Şu sıralar bilindiği üzere öğretmen performansı ile ilgili bazı düzenlemeler zaman zaman haber konusu olmakta ve ülke gündemine oturmaktadır. Öğretmen performansı ile ilgili olarak yapılan bu çalışmalar doğal olarak öğretmenlerin tepkisine neden olmaktadır. Bu durum da sanki eğitimdeki başarısızlıkların faturası dönüp dolanıp bir şekilde öğretmene kesiliyormuş gibi bir algının oluşmasına sebep olmaktadır.

Son zamanlarda bir takım kendini bilmezlerin öğretmenlik sıfatı ile öğrencilerine yönelik uyguladıkları taciz, istismar ve şiddet vakaları ile sınıf hâkimiyetini kaybeden öğretmen haberleri eğitimdeki sorunların odağına öğretmeni koymuş, toplumun ve bazı yetkililerin nezdinde eğitim konusundaki başarısızlıkların öğretmene fatura edilmesine ve günah keçisi olarak görülmesine neden olmuştur.

Peki, gerçekten de eğitimdeki başarısızlığın esas sorumlusu öğretmenler mi?

Konuyu farklı bakış açılarıyla masaya yatırıp analiz etmeye çalışalım.  Nasıl ki hastaneleri tıka basa dolduran hastalardan doktorlar, her gün haberlere konu olan hırsız, katil ve diğer suçlulardan polis, hâkim ve savcılar sorumlu değilse eğitimdeki başarısız olan durumlarda da öğretmen sorumlu tutulmamalıdır. Sorunların kaynağı araştırıldığında sorunun etkenlerinden biri de öğretmenlerse buna amenna ancak tüm sorun öğretmenmiş gibi sorunların odağına alınıp günah keçisi seçilmesi öğretmenlerimiz adına üzücü bir tutum olur.

Tüm bunlara rağmen öğretmelerin eğitimdeki başarısızlıkların sorumlusu olduğu varsayımından hareket edecek olursak ki bu durumda da şöyle düşünmemiz gerekmez mi?

Bu öğretmenler o zaman üniversitelerde olması ve gerektiği gibi yetiştirilemiyor mu?

 Ya da eğitim fakültelerine öğretmen adayları seçilince mesleğe uygun doğru kişiler seçilemiyor mu?

Bir şekilde seçtiklerini varsayalım, dört yıllık eğitimleri tamamlanınca bu kişilerin öğretmenliğe elverişli olup olmadığı anlaşılamıyor mu?

Mezun olduklarında mesleğe ne kadar hazır olup olmadığı dikkate alınmadan mı diploma veriliyor?

Hadi tüm bunları da geçtik peki ya sınavla ve mülakatla göreve getirilen bu öğretmenler etkili bir şekilde seçilemiyor mu?

Öğretmen olacak kişilerin mesleki yeterlilik ve ahlak kriteri de ayrıca dikkate alınmalı değil midir? 

Sizce alkol, uyuşturucu gibi bağımlılığı olan, kumar oynayan, psikolojik olarak belli rahatsızlığı olan, öğretmenlik mesleğine yakışmayacak hayat tarzına sahip olan kişiler öğretmen olabilir mi?

Eğitim sürecinde öğrenci başarısız olununca öğretmen başarısızlıkla itham ediliyor. Peki, bu durumda sorumluları yukarıya doğru aramaya devam edince öğretmen yetiştiren akademisyenler de bu başarısızlığa ortak olmuyor mu? Hatta daha büyük oranda sorumlu oldukları söylenemez mi?

Öğrenci başarılı olamayınca iş öğretmene uzanıyorsa bu noktadan hareketle öğretmen başarısız olduğunda onu yetiştiren üniversite ve hocaları da bundan sorumlu olmazlar mı?  

Üniversitelerde görev yapan akademisyenlerin mesleki ehliyeti ve başarısı ne durumdadır? Tabi ki başarılı olanlar ve saygıyı sonuna kadar hak edenler var. Onları tenzih ediyorum. Buradaki amacım yukarıda işler tam ve doğru şekilde işliyor mu ki aşağıda da tam manası ile yürüsün. Sürekli bu işin odağına öğretmeni koyup taşlamak haksızlık olmuyor mu? Üniversitelerimiz dünyada ilk 500’e bile giremiyorsa bunun da mı sorumlusu öğretmen?

 Bilim insanlarımız acaba araştırma yapıp bilgi üretebiliyor mu? Yoksa bu işler daha çok yüksek lisans ve doktora öğrencilerine tez ödevi olarak mı veriliyor? Pedagoji ile ilgili kitapları okuyup dikkatle incelerseniz yerli araştırmalarla desteklenmiş neredeyse tek bir düşünce, tez, iddia ve teoriyle karşılaşamazsınız. Kitap okuma alışkanlığı ile ilgili araştırmaları inceleyin. Tüm araştırmalar öğretmen ve öğrenci üzerinden yapılıyor. Bugüne kadar akademisyenlerin ya da ülkeyi idare eden yönetici ve bürokratların ya da öteki meslek gruplarının ne kadar kitap okuduğuyla ile ilgili her hangi bir araştırma maalesef yok.

Tüm bu etkenler değerlendirildiğinde soruyorum size günah keçisi öğretmen mi?

Eğitim konusu tartışılıp enine boyuna masaya yatırılırken herkes konuyla ilgili ahkâm keser, konuşur. Bununla birlikte eğitim faaliyetinin içinde olan eğitimle ilgili tüm bilimsel çalışmaların icracısı, saha bilgisi bakımından en bilgili ve tecrübeli olan öğretmenler 657 sayılı devlet memurları kanunundan dolayı basında ve tartışma programlarında maalesef konuşamıyor. Bu tartışmaların odağında pasif ve savunmasız bir şekilde dışarıdan olan bitenleri izleyerek haksız ithamlar altında eziliyor.

 Özellikle eğitimci akademisyenlere seslenmek istiyorum. Okullar, sınıflar ve öğrenciler hakkında ne kadar bilgi sahibisiniz? Öğretmenlere fakülte sıralarında kitaplardan öğrendiğiniz teorik bilgileri ve yabancı meslektaşlarınızın kendi kültürleri içindeki kendi insanları hakkında yaptıkları araştırmalarla yazdıkları kitaplardan alıntılar yaparak yazdığınız telif eserlerle öğretmen yetiştirecek, öğrettiklerinizi bizzat siz deneyimlemeden öğretmene teorik bilgi olarak verecek, sonra da mesleki hayatında karşılaştığı deneysel olarak araştırma konusu yapmadığınız bin bir çeşit sorunla onları baş başa bırakarak işini yapmasını söyleyecek ve başarısızlıkla itham edeceksiniz. El insaf…