Her gün mayınların, bombaların patladığı, korkunç vahşetlerin tanıklığını yaptığımız bir süreçten geçiyoruz. Sağduyu ile hareket eden, sağduyu çağrılarını yapanların bir şekilde damgalandığı bu zorlu süreçte yeni bin yılın başında etkili demokratik eylemler düzenleyen ‘Gençi Siviller’ aklıma geliyor… https://tr.wikipedia.org/wiki/Gen%C3%A7_Siviller

Ülkemizin daha güzel yarınları için çok çarpıcı çıkışlar yapan ‘Genç Siviller’e bugün her zamankinden fazla ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. O güzel hareket nereye gitti?

Yeni bin yılın başında özellikle askeri vesayete karşı sivilleri savunma ilkesiyle örgütlenen ve ‘Genç Subaylar Rahatsız’ manşetlerine tepki olarak ‘Genç Siviller’ adıyla çarpıcı bildirilere imza atan bu hareketin şu sürece de müdahale ederek ülkemizin barışını savunmasını dilerdim.

Genç Sivillerin ‘Genç Türk Siviller Rahatsız’ ve ‘Genç Kürt Siviller Rahatsız’ başlıklı bildirileri sanırım yaklaşık on yıl önce Ali Bayramoğlu’nun köşesinde yayımlanmıştı. O mektupların özetini günümüz gençliğine hatırlatmak istiyorum. Söz Genç Sivillerin:

Genç Türk Siviller Rahatsız!  

“Bayramı karşılamaya hazırlanan yuvalar yangın yerine döndü. Şimdi evlerden Türkçe ve Kürtçe ağıtlar yükseliyor. Tam da Meclis'te tarihi tokalaşmalar yaşanmıştı, sivil siyaset Kürt sorununda belirleyici aktör olmaya başlarken,  Tam da biz, Kürtler 80 yıldır Türkleşiyor, biraz da biz Kürtleşelim demeyi planlarken, Tam da sivil bir anayasamız olsun, bu anayasa farklılıklarımızın zenginliklerimiz olduğunu garanti altına alsın derken,   301 kalksın, vesayet rejimi sona ersin diye temenni ederken, Kuzey Irak'a askeri operasyon yapmanın, ülkeyi topyekûn Ortadoğu cehennemine sürüklemenin ilk adımı olacağına dair endişelerimizi ifade ederken  Tüm bu seslerimizi bastırmak için silahlar konuştu yeniden. 

Vicdanları sağır eden silah sesleri, intikam çığlıkları ve sorumsuz hamasi sözler arasında tarihe karşı sorumluluğumuzu yerine getirerek bir kez daha haykırıyoruz  ‘Durun Kalabalıklar, Bu cadde çıkmaz sokak’ Biz bu caddelerden çok geçtik. Buradan çıkış yok.  Milletvekilleri enselerinden tutularak meclisten atıldı, Kuzey Irak'a onlarca operasyon yapıldı, çok insan öldü, çok acılar çekildi. Birbirimizden nefret ettikçe karanlık bir şiddet sarmalı içine hapsolduk. Milliyetçiliklere sarıldıkça Ortadoğu'daki kirli savaşların oyuncağı olduk. Bu coğrafyaya çok acılar çektiren şiddetin ve  milliyetçiliğin dili bizi birbirimizden koparıyor. Tehlikenin farkında mısınız?

Bugün Kürt Sorunu'nun çözümü doğrultusunda  hiçbirimizin önüne bir gelecek ufku sunmayan mevcut tüm siyasetler ve söylemler iflas etmiştir.

Kral Çıplak!

Bugün barıştan, kardeşlikten, demokrasiden yana cesur ve samimi yeni bir söz söylemek gerekir. En az bizim kadar bu iflasın farkında olan sorumluluk sahipleri tarihi sorumluluklarının gereğini yerine getirmelidir.

Şimdi sözün bittiği değil başladığı yerdeyiz.

En başta sivil siyasetin aktörleri AKP ve DTP bu kez cesaretle ve samimiyetle başımıza örülen, içimizi yakan şiddet sarmalına karşı çıkmalıdırlar.

Çünkü bu coğrafyada hem de bugünlerde kimsenin sorumsuzca hareket etmeye hakkı yok.

Yoksa bu ateş hepimizi yakar. Herkesin benim senin demeden katiline, teröristine, hukuk dışına çıkan devlet görevlisine katil, terörist deme vakti geldi.

Önce sen demeden, sorumluluğu birbirimize atmadan, birbirimizi sıkıştırmadan cesaretle ve samimiyetle. Artık karanlık hesaplarda harcanacak bir canımız bile yok.

Burası çok renkli, çok kültürlü, çok dilli bir ülke, bu sahip olduğumuz  en büyük hazinemiz!

İstikbalde dahi bizi bu hazinemizden mahrum etmek isteyecek dahili ve harici herkes bilsin ki; şiddetten siyasi medet umanlara, ekilen düşmanlık tohumlarına  aramızdaki muhabbeti  kurban etmeye hiç niyetimiz yok!

Zaten bu dünyada Türkler ile Kürtler de birlikte yaşayamayacaksa, artık batsın bu dünya!

Demokrasi, barış, refah, huzur hepimizin hakkıdır! Muhtaç olduğumuz kudret de damarlarımızda birbirine karışmış kanda saklıdır. Ne mutlu cesaretle bunu söyleyebilenlere!.”

Genç Kürt Siviller Rahatsız!

“Havva Ana'nın dünkü çocuk sayıldığı bu topraklarda doğduk. Üç gün aç kaldık üç gün meme vermediler bize. Hasta düşmeyelim diye. 90'lı yıllarda çocuk olduk, gözümüzün önünde yaşananlar ağır geldi bize.

Biz kim miyiz?

Biz bu coğrafyanın Kürt gençleriyiz. Şiddetle tek ilgimiz onun mağdurları olmamız. Türk gençlerden tek farkımız onlardan ayrı olarak sadece okuma- yazmayı değil Türkçe konuşmayı da ilkokulda öğrenmemiz. Yoksa ne kadar yoksulluğu varsa bu memleketin biz de çektik. Biz de  Sezen Aksu'ya, Neşet Ertaş'a  ağladık. Farkımız Şivan Perwer'e, Aynur Doğan'a da ağlamamız

Biz buraların Kürt gençleriyiz. Köylerimiz yakıldı. Küsmedik. Göç ettik, en kötü yerlerde yaşadık, en kötü işleri yaptık. İsyan etmedik. Akrabalarımız faili meçhul cinayetlere kurban gitti, intikam peşinde koşmadık. Üzerimize bombalar atıldı, hukuktan başka bir şey istemedik.

Biz buraların Genç Kürt Sivilleriyiz. Siz acının sadece bir tarafını biliyorsunuz. Biz her tarafını. Bir taraftan en büyük asker bizim asker tezahüratları ile havaya atılan gençlerin tabutları dönerken evlerine, bir taraftan da evinden çıkalı yıllar olan, bir gece yarısı sessiz sedasız gömülen gencecik insanların hayatları tükenirken bu bayram arifesinde, bizim geleceğimiz için gencecik insanları öldürme emri verenlere bizim de söyleyecek bir çift lafımız var. Bu tavırlarınız hangi akla, hangi mantığa, hangi vicdana ve de en önemlisi hangi ahlaka sığıyor. Bu ülkede yaşayan ve barış isteyenlerin elini yine yeniden zayıflatmaktan başka hiçbir anlamı olmayan bu hareketinizi bizim özgürlüğümüz için mi yaptığınızı düşünüyorsunuz. Kürtlerin geleceği için karanlık ilişkilere mi dalıyorsunuz?

Siyasetin havası esecekken bu ülkede, mecliste iken temsilcilerimiz, üstlerinde hükümetten, askerden, derin devletten, ya sev ya terk et diyenlerden baskı olsa da biz arkalarında duruyorduk kendi silahlarımız olan fikirlerimizle, kalemlerimizle; konuşarak, dokunarak, değerek. Kürtçe ve Türkçe ağıtlar yakan analarımızın göz pınarlarını kuruttunuz bu bayram arifesinde. Mağdur insanlar zalimleşmeye başladığında o zaman yeni mağdurlar yaratacaktır değil mi? Siz de biz Kürtlerden zalimleşmemizi mi istiyorsunuz? Bu mu bu ülkedeki derin güçlerle ortak paydanız.

Ne Beytüşşebap'taki karanlık katliamı unutacağız ne Şırnak'taki o askerleri ne de terörist diye adlandırılan Diyarbakır çocuklarını. Biz zalimleşmeyeceğiz. Ne mutlu Türküm demeyenlerin de mutlu olabileceği bir Türkiye için bizlerden beklenen sağduyuyu göstereceğiz.  

Tercihimizi yaptık. İlle de beraber yaşayacağız! İlle de bir arada yaşayacağız! Çünkü biz biliyoruz ki bu hayat ne Kürtlük ile geçer ne de Türklük ile.

Sözün bittiği yerde değil başladığı yerdeyiz. İnsanların yaşadığı yerde söz bitmez çünkü.

Ölmek değil, yaşamak istiyoruz.

Susmak değil konuşmak istiyoruz.

Birileri bu ülkede, adaleti, vicdanı ve insanlığı ayaklar altına alarak çevremizi kirletebilirler ama biz Genç Kürt Siviller kendi kapımızın önünü her zaman temiz tutacağız.

Zaten bu ülkede Kürtler ile Türkler birlikte yaşayamayacaksa batsın bu dünya!.”

Genç Sivillerin bildirilerine ihtiyacımız var. Sayısız konuda güzel çıkışlar yapan Genç Sivillerin mektupları günümüz için de elzemdir. Duyarlı olunması ve sağduyu ile hareket edenlerin seslerini yükseltmeleri dileğimle.