İlimiz bir göçler kenti ünvanını hak ediyor.1955’li yıllara kadar beş on binlik bir nüfusa sahip olan Batman kazası bu tarihlerden sonra hızla büyümeye başlıyor. İlk göç ekmek kavgası nedeniyle gerçekleşiyor. Raman’da bulunan petrol rezervlerinin işletilmesi ve ardından kurulan rafineri sayesinde yüzlerce aile bu alanda işe başlıyor ve Batman köyden kent olma yolunda ilk adımlarını atıyor. 1955 yılında Belediye, ardından 1957 yılında ilçe statüsü kazanarak büyümesini sürdürüyor. Kent 1980’lerden sonra hızla büyümeye başlıyor. Ve ardından 1990 yıllarının büyük göçü ile karşı karşıya kalıyor. Bu göç artık ekmek kavgasından değil can korkusundan gerçekleşiyor. Bir yandan kent yerlileri ölüm kokan ortamdan canlarını kurtarmak için batı illerine göç ederken, kırsal kesimde bulunanlar ile doğu yakasında yaşayanların yeni yerleşim yerleri Batman kent merkezi oluyor. Batman artık yüz binlerle sayılan nüfusu ile bir il’dir.
Bu göç dalgasından sonra kent merkezi iki binli yıllarda üç yüz binlik nüfusu ile bölgenin büyük kentleri arasındaki yerini almıştır. İki binli yıllardan sonra kentimiz normal nüfus artışları ile büyümeye devam etmiştir. Doğurganlık oranının yüksek olması ve ticaret merkezi olması sebepleri ile diğer illere nazaran daha hızlı büyümesi ülke ortalamasının üzerinde bulunsa da anormal bir durum söz konusu değildir.
Batman son dönemde Van da meydana gelen depremden sonra büyük göçlerinden birini daha almış bulunmaktadır. Bu göçün farkında olmasak bile ilimize Van depreminden sonra buradan göç eden aile sayısı en az 1700 civarındadır. Ortalama olarak her ailede beş kişi bulunduğunu kabul etsek bile bu 8500-9000 civarında Vanlı hemşerimizin ilimize göç ettiğini göstermektedir. Üstelik bu göç normal bir göç değildir. Bu yurttaşlarımızın tamamı yardıma ve barınmaya muhtaç insanlardır. Kara kışın etkisini sürdürdüğü bu günlerde bu yurttaşların tamamının istenen kalitede olmasa bile imkânlar sonunu kadar kullanılarak evlere ve misafirhanelere yerleştirilmiş bulunulmaktadır. Valilik ve Belediye bünyesinde kurulan kriz masalarında sürekli olarak bu vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için çaba gösterilmekte imkânlar sonuna kadar kullandırılmaktadır. Elbette bu süreç içerisinde bir takım sıkıntıların yaşanması mümkündür ve bunun normal karşılanması gerekir ancak niyetin ve çalışmanın iyi olduğuna ve yurttaşların yaşamlarını normale çevirmeye yönelik olduğunu belirtelim.
Olağanüstü bir durumda bir- iki aylık bir sürede kentimize on bin civarında yardıma muhtaç bir yurttaş topluluğunun gelmiş olduğundan bahsediyoruz. Ve bu yurttaşların tamamının bir şekilde yerleştirilmiş olduğundan. Böylesi devasa bir göç dalgasını kabul etmek ve bir kaosa yol açmadan kent içinde yerleştirmenin ve ihtiyaçlarının tamamını olmasa bile önemli veya asgari bir bölümünü karşılamanın kolay bir iş ve organizasyon olmadığını hatırlatmak gerekiyor.
Bu konuda gelen ilk dalgayı başarı ile karşılayan bir kent olarak yapmamız gereken bu kışı kazasız belasız atlatmak için olanaklarımızın bu yurttaşlarımız için en iyi şekilde kullanmak ve kimseyi perişan etmemeye veya bırakmamaya gayret etmek için kullanmamız gerekir. Bu durumda yöneticilerimiz sıkı işbirliği elbette can alıcı noktayı teşkil etmektedir.
Hangi kurumsal yapıdan gelirse gelsin, kim hangi ünvanla yönetirse yönetsin kullanılan olanakların bu ülkenin olanakları olduğu ve yardıma muhtaç insanlarımızın bu ülkenin yurttaşları olduğu gerçeğini asla hatırdan çıkarmamak gerekir.
Burada bütün yükü devlet mekanizmasını oluşturan kurumsal yapılara yüklememek gerekir. Herkes komşuluğuna gelen, apartmanına, sokağına, mahallesine gelen yardıma ve ilgiye muhtaç bu hemşerilerimize olanakları içerisinde yardım elini uzatmalıdır. Gördüğü eksiklik ve aksaklıkları ilgili kurumlara iletmelidir ve bu durum asla duygu sömürüsüne dönüştürülmemelidir. On bin insanı bağrımıza bastığımızı unutmadan ama fazlada şımarmadan yardımlarımızı sürdürmeliyiz.