Halepçe Kürt tarihinin acılarla yoğrulmuş önemli sayfalarından birini oluşturuyor. Kürt tarihi ölüm ve acılarla tanışık bir tarihtir. Ancak son yüzyılda insanca yaşam konusundaki hassasiyetlere rağmen Kürtlerin payına sürekli ölümün düşmesi acı bir talihsizliktir.
Kürtler gökten gelen ölümlerle Dersim isyanı sırasında tanıştılar. İlk hava bombardımanı o zaman gerçekleşmişti ancak dünyadaki konjektörel durum yaşananları görmezden geldi.
Gökten yağan ölümün ikinci adımı Halepçede kendini gösterdi. Saddam Hüseyin İran ordusunun ilerleyişini durdurmak için Irak Ordusunun Kuzey Cephesi Komutanı olan Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî'ye ( 'Kimyasal Ali' lakabı ile bilinir) zehirli gaz bombaları kullanmayı emretmesiyle başladı saldırılar.
16 Mart 1988'de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı tarafından Halepçe kasabasına bombardıman düzenlendi. Bu saldırıda Halepçe sakinleri, İran askerleri ve Peşmergelerle birlikte 5.000'den fazla insanın öldüğü, 7.000'den fazla insanın da yaralandığı tahmin ediliyor.
Halepçe   katliamını  babasının kucağındaki  bebek  unutulmaz  fotoğrafı  ile tespit  eden  gazeteci   Ramazan Öztürk'ün tanıklığından okuyalım: "Bütün sokaklar cesetlerle doluydu. Etrafta dayanılmaz bir koku hâkimdi. Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti. Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti. Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı. Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine...

Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı. Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti. Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı. Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı.

Bazıları ise, su birikintilerinin başında ölüvermişlerdi. Bunlar da, kimyasal gazların yaktığı vücutlarını suyla ıslatarak kurtulmaya çalışanlardı. Toplu cesetlerin arka planında, otlarken yine zehirli gazın etkisiyle telef olmuş ve vücutları şişmiş hayvanların görüntüsü göze çarpıyordu. Kısacası, bomba isabeti almış birkaç binanın dışında her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü."
Sivil halka karşı bu tür ve bu büyüklükte bir bombalama o zamana kadar hiçbir yerde gerçekleşmemişti. Bir kimyasal silah olan "koktail"in içinde; deriye, gözlere, boğaza ve akciğere büyük zarar veren Hardal gazı bulunuyor; aynı zamanda sinir sistemine inanılmaz zararlar veriyor. İnsanların maruz kaldığı kimyasal silahlar, deri ve elbiseleri ıslatıyor, Su ve yiyeceklere kolayca karışıyor ve solunum sistemini de bozuyor.
Halepçe katliamının emrini verenler zulüm ilelebet sürmez sözünü doğrularcasına hak ettikleri cezayı aldılar. Kimyasal Ali ve Saddam Hüseyin insanlığa karşı suç işlemekten yargılanıp idam edildiler (2006). Yaptıkları yanlarına kar kalmadı ancak bu ceza ne Halepçe’de ölenleri geri getirebildi ne de Halepçe’deki saldırılardan dolayı sakat kalanların acılarını dindirebildi.
Bugün Halepçe katliamının 24. Yılı. Halepçe’de yaşamlarını kaybedenleri saygı ve rahmetle anıyoruz. Onları ve yaşadıkları acıları tarih hiçbir zaman unutmayacaktır. Aynı zamanda tarih isimleri dünyadaki zalimlerin listesine giren katilleri de unutmayacaktır.
Böylesi acıların bir daha yaşanmaması dileğiyle…