1 Eylül Dünya Barış gününün bütün insanlığa barış ve umut getirmesini diledik ancak ne yazık ki insanlık yine coğrafyamızda kan ağlamaya devam ediyor. Nizami ve gayri nizami şekilde süren savaşlar nedeniyle huzur da barış da yok ediliyor.
Öyle bir saldırı ve savaş belası ile karşı karşıya bulunmaktayız ki ne insanlık, ne insanlık değerleri, ne savaş kuralları, ne ilke ne düzen var. Yakıyorlar, yıkıyorlar, öldürüyorlar, kafaları kesiyorlar, tecavüz ediyorlar bilinçsizce yok etmek için etrafa saldırıyorlar.
Bu gelişmeler doğal olarak artık insanlığından utananların her taraftan yılandan, çıyandan, akrepten bile yardım talebinde bulunmalarına neden oluyor. Yüz binlerce insan vatanlarını varlıkların terk ederek dağlara sığınıyor, yollara düşüyor ve ölüme yürüyor. Kalanlar ise bunlardan farklı değil. Son gelen haberlere göre Emirli kasabasında yaşayan insanlar IŞİD eline geçme ihtimaline karşı kendi mezarlarını kazmaya başlamışlar yani İslam adına savaştıklarını iddia eden canilerin eline geçmekten ise toplu intihar etmeye göze almışlar. Bu insanlık için son nokta. Bu duruma artık seyirci kalınamaz. Hiçbir gerekçe bu insanların ölmelerini, intihar etmelerine göz yumulmasını haklı gösteremez. Üstelik orada yaşayanlar iki aya yakın bir süredir kuşatma altında aç ve perişan. Yapılan indirme harekâtının yeterli olup olmadığı da bilinmiyor.
Sadece onlar değil. Musul ve Şengal bölgesinden kaçan ve kalan insanlar da aynı insanlık dramı ile karşı karşıya bulunmaktadır. Türkiye sınırına kadar gelip dayanan bu insanların çocukları açlıktan kör oluyor, sahipsiz kalıyor ve ölüyorlar. Türkiyenin bir an önce bu insanlara sınırları açması ve onları için konaklama yerleri yapması gerekiyor.  Evet, bu savaşlar nedeniyle uygulanan politikanın çıkmazı ortada ancak suriyeden kaçanlar da ıraktan kaçanlar da ölümden kaçıyorlar çünkü karşılarında onlara saldıran vahşilerin bırakın İslami değerleri ve insanlık değerlerini hiçbir onursal değer taşımıyorlar.
Onlara saldıranlar IŞİD denilen çeteci terörist grup. Suudi Arabistan yönetimi yaptığı son açıklamada eğer önlem alınmazsa soluğu Avrupa’da alırlar diyor. Sanki onların bu hale gelmesinde hiç rolleri yokmuş gibi. Oysa onlar yardım etmeseydi bunların ortaya çıkması bile bu şekilde olmazdı. Aylardır sürdürdükleri saldırılarla insanlığı yok etmeye çalışan bu çetecilerin kendi üyelerine bile tecavüz ederek onlara nikah numarası vermeleri nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olunduğunu ve insanların neden onların eline geçmektense ölümü tercih ettiklerini ortaya koymaya yetiyor. Bir veba hastalığı gibi insanlığı yok eden bu hastaların bir an önce durdurulması 1 Eylül dünya barış gününü daha da anlamlı kılacak hareket olacaktır.
ŞENGAL KURTULUYOR MU?
 Geçen hafta Peşmerge sorumlusunun yaptığı açıklamaya göre Şengal bölgesinin bir ay içerisinde IŞİD çetelerinin elinden kurtarılması hedefleniyormuş. Sözcü bir ay içinde Şengal kurtarılacak diyor ama yapılan bu açıklamaya güvenerek yan gelip yatılmamalı. Çünkü Şengal göçmenleri büyük bir sıkıntı içerisinde sınırlara dayanmış vaziyette. Ortaya çıkan durumdan anlaşıldığı kadarıyla Şengal halkları Kürdistan bölgesinin dışına çıkmak için çaba sarf ediyor. Bu durum orada da kendilerini güvende görmedikleri düşüncesini ortaya çıkarıyor. Oysa beklenen bu insanların Kürdistan sınırları içerisinde konaklandırılmaları ve gerekli yardımları almalarıydı. Kürdistan bölgesinin bu göç dalgasını kendi başına karşılayamayacak olması normaldi bu nedenle yardımların düzenlenmesi yapılabilinirdi ama bu işler kısmi olarak yapılsa da tek elden yürütülen bu çalışmaya dönüştürülemedi.
Başta Ezidi halk olmak üzere bu bölge insanlarının barınma, yeme içme sorunlarının çözümü için artık herkesin doğru politikalarla yardım elini uzatması gerekiyor. Beşir Atalay’ın Türkiyenin orada çadır kent kurma açıklamasının neden yaşama geçirilmediği de merak konusu. Çünkü sadece göç alıp seyretmenin yetmediği ortada. Eğer bu politika doğru olsaydı yüz bin insan beklenirken 3 milyon Suriyeli göçmen ile karşı karşıya kalınmaz ve memleketin her ilinde bu insanlara saldırılar gerçekleşmezdi.