Yirmi birinci yüzyıla yelken açan dünya gemisinde yaşıyoruz. Teknolojide baş döndüren gelişmeler herkesin malumudur…

Tıpta, ulaşımda çığır açılmış. Göz, böbrek derken pek çok organ nakli gerçekleştirilmiştir. Bilim insanları genlerle uğraşıyor. İnsanların sağlığı adına çok önemli yeni buluşlar gerçekleştiriyorlar.

Ancak sadece bilimsel amaçlar peşinde koşulmuyor. Bilim adına değil, daha çok zenginlik adına uğraşan, tabiri caizse maddeye tapanlar var ve bunlar boş durmuyorlar…

Dünya malı, dünya sevgisi birilerini fena halde etkisi altına almış. İnsanoğlu günümüz dünyasında uzaya yolculuğa hazırlanıyor. Dünyadaki servetlerle yetinmeyerek başka gezegenlerdeki altın madenlerine göz koyan, bunun için uğraşanların olduğunu duyuyoruz.

Geçtiğimiz günlerde internette uzaydaki altın madenciliği ile ilgili bir haber okumuştum. 

UZAYDA ALTIN MADENCİLİĞİ…

Haberden kısa bir alıntıyı bilginize sunmak istiyorum: “Bilim-kurgu filmlerinde sıkça rastladığımız, düşüncesi bile insanın aklına bir türlü yatmayan bir mesele ‘uzay madenciliği’ ya da bir diğer adıyla asteroit madenciliği…

O altın, platin ne varsa benim diyen paragöz yatırımcıların çalışmalara çoktan başladığı, geleceğin en kazançlı mesleklerinden biri olma potansiyeline sahip acayip bir konu.

Dünya’daki savaşların nedeni bile kaynakları paylaşamamak olunca tek çare başka bir platformda kaynak aramaya kalıyor. Dünya üzerinde bulunan madenlerin bir kısmının en az 40 yıl sonra tükeneceği düşünülüyor. Günümüz endüstrisinin olmazsa olmazı, günlük yaşantımızda sıkça kullandığımız aklınıza gelebilecek her teknolojinin yapı taşlarını oluşturan, bilgisayarlarımızın, telefonlarımızın çalışmasını sağlayan madenler: altın, gümüş, kobalt, manganez, molibden, demir, nikel, osmiyum, paladyum, platin, renyum, rodyum, rutenyum, tungsten ve nadir toprak elementleridir.”

Haberde gökyüzünde dolaşan asteroitleri gözlerine kestiren ve yüz trilyon dolarlık madenlere konmaya çalışan güçlü şirketlere dikkat çekilmişti.

İnsanlığın yararına bilimsel gelişmeler için çalışsalar takdir edeceksiniz. Halbuki daha çok kar hırsıyla hareket ediyorlar.

Dünya malının çoğuna hükmeden büyük şirketler daha fazla kar peşinde koşuyorlar. Dünya onlara yetmiyor, uzaya açılıyorlar…

Bilseler ki uzayda başka zayıf varlıklar var, onları köleleştirmeye güçleri yetse, ellerinden geleni artlarına koymayacaklar…

Bazen sohbet ortamında yirmi birinci yüzyılda yaşadığımıza dair konuşmalar geçtiğinde derin düşüncelere dalıyorum…

21. yüzyıl ve insanlık…

Bu doğru bir ifade mi?

İnsanlık tarihi gerçekten sadece 21 yüzyıllık mı?

Değilse neden bu ifade kullanılıyor?

Gerçekler çok açıktır, sadece yazılı tarihin üzerinden yirmi yüzyıl geçti. İnsanlık tarihi çok daha eskilere dayanıyor.

Mesela Hasankeyf’in tarihi geçmişinin 10 bin yıl olduğunu tarihçiler ifade ediyor. Yine bölgemizde kazı çalışmalarına katılan bazı bilim adamları, 12 bin yıl öncesine ait yaşamdan söz ediyorlar.

Hal böyle iken 20. yüzyıl ifadesinin bir anlamı olabilir mi?

Değerli Okurlar, insanlık tarihi hakkında milyonlarca yıl öncesi ifadesini kullanmak mümkün değil. Ama bence inkar etmek de bilimsel değil. Çünkü bilim henüz ezelden ebede giden yolu keşfedemedi.

Amerika’nın keşfedilmesinin üzerinden belki sayılı yüzyıllar geçti, ancak insanlık tarihinde ‘ezel ve ebed’ kavramlarına bilimsel açıklık getirilemedi…

Bu meseleye neden girdim?

İnsanlık ailesinin genel gidişatına baktığımda ister istemez bazı sorular kafama takılıyor. İNSAN NEREDEN GELDİ, NEREYE GİDİYOR?

İnsanoğlu nerden gelmiş, nereye gidiyor?

Dünya diye bildiğimiz geçici misafirhanede kalacağımız sayılı yıllar içerisinde dilediğimiz gibi yaşama hakkına sahip miyiz?

İnsan başıboş mu?

İnsan ile hayvanları ayıran temel özellikler nelerdir?

Nefsi arzularımızı serbestçe tatmin etmeye mi gelmişiz?

Bütün bu sorular kafamı kurcalıyor.

Dünyayı birbirine zindan etmeye çalışan, sınırsız şekilde nefsi duygularını tatmin etmekle meşgul kitleleri gördükçe, gelecek için endişelerim artıyor.

Birkaç soru daha sormak istiyorum:

Yaşanan savaşlar neden?

Analar neden kanlı gözyaşı döküyorlar?

Fidan gibi insanlar neden yaşamlarının baharında yaşama veda ediyorlar? 

Bu sorulara mantıklı cevaplar istiyorum.

Ve bu soruları herkes kendine sormalı…

İnsanlık ailesinin nereye gittiğini sorgulamayacak olursak, emin olunuz yarınlar daha büyük hadiselere gebe olacaktır…

İnsan eğer et ve kemik yığınından ibaret bir varlıksa, bu yaklaşımın bir anlamı olabilir. Oysa bilimsel veriler de gösteriyor ki birde metafizik(manevi-ruhi) boyutumuz var. Dünyaya yön veren, insanlara ‘insan’ olmanın erdemini anlatan binlerce düşünür gelip geçmiş. Bütün düşünürler, peygamberler, yüce ve saygın şahsiyetler insana önemli bir değer vermiş. Kutsal Kitabımız Kur’ani Kerim, ‘İnsanların ahseni takvim(En güzel surette) yaratıldığını ifade ediyor. İnandığımız ayetler insanın hürmete değer bir varlık olduğunu söylüyor. Yani sadece et ve kemik parçası olmadığımız gerçeğini açıklıyor.

Peki çok muhterem ve değerli bir varlık olan insan neden bu hallere düşüyor? İnsanlık nereye gidiyor? Maddi hırs, daha çok dünyalık insanlık ailesini mutlu eder mi? Dünya neyinize yetmiyor be hey gafiller? Her şirketin yüz tane asteroiti olsa, neye yarar? Bu gerçeğin görülmesi dileğiyle.