Gazetemiz Batman Çağdaş, habercilikte önemli bir başarıya imza attı. İki yıldır kayıp olan, birbirlerinden umutlarını kesmiş bir ailenin buluşmasını haber yaptı…

Irak’ta başlayan ve Beşiri Uğurca kampında mutlu sonla biten bir dram haberi, insani boyutuyla önemli bulgular içeriyor.

Gazetemizde yer alan bir haberi okuyan aklı başında herkes, Ortadoğu’da yaşanan insanlık trajedilerinin boyutları konusunda az çok bir kanaate ulaşıyor.

Dünyadaki politikalardan habersiz sivillerin ne büyük acılar yaşadıklarını az çok anlayabiliyor…

İKİ YIL ACI YAŞADILAR…

İki yıl önce Irak’ın Sincar (Şengal) bölgesinde yaşamlarını sürdürürken IŞİD/DEAŞ barbarlarının saldırısıyla karşılaşan sivil Ezidiler, çok ağır bedeller ödediler. Geçen zaman sürecinde binlercesi katledildi, kadınları kaçırılıp köle pazarlarında satıldı.

Can havliyle kaçan Şengal savaş mağdurlarından yüzlercesi kentimize de sığındı. Aileler parçalandı, herkes can derdine düştü…

Gazetemizin haberinden anlıyoruz ki parçalanmış bir aile Batman’da bir araya gelmiş. İki yıldır vahşette sınır tanımayan örgütün elinde esir hayatı yaşayan bir baba fırsatını bulup kaçmış ve Batman’daki kampta öldü diye bildiği eşi ve çocuğuna kavuşmuş. Habere bakalım:

“İki yıl önce terör örgütü DEAŞ’ın kontrolüne geçen Sincar (Şengal) bölgesinde kaybettiği eşini Batman’ın Beşiri ilçesine bağlı Uğurca köyündeki kampta bulan bir çocuk babası 39 yaşındaki Keleş Salih: ‘Eşim Zeynep, 8 yaşındaki oğlum Mervan’la birlikte kayıplara karışmıştı. Onlardan umudumu kesmiştim. DEAŞ köyümüze baskın yaptığında bizi de rehin tuttu. Sürülerine çobanlık yaptım. Bir gece sürüleri bırakarak Türkiye’ye kaçtım. Eşimin Batman’da olduğunu bazı yakınlarımın aracılığıyla öğrendim. Uğurca’da onları bulduğumda dünyalar benim oldu. Hem canımı kurtardım hem de aile kavuştum’ diye konuştu. 29 Aile ile hayata tutunduğu Beşiri-Uğurca’daki kampta 150 kişinin yaşadığını ifade eden Keleş Salih, şöyle devam etti: ‘Bir süredir bu kampa yerleştik. Ayda bir devlet bize kuru gıda yardımında bulunuyor. AFAD’ın çadırlarına sığındık. Çevredeki köylülerin yardımıyla yakacak sorunumuzu çözdük. Topraklarımıza dönmeye niyetimiz yok. Çünkü orası güvenli değil. Batman’da inşaat sektöründe günlük iş bulup ailemi geçindiriyorum. Bize kapılarını açan Türkiye’den, Allah razı olsun. Burada rahatız.” http://www.batmancagdas.com/gundem/deastan-kacti-esini-kampta-buldu-h49000.html

Bu mutlu sonla biten dram, Ortadoğu halklarına yaşatılan büyük acılara sadece bir küçük örnektir. Bu büyük acıları yaşamamızın pek çok nedeni vardır. Bence en büyük neden Ortadoğu toplumlarının ‘silah’sız hak dava etmeyi bilmemeleridir…

Ortadoğu toplumlarına kurtuluşu sadece silahta gösteren bütün örgütler, devletler, yönetimler sadece vahşet tablolarına hizmet ederler. Ortadoğu toplumlarının, halklarının, yirminci yüzyıla damgasını vuran, ‘kötülüklere karşı etkili ama şiddet içermeyen şekilde direnişin öncüsü’ olarak bilinen Hintli Büyük Düşünür Gandi gibi liderlere ve düşüncelere ihtiyaçları vardır düşüncesindeyim. Kitlelerin o büyük düşünürü tanımaları ve fikirlerinden istifade etmeleri halinde bu coğrafyalarda vahim insanlık dramları yaşanmayacaktı…

GANDİ’DEN VECİZ SÖZLER…

Bu vesile ile halk adamı Gandi’den veciz sözlere yer vermek ve tüm fertler ve ülke idarecileri için de ders olabilecek Gandi’nin duasını bilginize sunmak istiyorum. Önce duasıyla başlayalım: “Gandi'nin Duası: Mahatma Gandi yatmadan önce her gece aynı duayı ederek ilke merkezli bir yaşamı kendine örnek aldı:

Güçlülerin yüzüne gerçeği söylemek,

Ve zayıfların alkışını almak amacıyla yalan söylemekten sakınmak için bana yardım et.

Eğer bana para verirsen mutluluğumu alma,

Ve eğer bana güçler verirsen muhakeme yeteneğimi çıkarma,

Eğer başarı verirsen alçak gönüllüğü çıkarma,

Eğer bana alçak gönüllüğü verirsen saygınlığımı çıkarma.

Görünenin diğer yüzünü tanımama yardım et.

Benim düşüncelerime katılmıyor diye bana karşı olanları hainlikle suçlayarak,

Onların karşısında suçlu duruma düşmeme izin verme.

Kendimi sever gibi diğerlerini de sevmeyi,

Ve diğerlerini yargılıyormuş gibi kendimi de yargılamayı öğret bana.

Başarılı olduğum zaman sarhoşluğuma izin verme,

Ne de başarısız olursam olayım, umutsuzluğa düşmeme izin verme.

Daha ziyade, başarısızlığı başarının öncesindeki bir deneme olduğunu hatırlamamı sağla.

Hoşgörünün, güçlerin en büyüğü olduğunu,

Ve intikam arzusunun zayıflığın ilk görünüşü olduğunu öğret bana.

Eğer paradan yoksun bırakırsan, bana umudu bırak.

Ve eğer beni başarıdan yoksun bırakırsan,

Başarısızlığı yenebilmek için irade gücünü bırak bana.

Eğer beni sağlık bağışından yoksun bırakırsan, inancın lütfunu bana bırak.

Eğer insanlara zarar verirsem, özür dileme gücünü ver bana.

Ve eğer insanlar bana zarar verirse, affetme ve merhamet gücünü ver bana.

Tanrım! Eğer ben seni unutursam sen beni unutma.”

Bu duaya ‘amin’ derken, veciz sözleriyle yazımı sonlandırayım: “Bir kuzunun hayatı bir insanın hayatından daha değersiz değildir. Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir.

Bizi yok edecekler şunlardır: İlkesiz siyaset; vicdanı sollayan eğlence; çalışmadan zenginlik; bilgili ama karaktersiz insanlar; ahlâktan yoksun bir iş dünyası; insan sevgisini alt plana itmiş bilim; özveriden yoksun bir din anlayışı.

Bu dünyada öylesi aç yaşayan insanlar var ki, Tanrı onlara ancak bir somun ekmek suretinde görünebilir.

Cesur ve darbe almaya hazır olursan, saldırıyla cevap vermez ama pes de etmezsin. Bunu yaparsan, insanın doğasında ortaya çıkan bir şey sana olan nefretini azaltıp saygısını artırır.

Yanlışı savunup kalabalıkları arkama katmaktansa, doğrumu savunup yalnız kalmayı tercih ederim.

Çılgınca tahribatı totaliterlik nedeniyle ya da özgürlük ve demokrasi adı altında yapmak ölüler, yetimler ve evsizler için ne değiştirir?

Çocukların kötücül bir mirasın etkilerini atlatabildiğini gördüm. Bunun nedeni saflığın ruhun doğasından olmasıdır. Dünyada görmeyi istediğiniz değişimin kendisi olunuz.

Düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak gibidir. Bu ise rüzgarı zaptetmekten de zordur.

Düzenli, temiz ve şerefli olabilmek için paraya ihtiyacımız yoktur.

Eğer gerçekten işiten kulaklara sahipsek, Tanrı bize kendi dilimizde seslenir.

Eğer haklıysan sükunetini korumaya izin verebilirsin; haksızsan sükunetini yitirmeye izin veremezsin.”