Biri kalkmış sistem değişmiştir diyor

Diğeri kalkmış bu darbedir diyor

Öbürü bizim yerli Hitlere, staline, Kadafi’ye tahammülümüz olmaz diyor

Öteki demokratik özerklik ilanlarını seyrediyor

Lafa geldiğinde de herkes özgür, demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiyenin bütünlüğü, birliği, ilerlemesi, özgürlüğü ve kalkınması için mücadele ettiğini vuruluyor.

Ülke için bunları düşünen liderler ve siyasal partileri evrensel demokrasiden ve insan haklarından ayrılmama (!) noktasından da geri durmuyorlar ama son bir ay içinde yüzlerce ölü, binlerce gözaltı ve tutuklama yaşadı bu ülke. Üstelik hükümeti kuramayan, geçici hükümetin koltuk bırakmayan anlayışını da unutmamak gerekiyor.

Daha ilkokul çağlarından itibaren ülkemizin jeopolitik konumu anlatılır bizlere. Anlatılanlardan anladığımız şey Anadolu’ya ortaasyadan Allah Allah nidaları ile geldiğimiz, yolumuzu kaybedip dağlar arasında kaldığımızda Asena tarafından kurtarıldığımız, 1071 de Malazgirt savaşı ile Anadolu’ya yerleştiğimiz, Selçuklu ve Osmanlı imparatorluklarını kurduğumuz, bin yıllık bir devlet geleneğine sahip olduğumuz ve bu yüzden de bütün dünyanın bize düşman olduğudur.

Sonra büyüyüp bize öğretilen alfabe sayesinde resmi müfredatın dışındaki kitapları ve bilgileri okuduğumuzda anlıyoruz ki binbir emekle öğrendiğimiz bilgilerin tamamı bize uymuyor.

Türk’üz, doğruyuz, çalışkanız diye başlayan andımız ile daha ilk günden itibaren başlamışlar bize yanlış şeyler öğretmeye.

Sonradan öğreniyoruz ki aslında Türk değilmişiz

Anadilimiz de Türkçe değilmiş

İlkokulda döve döve bize öğrettikleri dil resmi dilimizmiş

Doğruluk adına bize ezberletilen ilk sözler de yalandan ibaretmiş

Ortaasyadan gelen bir kavim de değilmişiz

Türkler gelirken biz zaten burada bulunan halklardan biriymişiz

Sonradan kaynaşmaya başlamışız.

Cumhuriyetin kuruluşu sırasında ülkemizde yaşananlar da bize yanlış aktarılmış dost bilinenler dost değil düşman gösterilenler düşman değilmiş!

Bütün bunlar yan yana gelince bir depresyon yaşamamak mümkün mü?

Sonrası malum…

Bütün bunlara rağmen gelinen aşamada birlikte yaşama gibi Türkiyelilik gibi kavramları ayakta tutmak gibi fikirlerin bu topraklarda yaşayan herkes için daha iyi olacağı fikrine sahip olanlardan olduk.

Bu kavramların cumhuriyet tarihi boyunca yanlış bilgilerle donatılmış nesillere anlatılması ve kabul görmesi elbette kolay olmazdı ancak bunun da başarılması olanağına kavuşan bir çizgiye geldik.

Nasıl?

40 binden fazla insanımızın yaşamına mal olan çatışmaları

3 milyondan fazla insanın yerinden yurdunda sürülmesinden

4 bine yakın köyün yakılıp yıkılıp boşaltılmasından

17500 civarında faili meçhul cinayetin işlenmesinden

400 milyar dolarlık bir ekonomik kaybın yaşanmasından

10 binlerce siyasi tutuklunun cezaevlerinde süründürülmesinden sonra…

Sonra bu çatışmaların durması, ateşin sönmesi ihtimali doğdu.

Çözüm sürecinin geliştirilmesi ile yeniden bir birlikte yaşam ve çatışmasızlık ortamının doğması umutları yeşerdi.

Herkes umutlandı ve bu proje sahiplerini desteklemeye başladı. Ülkede başta Kürtler olmak üzere bu çatışmalardan canı yanan, sistemin cenderesinde eziyet çeken herkes bu ateşe bir su dökmek için sandığa bir oy attı.

İstikrar sağlansın, barış ve özgürlükler gelsin diye bir dizi yanlış adım sineye çekildi lakin son dönemde yaşadıklarımız bir çuval inciri berbat eden adamlar oldu.

Şimdi çözüm için kurtuluş umudumuz olan siyaset mekanizması ve aktörleri bu ülkeye hep birlikte batırmak için ellerinden geleni arkalarına bırakmıyorlar.

İktidardaki iktidarı bırakmıyor,

Muhalefetteki zıtlaşmayı bırakmıyor.

Koca parlamentoda 4 siyasi parti bulunuyor ama ikisi anlaşıp bir hükümet kuramıyor. Çünkü iktidarı kaybeden iktidarı sürdürmek istiyor, hükümetin başından ayrılan hükümeti yönetmek istiyor, diğerleri de bunu kabul etmiyor.

Üstelik kabul etmeyenler de bir araya gelemiyor.

Bu durumda bir de birileri çıkıp Türkiye için düğmeye basıldı diyor. Bu manzara karşısında birilerine gerek var mı?

Herkes evinde otursa bile bu mantık ile siyasilerimizin ülkeyi yıkması mümkün. Siyaset ve siyasi partilerimizi rahat bırakın ülkeyi elbirliği ile nasıl olsa yıkacaklar.

Düşmana ne gerek var.