Bu ülkede iyi şeyler olacak denilen günden beri aklımıza ne kadar umutlu sözcük geliyorsa hepsini sıralayıp durduk. Sorunların ancak konuşularak, tartışalarak, demokratik yöntemin dili konuşularak çözülebileceğini inandık inanmaya devam ediyoruz. Ne kadar uzarsa uzasın sonunda yapılması gereken işin oturup konuşmak olduğunu sorunların oturulup konuşulmadan çözülmeyeceğini biliyoruz çünkü. Bu dünyada da böyle olmuştur bizde de böyle olmak zorunda.

Ancak öyle anlaşılıyor ki birileri kendini devletin rakipsiz sahibi olarak görüyor kendisinin dışındaki bütün kesimleri dışlıyor. Kendi egemenlik sahasına girdiğiniz andan itibaren hangi yöntem ve yolla olursa olsun dışındakileri egale etmeye çalışıyor.

Millet için var olması gereken devlet mekanizması iktidar çatışmalarının içerisinde varlık nedeni olan amacından saptırılmış başka alanlara yönlendirilmek isteniyor.

Ne ilginçtir ki cumhuriyetin koruyucusu olan kesimler cumhuriyetin olmazsa olmaz temellerinden olan demokrasinin önünü tıkar bir görüntü sergiliyor. Alınan kararlarla siyasetin önü tıkanmak istenirken halk sokaklara çekilmek isteniyor çatışma zemini çekici hale getirilmek isteniyor.

Bu ülke 80 yıldır ne çektiyse gerçeklerini saklamaktan ve çatışmalı ortamı ayakta tutmaktan çekmiştir. Dedelerimize çektirildi, babalarımıza çektirildi, bize çektirildi ama biz artık çocuklarımıza çektirilmesin istiyoruz.

Son bir aylık gelişmeleri takip eden aklıselim herkes anlar ve bilir ki yapılanların aklıselim ile izah edilecek bir yönü bulunmamaktadır.

DTP´nin kapatılması, Milletvekili olan yöneticilerinin vekilliklerinin düşürülmesi, KCK operasyonu olarak adlandırılan 24 Aralık baskınlarının zamanlaması süreç itibariyle ilginçtir. Tabi buna Tokat saldırısı ve Başbakan yardımcısı Sayın Bülent Arınç´a suikast iddialarını da eklemek gerekmektedir.

Bütün bunları göz önüne aldığımızda demokratik açılımın demokrasiden kaçılım haline getirildiğini belirtmek gerekmektedir.

Seçilmişlerin gözaltına alınıp tutuklandığı bir ortamda insanlara siyaset mekanizmasının kullanılması suretiyle çözüme gitme fikrini nasıl anlatılacağını birileri bize de izah etsin.

Bu hangi demokratik açılımdır ki siyaset ve demokratik mücadelenin bir numaralı aktörlerini tutuklayarak ülke demokrasisini geliştirecek.

Bunun dünyada bizden başka bir yerde böylesi bir örneği var mı?

Son operasyonla gözaltına alınıp sadece Diyarbakır´da tutuklanan isimlere bir bakalım; Eski DEP Milletvekili Hatip Dicle, İHD Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Muharrem Erbey, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Ali Şimşek, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Batman Belediye Başkanı Necdet Atalay, Eski Batman Belediye Başkanı Hüseyin Kalkan, Cizre Belediye Başkanı Aydın Budak, Kayapınar Belediye Başkanı Zülküf Karatekin, Kızıltepe Belediye Başkanı Ferhan Türk, Suruç Belediye Başkanı Ethem Şahin, Viranşehir Belediye Başkanı Leyla Güven, Eski Viranşehir Belediye Başkanı Emrullah Cin, Eski Dicle Belediye Başkanı Abdullah Akengin, Eski Ergani Belediye Başkanı Nadir Bingöl, Kapatılan DTP Diyarbakır İl Başkanı Fırat Anlı, DİSKİ Genel Müdürü Yaşar Sarı, Abbas Çelik, Cebrail Kurt, Kazım Kurt, Fethi Süvari, Ahmet Makas, Pakize Turgay, Ramazan Debe.

Bu isimlerin büyük çoğunluğunu siyaset mekanizması içerisinde tanımadık mı?

 Bu kadar adamı tutuklayıp cezaevine attıktan sonra siyaset yapma yoluyla sorunların çözümlenebileceğine kimi inandırabilirsiniz?

Siyaset yoluyla sorunları çözecekseniz seçilmişler olarak birbirinizle uğraşacağınıza bu milletin sorunların baş başa vererek çözümlemeniz gerekmiyor mu?

Bu tür operasyonlarla siyasetin önünün açıldığını hangi mantıkla izah etmek mümkündür?

Bu olup bitenlerden sonra birilerinin sokağı göstermek istediği açık. Bu provokasyona gelmemek gerekir. Evet, yapılanların yenilir yutulur bir yanını olmadığı, demokratik siyaset mantığı ile bir ilişkisinin olmadığını iddia edebilirsiniz ama bunun da çözümü sokak değil.

Yapılanları haksızlık olarak gören herkesin tepkisini ortaya koyuş şekli şiddet olmamalıdır. Doğru ve haklı olduklarına inananlar doğru, haklı ve meşru demokratik haklarını kullanmak suretiyle tepkilerini dile getirirlerse hem oynanmak istenen oyuna gelinmeyecek hem de daha sağlıklı sonuçlara varma imkânı olabilecek diye düşünüyoruz.

Demokratik açılım diyenler demokratik yöntemlerden kaçarak sorunları çözmeyi düşünmüş olabilirler, söylediklerinden ve yapmaya çalıştıklarından da caymış olabilirler. Bütün bunlar söylediklerinin arkasında duramayanların maskesini düşürür.

Doğru ve faydalı olanı kararlaştırmak halkların çıkarlarını savunanların temel görevidir. Bu görev şiddet olmadan gerçekleştirilmelidir.