İnsanları ilgilendiren her soruna duyarlıyım. Pek çok soruna kafa yoruyor, gündeme taşıyor ve çözüm önerileri de sunuyorum.

Ancak sürekli sorunları yazmak da bana can sıkıcı geliyor. Eminim size de can sıkıcı geliyordur.

Bugün sorunları yazmayacağım. Siyasetle, seçimle ilgili bir değerlendirme de yapmayacağım 31 Mart'ta seçimleri kim kazanacak, ülkenin durumu ne olacak sorularına da değinmeyeceğim.

Her gün sorunları gündeme getirerek sizi sıktığımı bildiğimden, bugün farklı bir mevzuda kalem oynatmak istiyorum. Amacım sizleri düşündürmek…

İnternette yayımlanan bir haberde, dünyamızdan 250 milyon ışık yılı uzakta yeni galaksilerin keşfedildiği belirtiliyordu…

250 milyon ışık yılını düşünürken, ışığın bir saniyede kaç kilometre yansıma yaptığını öğrenmek gerekiyor.

BAZI UZAKLIKLAR HAKKINDA BİLGİ

Bildiğim kadarıyla ışık, saniyede 300 bin kilometre uzağa gidebiliyor.

'Dünya ve Ay arasındaki en büyük uzaklık 1,5 ışık saniyesidir.

Dünya ile Güneş arasındaki ortalama uzaklık 8 ışık dakikasıdır.

Güneş sistemimizi kuşatan Oort bulutu yaklaşık 2 ışık yılı çapındadır.

Bize Güneş’ten sonra en yakın yıldız olan Proxima Centauri, 4,2 ışık yılı uzaklıktadır.

Samanyolu galaksisinin çapı 100.000 ışık yılı kadardır.

Samanyolu’nun komşu galaksilerinden Andromeda, bize 2,3 milyon ışık yılı uzaklıktadır.'

Şunu ifade etmek istiyorum; dünyamızdan 250 milyon ışık yılı uzakta yeni galaksiler keşfediliyor.

Ya daha önce keşfedilmiş olanlar?

Milyarlarca galaksi, milyarlarca güneş, yıldız ve kara delikler…

Dünyamızdan milyarlarca ışık yılı uzaktaki galaksilerin varlığını da bilim açıkça kabul ediyor. Milyarlarca ışık yılı öncesinde ışık yayan gök cisimlerinin ışığını yeni aldığımıza göre, o cisimlerin bugün var olup olmadıkları da bilinmiyor.

HAYAT BULUNAN GEZEGEN; DÜNYA

Saygıdeğer Okurlar, bugünkü yazımda fezadan, uzaydan, evrendeki galaksilerden söz ederken astronomi dersi verme gibi haddim olmayan bir işe soyunmuyorum. Astronomiye çocukluğumdan beri merakım var. Hepimizi dehşete düşüren sorulara kafa yormamız için bu değerlendirmeyi yapıyorum.

Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Bu sorular Bediuzzaman’ın ifadesiyle ‘akıl sahiplerini hayretler içerisinde bırakan nereden geldik, niçin geldik ve en önemlisi nereye gidiyoruz sorularıdır. İşte esas üzerinde durmak istediğim husus; bu kadar muazzam büyüklükteki bir kainat-evrende yaşanabilir tek gezegen dünyadır…

Mevcut bilimsel verilere göre büyük kainat-evrene göre bir küçücük toplu iğne başı kadar bile büyüklüğünden söz edilemeyecek bir dünyada yaşıyoruz. Bu adına ‘dünya’ denilen gezegende canlılar yalnız solunum yapabiliyor.

Bu canlıların içerisinde kendilerine ‘akıl’ melekesi verilmiş tek varlık da insandır…

Kainattaki her şey muazzam bir düzen, ahenk, uyum içerisinde hareket ediyor. Dünyamızdan milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki galaksilere hükmedebilen yüce Yaratıcının, gezegenimize de hükmetmesi kaçınılmazdır. Zira evrendeki her şey hareket halinde olup, birbiriyle ilintilidir.

En küçük molekül ve atomlardan, en büyük gezegen ve sistemlere kadar her şey hareket halindedir.

Ve bilim adamlarının ifadesine göre ilk patlama (Big bang) ardından bu yana geçen zaman sürecinde (Bu zaman sürecinin milyarlarca ışık yılı olarak ifade ediliyor) kainat durmadan genişliyor. Bu genişlemenin saniyede 300 bin kilometre olduğunu düşünün.

Sınırlı görme, duyma ve algılamamızı düşünün ve sakın kafayı oynatmayın!..

Bediuzzaman'ın ifadesiyle, bir sivrisineğin gözünü yaratan, ona mide tanzim eden yüce yaratıcının (Yüce Allah) bütün kainata-evrene de hakim olması gerekiyor ve zaten hakimdir. Zira o sivrisinek evrendeki düzen bozulsa yaşam bulamayacaktır.

Madem gerçekler öyledir, madem evrendeki tek yaşanabilir gezegen ortalama 60-70 yıl ömrü bulunan insanların emrine amade olarak yaratılmış, şu halde bize düşen görev bu dünyada barışı, huzuru, düzeni egemen kılmaktır…

Ne yazık ki kainattaki her şey düzen içerisinde hareket ederken, insanoğlunun cüz’i iradesiyle hükmedebildiği dünyada düzensizlik vardır…

İNSAN'DAN KAYNAKLI DÜZENSİZLİKLER...

Rum Suresi 41. ayet: "İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır."

Bu ayet ile ilgili yapılan çarpıcı değerlendirme ile yazımı bitireyim: "Bu fesadın başka ve daha derin bir boyutu da çevre kirliliği şeklinde ortaya çıktı. İnsanların kendi elleriyle ürettikleri kirlilikler ve zehirli atıklar bu gezegenin karalarını da, denizlerini de ciddî tehlikelerle karşı karşıya bıraktı. Hava kirliliği, ozon sisi, asit yağmurları, petrol sızıntıları, egzos dumanları, fabrika bacaları, nükleer atıklar, kimyasal ilâçlar, spreyler ve, daha da kötüsü, insanların birbirini yok etmek yahut birbirinin kötülüğünden korunmak için geliştirdiği silâhlar, bu gezegenin milyonlarca yıldır en küçük bir arıza vermeden sürüp giden mükemmel dengesini pek kısa bir zamanda bozdu. Böylece, Kur'ân'ın 'Karada ve denizde fesat ortaya çıktı' şeklinde, geçmiş zaman kipiyle istikbalden verdiği haber gerçek oldu.

Lâkin insanlar bu durumu kavramakta çok da duyarlı davranmadılar. Gerçi bilim adamları ve çevre kuruluşları bu gidişin nereye varacağı konusunda uyarılar yaptılar ve yapıyorlar; uluslararası platformlarda sorunlar dile getiriliyor, kararlar da alınıyor. Ancak ıslah yönünde atılan adımlar ifsat hızına yetişemiyor. Hattâ, kara ve denizlerdeki bozulmanın önde gelen kahramanları, 'ekonomik gelişmelerini yavaşlatacağı' bahanesiyle, çevre kirliliğini azaltacak önlemlere katılmayıp bu gezegeni fesada vermeye devam edeceklerini de pervasızca ilân ediyorlar.

Âyet ise, ortaya çıkan fesadın, insanlığın kendi eliyle işlediği kötülüklerin sonuçlarından sadece bir kısmı olduğunu bildiriyor. Ve, 'Bunu da belki vazgeçerler diye tattırdık' diyor. Vazgeçilmeyecek olursa, bunu daha da büyük bozulmaların izleyeceği, âyetin ifadesinden rahatlıkla anlaşılıyor."