Batman’ın o bildik bir sonbahar günü, henüz ağaçlar yapraklarını dökmemiş, sımsıkı sarıldıkları, güneşin yüzünü bir saklayıp, bir gösterdiği öğle sonrası Gazeteci-Yazar Nazım Alpman ile Mado’da söyleşi için buluştuk. Söyleşi, mekânın sıcaklığı kadar samimi ve içtendi. Kimi zaman uzaklara daldı, kimi zaman gülümsedi ve kimi zaman bir çocuk hüznü yaşadı Nazım Alpman. İlk defa aşkla ilgili bir söyleşi yaptığını itiraf etti ve onu başka itiraflar izledi. Aşkı konuşmak itirafları sıralatıyor insana ve Alpman, ‘kimseyle paylaşmadım’ dediği o güzel anılarını paylaştı.


Aşkla ilgili söyleşi dizileri yaptığıma ilk defa bu kadar sevindim. Güzel bir iş yaptın Melek dedim.


Söyleşi o kadar güzeldi ki, kesmeye-budamaya kıyamadım. Sekiz Word sayfası tuttu ama tutsun canım, nihayetinde Nazım Alpman aşkı anlatıyor değil mi? İyisi mi lafı fazla uzatmadan söyleşiye geçelim ve Nazım abiyi, Nazım Alpman’ı dinleyelim.



AŞKIN KANUNUNU YAZSAM YENİDEN

--- Aşk nedir?

Aşk, bir insanın başka bir insan için kendinden vazgeçme halidir. Akılla, fikirle açıklanamaz. Mantıklı aşklar da olabilir. Ama diyorum, ne kadar mantıktan uzaklaşırsa aşklar o kadar büyüyüp efsaneleşiyor. Yeni zamanlarda çılgınlık olarak açıklanıyor, eskilerden ise imkânsız aşklar deniliyordu. Bir de aşkı yaşayanlardan çok çevresindekileri etkileyen halleri var. Seversin evlenirsin bir hikâyen olur sana ait. Kavuşamazsın herkese ait büyük bir aşk hikâyesi olur derler ya.  Zaten tarihte geçen aşklara da bakıldığı zaman öyle 40 sene birbirleriyle evliliklerini sürdürmüş olanların hikâyeleri yazılmaz. 40 sene birbirlerini özlemiş, birbirlerine ulaşmak için çaba harcamış olanların aşkları yazılır. Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem, Yusuf ile Züleyha, toplu nikâha çıkmış olsalardı hiç birimiz onları okuyup, tanıyıp, öğrenemezdik! 

--- Nasıl başlar?

Tabi ki görerek başlar. Görmeden de âşık olanlar var, daha doğrusu tek taraflı aşklar. Bunlara platonik aşklar deniyor. Birisi diğerini çok seviyor ama bunu söyleyemiyor. Hani Sadri Alışık’ın filmlerinde vardır. Sadri Alışık, filmin esas kadın oyuncusuna çok âşık oluyor ve söyleyemiyor. Kadın da onu seviyor ama arkadaşça. Hatta bir an gelir der ki ona; ‘Sana çok mutlu bir haber vereceğim ‘Ah! Evleniyorum’ ‘Ya! Öyle mi’ der ve döner arkasını gider. Sonra kamera yaklaşır ve Sadri Alışık’ın gözlerinden dökülen iki damla yaşı gösterir. Eğer bir başka filmde kadın onu ağladığını görmüşse ve ‘Niye ağlıyorsun?’ diye sorduğunda, ‘Mutluluktan ağlıyorum’ diye kendini açıklar. Görerek aşk başlar ve insanı görünmez kılar.

--- İlk görüşte aşk var mıdır?

Tabi ki var. Birçok insan bunu böyle açıklıyor; ’İlk görüşte aşk’. Hatta bunun fiziğini de buldular. Yani fiziği de var kimyası da var. Mira Şeniz Erten isimli araştırmacı yazar dünyada bu konu hakkında çok kafa yormuş insanlarla röportajlar yaptı. Röportaj arasına da bir serüven koyarak değişik bir kitap ortaya çıkardı, ‘ Göster yüzünü ey aşk.’ Şeniz Erten, Dr. Helen Fisher ile röportaj yapmış. Dr. Fisher 30 yılı aşkın bir süredir aşk üzerine 48 değişik toplumda ve 30’u aşkın ülkede araştırmalar yapıyor. 30 milyon kişiyle de internet üzerinden araştırmalar yapıyor. Şöyle söylüyor; Tek görüşte aşk veya bir gecelik ilişki diye baktığınız şeyler bir gece olmayabilir. Çünkü insanların öyle kimyasalları var ki, birbirini gördüğü zaman ancak ortaya çıkıyor ve bu da bağlılık yapıyor. Bir kere görüyor ama deli gibi çarpılıyor, onun peşinden gidiyor veya bir kere birlikte olduktan sonra bir daha ayrılamama gibi halleriyle bazen ruhsalın ötesinde kimyasal da karşılıkları var.

--- Kaç türlü aşk vardır?

Çook… İmkânsız aşklar, mutlu aşklar, mutsuz aşklar, tek taraflı aşklar, büyük bir sevgiyle başlayıp nefrete dönüşen aşklar, sonra nefretten aşka dönüşen ilişkilerden ortaya çıkan aşklar gibi… İnsanlar arasında olduğu gibi insanlarla kurumlar arasında da oluyor, takım aşkları gibi. Mesela sevdiği takımın maçına gidebilmek için karısından ayrılanlar bile var. Hatta Özcan Deniz’in ‘Ya Sonra’ filminde böyle bir şey var. Milli takımın maçına gittiği için eşinin özel olarak ona hazırladığı evlilik yıl dönümü gecesine gidemeyen ve bu yüzden evliliği biten bir adamı anlatıyordu. Onun için takım aşkları da önemli. Kurum aşkları, ülke aşkı bunu en çok ülkesinde uzakta kalanlar yaşıyor. Vatan sevgisi denilen şey aslında bu bir devletin sınırına değil doğup büyüdüğü topraklara olan aşktır. 

--- Aşkın bir mektebi var mıdır?

Aşkın mektebi şöyle olabilir. Tabii bildiğimiz anlamda öyle kursları falan yok. Bu alanda çok yaşamış olanlarla, tecrübesi az olanların birlikteliğinden  bir okul tecrübesi çıkarılabilir. Bu durumda bir tarafın, diğer taraftan yaşça büyük olması gerekiyor. Bu genellikle şimdiye kadar hep erkeklerin ileri yaşlarda genç kadınlarla yaşadıkları aşklarda ortaya çıkıyordu. Son 20 yıldır artık çıtırım var deme ayrıcalığı erkeklerden gitti, kadınlarda var. En son Nilgün Belgün’ün var ve gayet de mutlu yaşıyorlar. Pınar Altuğ evlendi hatta anne bile oldu. Aslında bunların hepsi insanlığa dair şeyler. Haldun Taner’in, Devekuşu Kabare Tiyatrosunda sahnelenen ‘Kapılar’ adlı oyun için yazdığı bir şarkı sözü vardır. Bunu bana Ahmet Gülhan vermişti. Adı da ‘Altmışında Âşıklar’. ‘Altmışında Âşıklar, gülünç olur âleme, sanır bazı gafiller varsın öyle bilsinler’ Erkek 60, kız 20’li yaşlarda. 3 kez deneyimli ihtiyar dediğine göre 3 ila 2’yi çarpıyor. Onlar arasında yaşayan yaşanmış ilişkiyi anlatıyor. O şarkı sözünde erkek, kadın kahraman için bir okul niteliğindedir. Çünkü diyor ki, bazen sevgiliniz güya hiç çaktırmadan karşıdaki gence göz atar. ‘Hiç saklama güzelim. Ben bunları sezerim. Vaktiyle o genç bendim’ burada da olgunluğunu anlatıyor. 60’lı yaşlarda bir erkek eğer yaşının hakkını vererek yaşamışsa o zaman genç bir sevgili karşısında onunla yaşadığı beraberlikte tam anlamıyla bir okul işlevini görebilir. Yani aşkın da lisansı, yüksek lisansı, doktorası olabilir. Ama bunun için ehlini bulmak gerek. Uzman bir âşık ile denk gelmek gerekiyor. Bunu yakalayanlar şanslıdır. Hatta bir arkadaşımdan aktarma yapayım. Kendisi 40 yaşında, sevgilisi de 20 yaşında. Aralarında 20 yaş var. Bir süre birlikte gidiyorlar, sonra da ayrılıyorlar. Çünkü erkek evli zaten, kız ise evlenmek istiyor. Kızın daha sonra kendi yaşına göre bir sevgilisi oluyor ama yine de zaman zaman görüşüyorlar. Bir gün kız ona şunu söylemiş. ‘Biliyor musun ben senin yüzünden hiç mutlu olamayacağım. Senle beraberken beni öyle çok şımartıyordun ki, senin yanına geldiğim zaman her şeyi unutuyordum. Fakat şimdi öyle değil. Yani ben geldiğim zaman yetmiyor. Bunun yanında yemek yapmam, çay yapmam lazım. Oysa senin yanına gelmem yeterli oluyordu.’ Kızı dinledikten sonra O da demiş ki, “Beraberliğimiz süresince sana iyi davrandığım için özür dilerim.” Bu da master ve doktoraya eklenebilecek bir şey.

--- Aşkın matematiği var mıdır?

Evet, sayılarla ilgili bölümü var. Mesela 3,5 yıldan sonra aşk biter diyor uzmanlar. Daha doğrusu dönüşür ve bunu da ölçmüşler. İnsana en yakın olan maymunlar üzerinde yapılan denemeler var. 3.5 yıl sonra birbirlerini gördüklerinde heyecanlanmıyorlarmış. İnsanlarda 3,5 yıl beraberlikten sonra erkeklerde testesteron oranı düşüyormuş. Eğer ki, ayrılırsa yeniden testesteron oranı yükseliyor ve yeni bir ilişkiye hazırlanıyormuş. Bu bilimsel olan yanı. Bir de sadece çevremden gözlemlediğim şeyler var. Özellikle kadınlarda görüyorum. Mesela bir beraberlikten sonra ya da uzun süren evliliklerde daha çok oluyor. Ayrıldıklarında bir bakıyorum ki, o erimeyen poposu küçücük olmuş. Çünkü yeni bir ilişkiye hazırlanıyor. Ölçüler matematikle olan bölümüyle açıklanabilir. Bir de -maço tarzı- olarak söylemek var, yani sevgilisi ile kaç kez birlikte olduğunu erkek muhabbeti olarak açıklarlar. İşte onu da ölçü diye de kullanabilirler. Buna da herkes dâhildir.

--- Öğrenilebilir bir şey midir?

Aslında bu insanın yapısında olan bir şey. İnsanın doğuştan bazı yetenekleri var. Bazıları çok yetenekli, bazıları az yetenekli bazı şeyler konusunda. Resim yapmak, yüzmek, şarkı söylemek, sanata özgü yetenekler gibi. Âşık olmada da bir yetenek var tabi. Eğer çok duyarsızsa o zaman aşka karşı da duyarsız oluyor insanlar. Yani o zaman iyi âşık olamıyor. Evet, öğrenilebilir fakat öğrenemeyenler bir ömür bitirdikten sonra da öğrenemeyebilirler.

--- Zamanla âşık olunur mu?

Bunu filmlerde görüyoruz. Herhalde hayatta da karşılığı vardır. Ben bilmiyorum, çevremde de görmedim. Önce beraber olup sonra âşık olmak genellikle filmlerde gördüğüm bir şey. Uzun süre beraber olan görücü usulü ile evlendirilenler röportajımıza konu olan tutkulu aşklar gibi değil. Bu alışkanlıktan doğan önce alışma, merhamet, dayanışma, karşılıklı yarar ilişkisi falan sonra böyle bir sevgi. Ama bunu aşk olarak açıklamak mümkün değil. Bu konuda Tuluhan Tekelioğlu’nun önsözünü yazdığı bir kitap okudum. Uzun evlilikleri olanlarla röportajlar yapmışlar. Ünlü bir vali karısını çok sevdiğini söylüyor. Eşi ile akraba zaten. Beraber doğduklarına göre 40 sene beraberler. ‘Ben eşime sonra âşık oldum’ diyor.  Kendileri öyle ifade ediyorlarsa biz ona öyle değil diyemeyiz.

--- Aşkın yaşı var mıdır?

İnsan her yaşta âşık olabilir. Bu anlamda aşkın yaşı yoktur! Ama en iyi âşık olma yaşı dersen gençler daha güzel âşık olur… Daha çok âşık olur. Âşık olduğu insan için pek çok şey yapmayı göze alabileceği yaşlar gençlik yaşlarıdır. İnsanlar âşık olduklarında ülkelerini bile değiştiriyorlar. Bunu çoğunlukla gençler yapabiliyor. Olgun yaşlarda mantık devreye girebiliyor. Her şeyde olduğu gibi ben gençlere bu konuda hem çok olumlu bakıyorum, hem de güveniyorum: Gençler daha iyi âşık olur!

--- Yaş ilerledikçe aşk algılaması değişiyor mu?

Elbette değişiyor. Fakat şu var; insanın sosyal pozisyonuna göre kendisini frenleme duygusu ortaya çıkıyor. Çok ileri yaşta bir erkek ki çoğunlukla çok genç bir kadına âşık olabilir. Bir vesile ile bir araya geldikleri için bunu ifade etmede zorlanabilir. Mesela Türk Sanat Müziği şarkısı var. ‘Olmaz meleğim böyle bir aşk, bende vakit çok geç, sen kendine kendin gibi bir taze bahar seç’ diyerek fedakârlıkta bulunuyor. Çünkü kendi pozisyonu ile ilgili olarak karşısındakine bir denklik kuramıyor…

--- Yaşlanır mı aşk, ya da ölür mü?

Aşk hem yaşlanır, hem hastalanır, hem de ölür. Çünkü insanlar kendilerini bırakırlarsa birbirlerini algılayamazlarsa aşk ölür. Hiç konuşmadan anlaşılabileceği gibi çok konuşarak hiç anlaşamayabilirsiniz. Sevgililer arasında diyalogun sihri aradaki aşktır. Birbirine baktığı zaman aradaki kalın ünlü bir ‘haa!’ ile ince ünlü bir ‘hıhı’ arasında şefkatten şiddette doğru giden bir kalınlaşma var. Bu aşkı hastalandırır. Beraber yaşamakla da ilgisi var. İnsanlar kavuşamadıklarında ya da uzak olduklarında o zaman özlemlerini daha iyi ifade ediyorlar. 24 saat bir arada oldukları zaman da o hassasiyetler ortadan kalkıyor. Çünkü insan birbirinin her halini görüyor. Oysa ayrı ayrı yaşarken, ‘saçın ne güzel, elbisen ne güzel, gözlerin ne kadar güzel’ diye konuşuluyorken beraber olduklarında ise “Hayatım elektrik faturasını, okul taksitini yatırdın mı?” diye konuşuluyor. Bu diyaloglar aşkı beslemez, hastalandırır. Evlilik aşk söz konusu olduğu zaman ideal bir kurum olarak gözükmüyor…
 
--- Rengi veya resmi var mıdır?

İlk başlarında aşkın renk gökkuşağı gibidir… Her renk vardır içinde. Sonra renkler azalmaya başlar. Kırmızı, Sarı, Mavi gibi belirgin renkler görülmeye başlar. Kırmızı şiddeti içeriyor. Kara ise karanlık bir döneme tekabül edebilir! Eğer aşk sıkıntılı dönemine girmişse güneşli bir havada bile rengi simsiyah olabilir.  

--- Sanatsal bir tarifi var mıdır?

Sanatsal bir tarifi mutlaka vardır. Aşkı bir sanat dalı ile ifade et, neyle edersin? denirse senfonik müzikle özdeşleştirebilirim. Aşkın coşkusu, dinginliği, şiddeti, şefkati hepsini bir araya toplayan senfonik müzik, büyük orkestraların icra ettiği coşkulu konserler gibi mesela… Hele koro da olursa yanında? Bir dağların tepesinde bir eteklerinde veya bir nehrin kenarında sessizce yürüyormuş gibi… Sonra bir yanardağ patlaması… Aşkın içindeki renkler ancak senfonik müzikle özdeşleştirilebilir!

--- Kader boyutu var mıdır?

Var tabii.. Kader de var hayatta. Alır götürür. Mesleği gereği iki âşık farklı coğrafyalarda aynı işlerde çalışıyorlar ki bizim mesleğimiz gazetecilik buna çok uygun. İki sevgili bir uluslar arası haber ortamında birbirlerine âşık oluyorlar. Sonra başka yerde buluşmak için sözleşiyorlar. Sevgililerden biri, hiç haber vermeden sözleştikleri yere hiç gelmeyebiliyor ve arayıp sormuyor. Hiçbir bağlantıda yok. Müthiş bir hayal kırıklığı. Yıllar sonra ortaya çıkıyor ki, Afganistan’da mayına basan bir kamyonun üzerinde ağır yaralanmış... Komada kalmış. Bu yüzden ona ulaşamamış. Eskiden telefon, e-mail, internet gibi şeylerde yoktu. İşte sana kadersizlik. Aileleri tarafından birbirlerinden kopartılanlar… Tehditle ayrılanlar bunlar hep kadersizlikle bağlantılı. Tersine gelişmeler de olabilir. Artık tamamen unutmuşken, bir daha hiç karşılaşma umudu kalmamışken, bir rastlantı sonucu sevgililer bir araya geldiğinde bu da pozitif kader olabiliyor.

--- Metafiziğinde acı varken mutluluğu çekilen acı mıdır?

Aslında en iyi herhalde bu coğrafyada açıklanır. Acı güzel değil ama bu coğrafyada acı da güzel. Mesela acılı Adana diyorsun, çok acı bir biber müthiş lezzetli geliyor bazılarına. Aşk da böyle bir şey. Acısı çok ama mutluluk da veriyor. İkisi de bir arada olabilir. 
 
--- Hiç âşık oldunuz mu?

Tabii ki oldum! Hatta birkaç kere âşık oldum. Çok mutlu oldum, çok acı da çektim. Şimdi artık bu olgunluk yaşlarında diyorum ki, Allah korusun. Hani bir daha âşık olmam gibi şeyler söylemiyorum, sadece Allah korusun diyorum. Çünkü dingin bir hayatım var ve onu değiştirmek istemiyorum. Bu da yaş ile ilgili bir şey.

--- İlk aşk önemli midir?

Evet, çok önemlidir. Unutulmaz.

--- İlk aşkın sonrakileri belirleyici bir özelliği var mıdır?

Var tabi. Hep onu arasın. Şarkısı bile var. İlk aşkım!.. Mesela kendimden örnek vereyim. Ben Haydarpaşa’daydım. O da (ilk aşkım) Ortaköy Öğretmen Okulu’ndaydı. Kanlıca’da oturuyordu. Akşamları dönüş yolunda karşılaşıyorduk ve öylece tanıştık. Çok uzun süre öyle şimdiki gibi değil. Şimdikiler bir ayda tanışıp kaynaşıyorlar ve emek verdim diyorlar. Biz bir ayda beğendiğimiz kızın ismini öğreniyorsak hızlı çapkın statüsüne geçiyorduk. Ben de aylarca bakıştıktan sonra onunla tanışabildim. Daha sonra iki buçuk sene sevgili olduk ama şimdiki sevgililer gibi değil. İşte kimsenin görmediği bir yerde el ele tutuşursak bu müthiş bir şeydi. Sonra ben askere gittim. Ben askerdeyken ona yazdığım bir mektup babasının eline geçiyor ve birdenhayatı kâbusa dönüyor. O zamanlar babalar çok sert. Kızlarının böyle sevgilisi falan olmasını hiç hoş karşılamıyorlar. Oysa biz kendi aramızda söz kesmiştik.  Askerlik bittikten sonra evlenecektik. Babası o mektup kızgınlığıyla işe el atıyor. Kızını nişanlıyor. Ben öyle biliyorum. Ben askerden döndüğümde onun okuluna gittim. Hasan isminde ortak bir arkadaşımız vardı öğretmen, onu çağırdım. Serpil nişanlanmış doğru mu dedim. Hasan,  “Serpil evlendi” dedi. Ve ben yıkıldım. O’nu görmeden döndüm gittim! Hem çok kızdım hem çok üzüldüm! Sonra yıllar boyu onu hiç unutamadan yaşadım, hep rüyamda görüyordum. Hatta bu rüya olamaz der, gece yarısı uyanırdım. Şimdi ben bir cümle söyleyeceğim ve sen sandalyeden düşeceksin. 1975 yılıydı ayrıldığımızda ve 2001 yılında evlendik onunla! 12 yıl oldu. Bu da kader boyutu. Ayrıca ben bunu hiçbir gazeteciye anlatmadım. Her Sevgililer Günü’nde genç gazeteciler gelirler bize, röportaj yapalım diye… Fakat ben bu hikâyemizi hiç kimseye anlatmadım şimdiye kadar Melek! Bunu yazacak olan ilk gazeteci sensin…

--- Âşık kendini nasıl hisseder?

Endorfin yükselir, depominler patlar!. Birden mutluluk hormonlarının hepsi açığa çıkar. O nedenle aşk insana mutluluk verir. Âşıkken sen normal gibi hissedersin, fakat yolda dans ederek yürüdüğünü çevrendekiler anında anlar!

--- Aşk bittiğinde acısı nasıl yaşanır?

Kötü. Yani bununla ilgili olarak bir zamanlar bir yazı yazmıştım. Aşk acısı narkozsuz açık kalp ameliyatı gibi. Korku filmlerinde olur ya. Kötü yaratıklar birden içeri girer kalbini tutup sağa sola çevirirken kılcal damarlarının koptuğunu hisseder gibi…

--- Aşk acısı nasıl tedavi edilir?

Zamandan başka hiçbir tedavisi yoktur. Sevdiğinden ayrılmış özellikle İstanbul’da ve bizim mesleğin içinde çok insan biliyorum. O şiddetle ayrılmanın acısını karşındakinden nasıl çıkartacağım diye düşünüyor. Çok sevgilim olursa, çok değişik kadınla veya çok değişik erkekle kısa sürede birlikte olarak ayrıldığını gösterircesine aleni yaparak, karşısındakine acı verdiğini ve intikam aldığını düşünür. Fakat bu yaptığı ilerde ona acı olarak döner. Ve yaşadığı o süreçten pişmanlık duyar. En güzeli zamana bırakmak, uzatmak. Zamanla geçiyor mu? Evet geçiyor. Aşk büyük acılar verir ve her zaman ince bir sızı da kalır.

--- Âşık ağlar mı?

Ağlar tabi. Sevinçten de ağlayabilir. Acıdan da ağlayabilir. Sadece yaşayanların değil onların anasını da ağlatır. Çok acı çekenler derler “Ağabey anamızı ağlattı ya” çok zulümle açıklanır. Aşk acısı katmerli olur, insanın anasını ağlatır.

--- Aşk’ta en büyük silah zekâ mıdır?

Aşkta silah kavramını doğru bulmuyorum. Aşk teslim olma halidir. Hesap, kitap, silah doğrultarak âşık olunur mu? ‘Çok sevdim öldürdüm’ diyenler kadar ilkel bir şeydir silah kavramı.

--- Kadını anlamak kolay ve öğrenilebilir bir dil midir?

Evet, öğrenilebilir bir dildir ama tamamen bunu yaptım demek mümkün değildir. Bir gün Pakize Suda, kendisi açıklamıştı, çok zeki bir kadındır. “Bir küvette bir karafatmayı düşünün. Böyle yürür yürür sonra oradan geriye döner. Sonra öbür tarafa tekrar döner yürür. Onun oradan niye geriye döndüğünü anlayan kadını da anlar.”

--- Kadınlardan ne öğrendiniz?

Kadınlardan şefkati öğrendim. Ki o zaten bende var. Annemden başlayarak çevremdeki akraba kadınlar, sonra beraber olduğum, âşık olduğum kadınlar. Çünkü kadınların özünde şefkat var. Kadınlar olsa da olmasa da potansiyel annedir. Anne şefkati de sadece kadınlara özgü. Hiçbir bir baba, anne gibi çocuğunu sevemez ve sahiplenemez. Annenin ötesinde bir sevgi kavramı yoktur. Ancak anneye kadar gelebilir en iyi erkeğin sevgisi ve onu geçemez.

--- Kadın ne ister?

Kadın aşkta önünü görmek ister. Mutlaka beraberliğin daha ötesi ile ilgili olarak neler olacağını bilmek ister. Güven duymak ister aşkta. Bu yol da hep nikâh dairesinden geçer. Kadınların yüzde doksanı böyledir. En feminist olanlar, en evliliğe karşı olanların bile tak diye nikâhlandığını gördüm. Mesela; iki yıl önce bir yılbaşı gecesi yemek yiyoruz, Feminist arkadaşlar var. Ben de onlardan olduğum için hiç sakınmadan konuşabiliyorlar “İnşallah bu sene bir koca, bir de çocuk” diye dilekte bulunduklarını biliyorum. Fakat konuştuklarında ve yazdıkları zaman ki bunların çoğu gazeteci, evliliğin aleyhinde şeyler söylüyorlar. Samimi konuşmalarında ise ‘bir adam bulayım da evleneyim’diyorlar.

--- Erkeğin kadında aradığı özellik nedir?

Erkekler en fazla sadakat isterler. Kendilerinde olmadığı için.

--- Erkek ne ister?

Sadakat ve fiziki güzellik isterler. Çok şişman ve tontiş bir kadına ölesiye âşık oldum diyen birilerini çok az gördüm. İmkânsız değil. Eğer âşık olursa onun kiloları falan hepsi gider. Benim oğlumun arkadaşı bana nişanlısını tanıştırmak istedi. Oğlan da çok yakışıklı. Nişanlısı geldi ve ben inanamadım. Ama öyle bir sevgisi var ki, saygı duydum. Evlilik için çok özel şeyler düşünmüş. Çalıştığı gazetenin birinci sayfasına evlilik teklifi yaptırıp printer çıktısı alıp gazetenin gerçek baskısının ortasına yerleştirmiş. Kız gazeteye bir bakıyor ki, kendi ve onun resmi. ‘Benimle evlenir misin?’ diye bir manşet. Bu müthiş bir şey.

--- Bir erkeğin “kadınlara karşı hep dürüst oldum” diyebilmesi mümkün müdür?

Değil. Bir defa erkekler yalancı. Yani şöyle diyeyim. Yalancıyız. Zaten kıdemli ağabeyler falan hep söylerdi, bir erkeğin cebinde mutlaka üç yalanının olması lazım diye.. Birincisi ‘Ben yalan söylemeyi hiç beceremem’ İkincisi, ‘Senden başka hiç kimseyi gözüm görmüyor’ gibi.. Bunlar değişir tabi ama hazırda üç yalanı mutlaka vardır.

--- Kadınların hangi özelliği sizi hasta ediyor?

Kadınların alışverişe dönük özelliklerinden ben müştekiyim. En entelektüelinden en yoksuluna kadar bütün kadınlar vitrinlerin önünden kayıtsız geçemezler. Benim eşim de buna dâhildir. Bunu reddetmiyor ve diyor ki, “kadınlar olmazsa ekonomi batar.” Alışveriş merkezine gittiğimizde bizim rol dağılımı şöyle olur. Ben bir kitapçıya gider oradan aldığım dergi, kitap ve gazetelerle birlikte oranın güzel bir kafesine oturup kaç saat olursa olsun onu beklerim. Bir de kadınların alışveriş ölçüleri erkeklerinden farklı. Çok beğendiği bir şeyi gider giyer, bakar ve çıkar. Erkek ise beğendiğini alır çıkar.

--- Erkek hayatının hangi döneminde kadını etkilemeye çalışır?

Her döneminde. Daha çocuklukta başlar. Yüksekten denize atlamak, bisiklette ayağa kalkmak, bisikletin ön tekerleğini kaldırmak, kaykay yamak, hızlı yüzmek, bunların tümü doğada olan erkek özelliklerdir ve karşı cinse kendini beğendirmek içindir. Ne zaman biter dersen hiç bitmez.

--- Bir erkeğe alınabilecek en etkileyici hediye?

Bu her erkeğe göre değişir. Kalem ve kâğıdı çok severim. 60. doğum günümde dört beş kalem geldi. Daha açıp kullanamadım. Önceki doğum günümden aldığım ve kullanmadığım kalemler var. Marka ve az bulunurlar. Geçenlerde çok sevdiğim dostum Şevval Sam bana bir mesaj atmış. “Nazım ağabey, sana bir defter aldım görünce bayılacaksın” diye.
--- Bir kadına verilebilecek en etkileyici hediye?
Mücevheratların hepsi kadınları etkiler. Ama en etkileyicisi tektaş yüzüktür herhalde.
--- Kadınlarla ilişkilerinde erkek ne kadar cesur olmalı?

Bunun da bir ölçüsü yok. Bazı erkekler daha merhaba derken, kafa atıp kaşını gözünü yarıyor. Bence erkek, saygıda kusur etmeyecek kadar cesur olmalı.

 --- Erkeği korkutan ve hazzetmediği kadın tipi?

Bir defa erkekler çok akıllı ve soran gözlerle bakan, söylediğinin arkasına geçen, bakışlarıyla erkeği soyan ve alt beynini okuyan kadından hazmetmiyorlar. Ondan çekiniyorlar. Öylelerine âşık olanlar da var tabi aramızda. Fakat daha çok merak eden bilmeyen kadınlarda hoşlanıyorlar.

--- Erkek kadında neyi bulamadığında yoksunluk hisseder?

Özellikle ilgi bulamazsa o zaman yoksunluk hisseder ve mutlaka bu eksikliği giderici yollara sapar ve bulur!

--- Düşlediğimiz aşkı yakalamak mümkün mü?

Mümkün ama süreli tabii…

--- En sevdiğiniz aşk filmi?

Son dönemden örnek vereyim, Çağan Irmak’ın Issız Adam filmini sevdim.

--- En sevdiğiniz aşk şarkısı?

Birkaç tane söylesem olmaz mı? 1)Gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın. 2)Şimdi uzaklardasın. 3) Kadınım.

--- “Erkekler Ağlamaz” doğru mu?

Değil! Ağlar tabii ki…

--- Aşk her şeyi affeder mi?

Eder ama izi kalır. Bu kadınlara ve erkeklere göre değişiyor. Bunu da Işın Özgentürk’ten aktararak söyleyeyim. Işın Özgentürk bir gün kadınlarla beraber erkeklerin çekiştirildiği bir ortamda ki ben de oradaydım dedi ki; “Arkadaşlar, biz kadınlar çok riyakârız. Erkekler bir aldatma olayında affetmezler ama unuturlar. Biz kadınlar ise affederiz ama unutmayız.”

--- “Aşkın kanununu yazsam yeniden” diye bir şarkı var bildiğimiz gibi. Aşka yeni bir kanun yazsaydınız nasıl bir kanun yazardınız?

Eskisinden farklı yazılamaz herhalde. Çünkü onu şekillere, kalıplara soktuğunda aşk olmaktan çıkıyor. Erol Evgin’in şarkısı ile söyleyeyim. ‘Ben imkânsız aşklar için yaratılmışım. Ne kavuşmayı bilirim ne unutmayı.’ Aşk onun arasında bir yerde işte. Onun dışına çıkarttığın zaman da aşk olmuyor.

--- Gazeteci-Yazar Nazım Alpman’dan yorum:
Açıkça söyleyeyim. Çok ağır bir röportaj oldu bu. Çünkü aşk konusunda bu kadar soru çıkartmak çok zor. Aşkla ilgili bütün röportajlarda sorsalar sorsalar en fazla 5 soru çıkıyor. Seni kutluyorum röportajcı bakımından. Her zaman da bunu cevaplamam, seni sevdiğim için cevapladım ve bunları ilk defa anlattım. Zor, çok zor yani. Mesela buna cevap verebilecek kadar adam bulabilmen veya iyi kadın bulabilmen de çok önemli. Hele bir de kitap olacaksa eğer.