Bu yılki Ramazan Bayramı, bayram muhabbetlerinden çok referandum tartışmaları ile renklenecek. Sıcak günlerin ardından gelecek Ramazan Bayramı, vücudumuzun yorgunluğunu alacak olsa bile zihnimiz 12 Eylül’e kadar yine yorulmaya devam edecek.
            Bu bayram inşallah başka bir sevinci de beraberinde getirecek. Şu anda kısmen de olsa duran çatışma haberleri inşallah bir daha da gündemimizi meşgul etmeyecek. Artık televizyon izlerken ağlayan anaları, gözü yaşlı eş ve yetim çocukları görmek istemiyoruz. Bunları görmek istemediğimiz gibi bunları istismar edenleri de görmek istemiyoruz.
            Barışın tekrar konuşulduğu günleri yaşıyoruz. Barışı konuşmak bile bu kadar güzelse barışı doya doya yaşamak daha güzel olmalıdır. Bu bayram, ocaklara ateşin düşmediği, boynu bükük yetimlerin artmadığı bir olmalı. Bu bayram, insan hak ve hürriyetleri için bir atılım bayramı olmalı. Bu bayram, gelecek seçime kadar daha özgür, daha demokratik bir anayasa için bir başlangıç olmalı.
            Yoksulların, yetimlerin ve kimsesizlerin bayramı olması gereken bayramları tüketim çılgınlığından kurtarmak da hepimizin görevidir. Tatil anlayışının hakim olmaya başladığı bayramları, eş dost ahbap ziyaretleri için vesile kılmak, dostlukları pekiştirmek için fırsat olarak bilmek gerekir.
            Anayasa Referandumu ülkede çoğu kesimde beyin jimnastiğini hızlandırmış olsa da, dediğim dedik mantığıyla hareket edenler de azınlıkta değildir. Neye Evet dediğini bilmeyenler kadar Ak Parti’ye karşı olmanın verdiği hafiflikle Hayır diyenler de olacaktır. Bunun yanında Boykot kararını kitlelerine tam olarak analatamayanların da varlığını hesaba katarsak, her referandumun ülkenin demokratik gelişmesine katkı sunduğunu kabullanmemiz gerekir.
            Daha önceki birkaç yazımda da belirttiğim gibi, bu anayasa değişikliği arzuladığımız bütün değişiklikleri getirmiyor. Bu alanda almamız gereken daha çok yol var. Ama en uzun yollara bile bir adımla çıkılmıyor mu? Adımların arkası gelirse, daha güzel günler bizi bekliyor olacak. Gelmezse de bu kazanımlar yine bizim için birer kazanç olacak.
            Sorunu tek bir alana hasrederek marjinalleştirmek kimseye fayda sağlamaz. Verilecek her Hayır oyu ülkenin hayrına olmayacak. Sandık başına gitmemek de hayırcıların ekmeğine yağ sürecek. Dolayısıyla ince eleyip sık dokumak gerekir. Belki de kendi elimizle idam fermanımızı imzalamış olacağız “hayır” demekle. Hayır’cıların ülkeye egemen olduğu bir ülkede en büyük zararı şüphesiz ki yine Kürt halkı çekecek.
            12 Eylül günü iftarımızı “EVET” ile açalım, barışa, kardeşliğe, demokrasiye ve yeni bir anayasaya “EVET” diyelim.