir. Hayvanların güvenliğinin koruma altına alınması hususu Devlet örgütleri düzeyinde temsil edilmelidir. Eğitimden ve okullaşmadan sorumlu merciler, vatandaşlarına çocukluktan itibaren hayvanları anlamayı ve saygı göstermeyi öğrenmeleri için olanak sağlamak zorundadır.’

Evet, görüldüğü gibi hayvanların da hakları vardır. Bir insan hakları savunucusu olarak hayvanların haklarını da savunmayı görev biliyorum. Zekası kıt bazıları sakın ola ki bu yazımı okuduktan sonra, ‘İnsan hakları güvencede değil, sen neden söz ediyorsun?’ deme basitliğine düşmesinler. İnsan haklarını savunurken bedel ödemiş biriyim, yine savunuyorum. Ancak bir vicdan sahibi olarak hayvanların da haklarını savunmamız gerektiğini yüksek sesle dillendiriyorum. Bu yazımla, eğitimden sorumlu mercilerin yapması gereken görevi yaptığıma, vatandaşlara, çocukluktan itibaren hayvanları anlamayı, onlara saygı göstermeyi öğrenmelerine katkı sunmak istedim.

Can Dündar, bir yazısında hayvanlara yönelik vahşetleri gözler önüne sermişti. İnsan kılıklı bazılarının ne kadar gaddar olduklarını gösteren yazısından birkaç satırı da paylaşmak istiyorum: “Etleri yumuşak ve açık renkli olsun diye doğar doğmaz bir tahta hücreye boynundan zincirlenen ve hareket etmesine izin verilmeden yattığı yerde beslenerek 16 hafta sonunda kesilen süt buzağıları... Penceresiz sınai kümeslerde üst üste yığılan, sürekli ışık altında olmanın hırçınlığıyla çevreye zarar vermesin diye gagaları giyotinle budanan ve asıl ömrü 7 yıl iken, 7 haftada kesime gönderilen tavuklar... Zincirlendiği daracık bölmede  kalkmasına bile izin vermeden ve en az yemle beslenerek gebe kalma, doğurma, bebeklerinden ayrılma, yeniden gebe kalma döngüsünde bir yaşam süren damızlık domuzlar... Gün ışığı görmeden, toprağa ayağı değmeden hayatlarının her anında acı çekerek yaşatılan ve vahşice öldürülen milyarlarca hayvan…”

Evet, hayvan haklarına duyarlı bir toplum olmalıyız. Aksi halde hayvanların haklarına duyarsız nesiller yetiştirirsek, insan hakları da asla güvencede olmayacaktır diye düşünüyorum.

HAYVAN BARINMA MERKEZİ!..

Batman’da çevre mücadelesini veren duyarlı insanlar sık sık hayvan hakları ile ilgili eleştirilere maruz kalırlar. Toplumumuzdaki iyi niyetli bazı insanlar bir yaralı hayvan gördüklerinde duyarlı bazı çevreci dostlarla birlikte beni de arıyorlar. Bir yaralı köpek, bir yaralı şahin gören duyarlı insanların başvurduğu merkezlerden birisi de Batman Çevre Gönüllüleri Derneğidir.

Ne yazık ki bu derneğin bir gönüllüsü olarak bize başvuranların her taleplerine cevap olamıyoruz. Geçtiğimiz aylarda yaralı bir Şahin’i Van’a tedaviye gönderen Batmanlı Çevreciler, tedavisi ardından doğaya salmıştı. Ancak sık sık derneğe yapılan yaralı ve hasta hayvanlar ile ilgili başvurulara olumsuz yanıt verilmek zorunda kalınmaktadır.

Bunun nedeni Batman’da bir Hayvan Bakım ve Barınma Merkezi’nin olmamasıdır. İstanbul’daki tüm belediyelerin hayvan bakım ve barınma merkezleri bulunuyor. Batıdaki pek çok kentte böyle merkezler var. Bölgemizde ise sadece Diyarbakır ve Mardin’de bu merkezler bulunuyor. Diyarbakır merkezi ile ilgili bilgiyi arz edeyim: “Muayene odası Veteriner Hekim Odası, Veteriner Sağlık Teknikerleri Odası, Büro, Operasyon odası ve Gönüllülere ait oda ile toplantı odasından oluşan idari bina ile hayvanlara ait mutfak, Post-operatif Bakım Ünitesi, depo ve Personel Sosyal Tesislerinden oluşmaktadır.”

İstanbul Bağcılar Belediyesi hakkında bilgi: “İdari binada veteriner hekim odası, muayene odası, ameliyathane, yoğun bakım ünitesi, duşlar, kuş odası, mescit, personel odası, veteriner sağlık teknisyeni odası bulunmaktadır. Barınak binasında tel örgülerle ayrılmış hayvan barınma bölmeleri ve bakım bölümleri bulunmaktadır.”

Bu örnekleri çoğaltmaya gerek yoktur. Batman ve çevresinde yaralanan, hastalanan sayısız hayvanın haklarından sorumluyuz. Hukuken sorumlu olmasak bile, vicdanen ve manen sorumluyuz diyorum.