Yaz ayları bitiminde, Sonbahar kapımızı çalarken, anız yangınları aklımıza geliyor.

Neden?

Çünkü Mısır anızlarının yakılmasının zamanıdır…

Oysa anızların yakılma mevsiminden çok önce bizim bir kamuoyu duyarlılığı oluşturmamız gerektiğine inanıyorum.

Sorunu gündemde tutup, bir bilinç yaratmalıyız ki zamanı geldiğinde kimse anız yakmasın…

Nisan ayı gelip çattığında, balıkların üremeleri ve av yasağı aklımıza geliyor.

Neden?

Çünkü avlanma yasağı başlamış, balık üreme sürecine girmişiz de ondan.

Önemli olan avlanma yasağı süreci öncesinde meseleye duyarlılık göstermek ve herhangi bir şekilde patlayıcılarla, elektrikle, jeneratörlerle avlanma yapmama bilincini topluma kazandırmaktır…

Ekoloji, hayvan hakları, hayvan çeşitliliğinin korunması, doğamızı tehdit eden sorunlar her zaman gündemimizde yer almalı. Ki toplumsal bilinç oluşsun…

Bugün yine ekolojiyi yazmak istiyorum. Çünkü geleceğimiz tehdit altında ve farkında değiliz…

Çocuklarımız kent sokaklarında büyüyor. Doğayı, ekolojiyi bilmeden büyüyorlar…

Milyarlarca galaksinin bulunduğu bize göre sonsuz evrende şu ana kadar teneffüs (solunum) ederek yaşam sürebilen canlıların tek yurdu vardır; dünya. Mevcut bilimsel verilere göre canlılar sadece şu yaşlı dünyamızda hayat bulabiliyor. Kainat içerisinde dünyanın konumu hakkında bir kıyas yapmak gerekirse; okyanuslara göre bir damla su gibi yer tutan bir gezegen…

Evet, çocuklarımız bu gerçeği kitaplardan, bilgisayarlardan öğrenebilirler. Ancak canlılar dünyasını bilmezler, çünkü kentte yaşam sürüyorlar. Geçmişte bu gerçeğe dikkat çektiğim gibi, yeni nesile, büyüme çağındaki çocuklarımıza ve yeni okurlarıma bakış açımı hep anlatacağım.

Yaşlı dünyamızda tüm canlıların yaşamı birbirleriyle ilintilidir, bağlıdır. Yüce Allah’ın yarattığı ve adına ‘ekosistem’ dediğimiz düzen sayesinde yaşamımızı sürdürebiliyoruz. Her birisinin yaşamsal fonksiyonları ayrı, her biri ayrı güzelliklerle donatılmış yüzbinlerce canlı türü, (İnsanlar, hayvanlar, bitkiler) işte evrende hayatın bulunduğu dünyada barınıyorlar…

Ekosisteme her müdahale, bir katliamdır…

Ve katiller sadece tetik çeken eller değildir...

Belki, ekosisteme müdahale edenler asıl katillerdir…

Çocuklarımıza, gençlerimize yine ekosistemden, sazlıklardan, bataklıklardan, kuş türlerinden söz edeceğim. İçimizdeki katillerin nasıl geleceğimizle oynadıklarına kısaca işaret edeceğim. Biliyorum hala geniş ufuklu olmayan, dünyaya dar bir bakış açısıyla bakanlar beni anlayamayacaktır. ‘Ekosistemmiş, bataklıkmış, sazlıkmış, kuş türleriymiş’ diye belki beni alaya alacak ‘okumuş cahiller’ de çıkacaktır… Nereden mi biliyorum?

Çünkü çevreden, balıkların katliamından, Dicle nehrine atılan dinamitlerden, elektrikle yapılan vahşetten söz ettiğimde de böyle okumuş cahillerle karşılaşıyordum, karşılaşıyorum. Batman’da Dicle nehrindeki balık katliamına karşı çıkan yazılar yazdığımda böyle okumuş cahiller, yüzüme karşı bu cehaletlerini dile getirebiliyorlardı. ‘Başka sorun mu kalmadı, insanların sorunlarını çözdünüz de hayvanların problemleriyle uğraşıyorsunuz’ diyen, mürekkep yalamış cahillerle karşılaşıyordum…

Halbuki insan hakları için de böylelerinin kılını kıpırdattıkları söz konusu değildi. Bu köşede insanların temel haklarını savunduğum için bir çok sıkıntı ile karşılaştığımı nereden bilecekler ki? İnsanların barış içerisinde yaşam sürmesi için çıkar ve menfaat-rantın bulunmadığı bir çok sivil toplum örgütünde gönüllülük temelinde çalışma yaptığımı bildikleri halde bu yaklaşımı ortaya koyanlarla da karşılaşmışımdır…

O nedenle ta baştan hatırlatmak istiyorum; Aydınlanmaları için yılların geçmesi gereken ‘okumuş cahiller’ bu yazımı okumasın. Okul okumuş, mektep bitirmiş, mürekkep yalamış herkesi ‘aydın’ kategorisine koymuyorum. Zira asırlar önce bunlar için benzetmeler yapılmıştır. ‘İlim kitaplarını taşıyan merkepler-eşekler’ misalini anımsatmak istiyorum…

Artık yeter…

Merhum Necat Nasıroğlu, “Ev mejiye geni” (O kokuşmuş beyin/düşünce) diyordu. Gerçekten o düşünceyle mücadeleye devam diyorum…