DEVLETİN EN YÜKSEK KATINA

            B A T M A N

           

            Sayın Valim,

            Bu gün size 10 binleri bulan bir kitlenin “vehamet”  niteliğini kazanmış yakıcı bir sorununu ileteceğim.

            Dikkatlerinize sunmak istediğim, ilimiz 5 ilçesinin en büyüğü olan KOZLUK’un ekonomik açıdan  bir yarısının “erime”ya da “felç olma” olgusuyla karşı karşıya olduğu hususudur.

            Sizlerle birlikte değerli okuyucularımız da az biraz bilgilensinler diye  izninizle ilçenin  tarihçesine de kısaca değinmek istiyorum.  

             Meraklıları bilir;  söz konusu ilçe dahil, bölgemizin asırlar öncesi tarihini günümüze taşımış olan yegane “yazılı” kaynak  “Şerefname”dir. Bu ünlü Kürt tarihi kitabı 1500’lü yılların sonunda, Şerefhan (Şerafettin Bin Şemsettin) tarafından yazılmıştır. Şerefhan 1514 yılında Osmanlı’larla ittifak anlaşması imzalayan Bitlis emiri büyük Şeref Han’ın torunudur.

              Şimdilerde orta büyüklükte bir ilçe olmasına rağmen güzel ilçemiz Kozluk’un geçmişini merak edenler bu değerli esere bakabilirler. Kaldı ki,  acımasız doğa ve cehaletin her türlü tahribatına inat, “ ben hala buradayım ve ayaktayım!” diyen Hezo Kalesi ile..

             Bajara Hezo!

             Yani Hezo şehri.   

             İleri yaşta olan bizlerden, günümüzde sayıları hayli azalan dengbejlerimizden “Bajara Hezo” üzerine  yakılmış “kılam”ları hangimiz dinlemedi ki?..

                Ne yazık ki, insanın kader çizgisine benzer bir biçimde ve zaman içerisinde, Şerefname’deki ismiyle  “Hezo Beyliği” de tarihsel ve kimi toplumsal koşulların zorlamasıyla çoğu yerleşim alanları gibi o da kimliksel değişime uğradı; Cumhuriyet’in ilk yıllarında Sason’a bağlı bir nahiye (Bucak), 40’lı yılların sonunda da ismi değiştirilip (ne anlama geliyorsa) “Kozluk” adı verilerek şimdiki “ilçe” statüsüne kavuşuyor.

               Bir dezavantaj olarak görülen fakat gerçekte çok az coğrafyaya nasip dağ ve ovayı içinde barındıran “engebeli”arazisiyle aslında geleceğin enfes bir  turistik/doğa beldesidir Kozluk. Devasa bir oksijen çadırı gibi üç tarafı suyla çevrili bu güzel ilçemiz kartpostal örneği yeşil yamaçları,  derin vadileri, sayısız soğuk pınarları, uçurumlu vahşi dağlarıyla şimdi değilse bile gelecek kuşaklar tarafından tam bir “Piknik Kent” haline getirileceğine olan inancımı da belirtmeliyim bu arada.

               Ne var ki Sayın Valim,  günümüzde  bu güzel ilçemiz her geçen gün vücudunun yarısı “felç” haline gelen canlı bir organizmaya dönüşmektedir. Şüphesiz ki ilçenin bünyesine musallat olan bu hastalık bir anda peyda olmadı, bir sürecin sonunda gelişti, peyder pey, yavaş yavaş, tedricen..

              Bir zamanlar, mesela doksanlı yılların ilk yarısına kadar Kozluk çevrede yıldız gibi parlayan bir ilçeydi. İlk darbeyi ünlü 24 Ocak kararlarıyla yedi: Bu kararla devlet ekonomik alandan çekilmenin startını veriyordu. Bununla en çok “pozitif ayırımcılığa muhtaç” geri kalmış bölgemiz ekonomik göçük altında kalırken Kozluk ta bundan nasibini alıyordu.. Çoğu yer gibi Kozluk için de uğursuz karabulut kümelerinin ilki  “Yaprak Tütün İşletmesi”nin kapatılmasıyla göründü; kadın, erkek,  500’lerce işçinin çalıştığı bu işletmeler ekonomik açıdan köyleriyle birlikte ilçenin can damarıydı. Basit bir örnek:  Şimdilerde kırsaldaki  insanlarımız toprak damlı barınaklardan az biraz kurtulmuş görünüyor değil mi; halbuki bu gün köylerimizde binlercesine rastladığımız şu anki güzel betonarme evlerin tümü o günlerde tütün sayesinde edinilen üç-beş kuruşluk birikim sayesinde olduğu hususunu ne kadarımız bilince çıkarabilmişizdir, bilemiyorum.

           Ve  Sayın Valim, bir gün görünmez, gizli bir el tütünü bölgeden sildi, yok etti. Vatandaşın elinde avucunda bir şeyler olduğu için acısını hissetmedi ilk başlarda.  Eş zamanlı olarak devlet tarafından aynı hızla alternatif bir ürün önerilemeyince çiftçilik de aslında sürdürülebilir bir iş olmaktan çıktı ( bu gün bu işi sürdürüyor görünenlerde de aslında geleneksel bir alışkanlıkla sadece kendini avutuyorlar)  Böylece, sarmaşık örneği yoksulluk her yanı sardı.  Tütünden geçimini sağlayan“Cenan” diye bilinen (yarıcı) topraksız yüz binlerce aile birden bire boşlukta buldu kendilerini ve sonunda metropollerin varoşlarına savruldular.

            Kozluk’taki talihsizlik ve  “yıkım” bununla başladı ancak bununla kalmadı Sayın Valim,

            Devam edelim: Resmi haritalarda Kozluk “birinci derecede deprem bölgesi”  olarak saptanmıştır.

         Neresi ama?

         Kozluk ta, tüm dünyada olduğu gibi özellikle feodal dönemin güvenlik kaygılarından ötürü zamanında yüksekçe ve zemini sert bir araziye kurulmuştur. Ne ki ilçe tarihinde, kentin bu çekirdek yerleşim yerinde bu güne kadar  “deprem”anlamında iki evin bile bir anda yıkıldığı bir “sarsıntı” ne görülmüş ne de duyulmuştur. Bilen, gören varsa çıksın ortaya!

      Evet, Kozluk 1.derecede deprem bölgesidir ama, bu alan gevşek zeminiyle ilçenin tarım arazisiyle kaplı güney, yani “ova”kesimidir.

       Bu gerçek bilindiği halde gerekliliğini tartışmadığımız,  ilçeye elzem olan ve bir deprem anında vatandaşın ilk kapısına dayanacağı “yeni hastahane” ne yazık ki tam da bu gevşek tarım arazisinde bina edildi. Üstelik bitmiş ve hizmete açıldığı halde  çok komik bir biçimde zeminindeki bitmez tükenmez sudan,  ömür boyu “drenaje” edilmek suretiyle kurtulmaya çalışılmaktadır.

        Teknik açıdan gerçekte acıklı bir hadise ya, her neyse, yeni hastahanenin inşa tekniğindeki sakatlık ile bundan doğacak olan nem ve rutubetin yatan hastalar üzerinde yaratacağı olumsuzlukları uzmanlarına bırakarak biz yine bu bu örnekten  yola çıktıktan sonra ilçenin ekonomik açıdan bir yarısında sürmekte olan baş aşağı gidişata dönelim yine.

            Belirttiğimiz sakıncalara rağmen, tüm ilçe halkının dilindeki deyimle salt “siyasi”  ve birilerine “rant” sağlansın diye “Şehirlerarası yol güzergahıdır, gelişme aşağıya doğrudur vb.” gibi sebeplerle hastane taşınınca,  daha önce kümelenmiş olan,  geçimini kira gelirlerinden sağlayan insanların bir sürü taşınmazları boş kaldı ve şu anda,  işlevsizlikten boşalan bu işyerleri çürümeye terk edilmiş vaziyette.. Canlılıktan eser kalmayan o mahal (Yeni Mahalle) şimdilerde ölü toprağı serilmiş gibi.  Oysa alan ve iklim açısından  çok daha uygun eski yerinde yenisi yapılması olası iken yeni hastahane, dediğimiz gibi “ilçenin gelişim yönü” gerekçesiyle  (ve fakat gerçekte örtülü başka saiklerle) zemininde küçük bir nehircik akan şimdiki yerine kuruldu, hayırlı olsun.

Evet Sayın Valim, hastanenin aşağıya kaydırılmasıyla ilçenin bir güzel mahallesi tüm esnafıyla yıkıma terk edildi. Ama yıkım Yeni Mahalle ile kalsa yine iyi diyelim, ne var ki, edindiğimiz bilgiye göre şimdi de  sırada halen “yukarı” esnafın göbek bağı ile bağlı olduğu Hükümet Konağı, Adliye, Emniyet, PTT, Ziraat Bankası gibi birimler de var. Aşağı kesim doğal gelişmesini sürdürürken yukarıdaki canlılığın tek kaynağı bu kamu kurumlarıdır. Şimdi bu kamu kurumları da hastane gibi aşağıya kaydırılmak istenmektedir. Bununla ilçenin bir yarısı olan yukarı kısmın tamamen “ekonomik göçük” altında kalmasının yanında,  ovadaki tarım arazilerini tamamen ortadan kaldırmayı teşvik ve tetikleyecek bir ekolojik tahribatı da beraberinde getirecektir. Halbuki,  son yıllarda önemli finansal ve profesyonel kaynaklarla  şehirler ve sakinlerinin sosyal, fiziksel ve ekonomik yapı üzerinde önemli etkileri olan, kentsel dönüşümle, konut yenileme ve “eski mahallelerin canlandırılması  için yatırım” yapılıyorken ilçemiz Kozluk’ta, halkın ekonomik, esenlik, moral durumu  ve dengeli kalkınmayı “bir bütün olarak gözetmeyen” bir umursamazlık, dahası kitleyle demokratik iletişimin tüm kanalları kapalıymışçasına ilçenin kamu yetkilileri  sayın Başbakan’ın nefret ettiği tepeden inmeci  “jakoben” bir anlayışla “halka rağmen halk için (!)” anlayışını yeniden diriltme çabasındalar..

          Hükümet batıda “kentsel dönüşüm” programını diline pelesenk ettiği bir sırada anılan ilçemizde devlet bunlardan habersiz bir biçimde anılan kurumlar için  “uygun arsa” bahanesine sığınarak ekolojik kaygılar akıllarının ucundan bile geçmemektedir. Kentsel Dönüşüm  ile kentsel gelişmenin toplumsal, ekonomik ve mekansal olarak yeniden ele alındığı ve kentteki sorunlu alanların ekonomik açıdan “ sağlıklı ve yaşanabilir hale getirilmesi”  için yıkıp yeniden yapma-canlandırma sağlıklılaştırma veya yeniden yapılandırma için projeler  üretiliyorken,  özetle,   kentsel dönüşüm bir kentin dokusunu  bozan sorunların giderilmesi anlamına geldiği halde ne yazık ki buna tezat ilçemizde binlerce insanı, ilçenin bir yarısını mutsuzluğa sevk edecek gelişmelere devletin kendisi öncülük etmektedir..

            Olacak iş midir bu?,

           Şimdiden, 12 bin nüfuslu “yukarı” kısımda yüzlerce esnafı panik sarmış durumda.

            Olaya bakar mısınız Sayın Valim, modern kentbilimi ilkelerine göre şehirlerarası karayolları “çevre yolları” ile yerleşim alanların dışına kaydırılırken malesef ilçemizdeki devletin kendisi, İstanbul gibi bir mega/kentin bile “7 tepe” üzerinde kurulduğunu unutarak   buna aykırı bir biçimde kurumlarını ille de  ve bir bir karayolları güzergahına taşıma isteğiyle bu ters mantığa öncülük etmektedir..

            Aklın alacağı şey değil!.   

           Doğrudur, ilçenin ekonomik gelişmesi D.Bakır_Bitlis yolu güzergahına,  yani ovaya doğru kaymaktadır. Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasalarından elbette haberdarız, bunun önüne geçme gibi bir gücümüzün de olmadığını biliyoruz. Kaldı ki ilçemizin bu kesiminin alabildiğine gelişmesinden coşkulu bir mutluluk duyarız ancak. Çünkü bir tek Kozluk’umuz var ve onu da ayırımsız bir “bütün” olarak görüyoruz biz.

            Mesele şu: Evet, bir yatırımcı “azami kâr yasası” gereğince yatırımını en hızlı ve kolayından amorti edecek, kendisine en uygun koşulları sunacak yerleri tercih eder buna hiçbir itirazımız yok. Niçin, çünkü tüccar mal üretip mal satacak diyelim, elbette ikmal, lojistik, nakliye gibi maliyetleri düşünüp fabrikası için yol güzergahlarını tercih edecektir, bunda şaşılacak bir şey yok, çünkü sonuçta bir ürün imal edip satacaktır, peki ya devlet?

         Kozluk’ta, hiç hakkı  ve tek haklı bir gerekçesi olmadığı  halde devlet de tüccar mantığıyla ilçenin tarihi çekirdeği bir yarısını terk etmeyi düşünüyor.

            Neden?

           İlle de şehirlerarası yola yakın olsun diye kaydırılacak olan adliye diyelim,  mermer mi satacak, ya da oraya taşınacak hükümet konağında tuğla mı pazarlanacak, yoksa güvenlik elemanları un fabrikası mı açacak?

            Değilse neden peki?

            İlçenin bir yarısını “kötürüm” haline getirecek bu  girişimin inandırıcı gerekçesi halka açıklanmalıdır Sayın Valim!

            Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz ilçe kaymakamı, tek bir argüman ileri sürmektedir: Bütün kamu kuruluşlarının “bir araya” getirilmesi.  Kanımızca geçerli bir neden olamaz bu. Çünkü kentler de canlı organizmalardır,  hele engebeli bir arazi parçası üzerine kurulu bulunan ve gelişen yerleşim yerlerinde dağınık vaziyetteki kamu kurumlarının konumlanışı“dezavantaj” gibi görülse de aslında bu tür bir konumlanış kente bir hareket,  canlılık, dinamizm de kazandırmaktadır. Yukarı ile aşağı arasında yüzlerce aile şehir içi taşımacılıktan geçinmektedir mesela.. Karayollarının yaptığı güzel bir ilçe girişi yolumuz var.  İlçeye giriş yapan araç ve insanlar salt kamu kurumlarına ulaşma sebebiyle de olsa mutlaka ilçenin yukarısına çıkarlar. Ekonomik ve moral açısından bu az şey mi?

            Şimdiki hükümet konağı yetersiz, eyvallah, yenisine ihtiyaç var,  tamam.  Hadi,  vatandaş iyice bir rahatlasın diye “bir arada”lığı da bir an için haklı görelim. İyi de bu iş için,   değil halihazır kurumlar, bunun iki misli yapılaşma için bile olsa  gerekli olan iki güzel arsa yukarıda zaten var: İlki şu anki hükümet konağının yeri. İkincisi de hemen yanı başında;  on metrelik bir cadde ile ayrılmış eski jandarma karakolunun metruk ve hazineye ait olan devasa boş arsası ne güne duruyor? Sayın Valim,  istenirse ihtiyacı fazlasıyla karşılamak üzere mesela cadde üzerinden karşılıklı birbirine bağlı  (tıpkı Bölge hastanemiz gibi) çok katlı iki blokla hem adliye sarayı  hem de ayrı olarak hükümet konağı, Ziraat Bankası, PTT ve diğer kurumları rahatlıkla bir araya getiren mükemmel bir proje neden yapılamasın?  İnsanların okyanuslarda “yapay ada”yaptıkları bir zamanda bu önerimiz Kozluk için çok mu lüks ya da çok mu uçuk?

            Sayın Valim, görmelisiniz ve izninizle yinelemeliyim; eski hastanenin aşağıya taşınmasıyla zamanında geçimini oradaki insan sirkülasyonundan sağlayan  tüm dükkanlar şu an çürümeye terk edilmiş vaziyette. Eğer belirttiğimiz ve öne sürülen zorlama gerekçelerle ve halen yukarının ekonomik kan dolaşımına vesile olan sözünü ettiğimiz diğer  kamu kuruluşları da aşağıya kaydırılırsa bir anda yüzlerce esnaf işyerlerine kilit vuracaklardır. Bu şu anlama gelecektir Sayın Valim, ilçenin bir yarısı kollanırken diğer bir yarısı “felç” olacaktır!

            Kamu görevlilerinin yıllardan beri süren anlaşılmaz çarpık kararları yüzünden ilçe metruk hale gelen ve çürümeye terk edilen kamu binaları mezbelesine dönüştü. Birkaç örnek:

            Değil bir fakülte, neredeyse küçük bir üniversite kampüsüne bile cevap verebilecek ve zamanında yeri işçilerden toplanan paralarla satın alınan devasa Yaprak Tütün İşletme binası mütemmim sosyal binalarıyla çürümeye terk edildi.

            Yıllardır yemyeşil bir mekanda ve yol güzergahında kurulu bulunan İlçe Tarım ünitesi anlaşılmaz bir kararla tahliye edilerek, boş bine tam bir “talan”a terk edildi.

            Hastahane!

        

            Esk hastanenin yeri de içler acısı: Düşünebiliyor musunuz sayın Valim, çok değil daha 3-5 ay öncesine kadar tüm birimleriyle hizmette olan eski hastane binası da benzer bir akibeti yaşamaktadır.

            Soruyoruz şimdi:  Çürümeye bırakılacağı yerde 10 bini aşkın nüfus için neden bir SAĞLIK OCAĞI’na dönüştürülmüyor? Şu an ilçenin yukarı yarısında gecenin bir yarısında diyelim küçük bir yara-bere için bile olsa insanlar araç gereçsiz  7-8 kilometre uzaktaki hastaneye koşturmak durumunda bırakılmış.

            Bu nasıl bir iş, nasıl bir anlayış, nasıl bir sorumsuzluk çözebilmiş değiliz.

            Bu tutumun kime ne yararı, buna kimin ne hakkı var?

            İyi, anladık devlet artık “baba” değil, tamam ; fakat bu kamu görevlisine  vatandaşı yok sayarak “Ben devletim, istediğimi yaparım, oldu bitti!” deme hakkını nereden almaktadır?

            Ve bir de Ankara’daki  devleti yönetenler iki de bir “kutsal olan devlet değil, İNSANDIR” demezler mi..

           Şimdi ilçenin yukarısı boşaltılıyor ve dediğimiz gibi bu kısımda halen  en az 12 bin nüfus yaşıyor Sayın Valim, devlet ve kamu yetkilileri ilçenin büyüme ve “dengeli  kalkınmasını” programlarken (!),   insanların yaşamsal derecedeki ekonomik sorunlarını, giderek moral, huzur ve esenliklerini gözetmeleri gerekmiyor mu; onların sürdürdükleri “bir gözü yapayım derken diğer gözü çıkarma”   anlayışlarına onay verecek misiniz?

            Lütfen meseleye el koyun sayın Valim, dirayet göstererek anılan kararın yeniden gözden geçirilmesini sağlamanızı istiyoruz.

            Bir dönem ilçesinde Belediye Başkanlığı gibi onurlu bir görevi yürütmüş ve hasbelkader eli kalem tutan bir halk aydını olma gibi bir sorumluğu da taşıyan ve en önemlisi doğma büyüme Kozluk’lu bir vatandaş olarak,

           Arzuhalimdir.