Türkiye’de gerçekten;

 

Barış ve kardeşlik isteyen,

 

Sorunların çözümünü isteyen,

 

Demokratik laik bir cumhuriyet isteyen,

 

Halkın sorunları ile ilgilenen ve emekten yana olan vicdan sahibi insanların HDP ile birlikte siyaset sahnesinde Türkiye politikası yürüten Selahattin Demirtaş’ın siyasette izlediği yolu iyi takip etmesi gerekiyor.

 

Kendisi ve partisinin izlediği yol ile ilgili vicdani ve insani bir yaklaşım sergilemeli ve ona göre artı ve eksileri belirlemelidir.

 

Gerek cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında ortaya koyduğu kucaklayıcı ve birleştirici tavırları gerekse HDP Eşbaşkanlığı döneminde seçim kampanyasında ortaya koyduğu metanetli tavırları ile Türkiye siyasetine bir renk getirdiğini kabul etmek gerekiyor.

 

Demirtaş kafamıza şablon gibi çizilen siyaset ve siyasi parti lideri çizgisini sildi. Değişik bir yaklaşım tarzı geliştirdi ve bunu da toplumun kabulüne sundu.

 

Kendisinin aldığı oy oranı ve ardından partisinin kazandığı başarı bunun somut göstergesidir. Ancak bütün bu başarıların diğer siyasi partiler tarafından doğru değerlendirilmediğini de görüyoruz.

 

Halkların Demokrasi Partisinin kazanmış olduğu başarı 12 Eylül militarist mantığına karşı kazanılmış bir başarıdır. Çünkü bu parti hem bu mantığın ortaya koyduğu iktidarı destekleyici baraj sorununu aşmış hem de sürekli dışlanan kesimlerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde yer almasına sağlayarak Türkiye gerçeklerini meclise taşımıştır. Şimdi bu durumu “biz yapamadık onlar yaptı” diyerek kutlamak gerekirken bütün partiler söz birliği yaparak onları dışlamayı seçiyor. İktidar hükümet kurma görevi aldıktan sonra görüşme gereği duymuyor, diğer partiler ise onlarla bir koalisyon kurmaktan imtina ediyor. Yani 80 milletvekili ile parlamentoda bulunan bir siyasal parti seçmenleri ile birlikte yok sayılıyor. Bu yetmiyor üstelik bu partiye oy veren seçmen de “şerefsizlik” ile itham ediliyor.

 

İktidar mekanizmasını korumak için ülkenin savaş ortamına sokulmasından çekinmiyor buna rağmen bu siyasetçi ve partisi hedef gösterilmeye çalışılıyor.

 

Buna karşılık Selahattin Demirtaş herkesi yanıltmaya devam ediyor. Bu ülkede insanlar ölmesin diye elinden gelen çabayı göstermeye çabalıyor.

 

Seçime gitme yolunda bile doğru bildiğinden şaşmadan doğruları dillendirmeyi seçiyor. Bütün saldırılara rağmen ve bütün kışkırtmalara rağmen. Herkesin savaştan, çatışmadan, kandan beslenmeye çalıştığı bir dönemde o barıştan beslenmeyi seçen tek lider oluyor.

 

Bunun son örneğini de İzmirde yaptığı toplantıda ortaya koymuş. PKK’ ye açık çağrıda bulunarak silahların susmasını istemiş. Açıklama ve konuşmanın bazı bölümleri şöyle;"Yarın değil, şu saatte İzmir'den çağrı yapmak istiyorum, ölümlerin derhal durması lazım. PKK'nın 'amasız, ancaksız' silahlı, bombalı şiddet eylemlerini, şehirlerde, dağlarda durdurması lazım"

 

"Yarın değil, şu saatte İzmir'den çağrı yapmak istiyorum, ölümlerin derhal durması lazım. PKK'nın 'amasız, ancaksız'silahlı, bombalı şiddet eylemlerini, şehirlerde, dağlarda durdurması lazım. Bizim açımızdan bunun alternatifi yoktur. 'Aması, ancağı' yoktur. HDP'nin demokratik siyaseti açısından mazereti yoktur. AKP'nin yaptığı, işlediği suçların hesapları asker, polisi öldürülerek sorulamaz. Onların tamamı bu ülkenin çocuklarıdır, bizim çocuklarımızdır, biz böyle görüyoruz. AKP de işlediği bütün suçları örtmek için Kürt çocuklarını şehirlerde, dağlarda öldürümez. Buna da izin vermeyeceğiz. AKP bir savaş başlatarak bütün şehirlere cenaze göndererek üzerindeki sıkışmışlığı şiddet yoluyla topluma ihraç edemez, buna izin vermeyeceğiz" dedi.

 

Bu açıklamaya karşılık havuz medyası haberin başlığını nasıl verdi biliyor musunuz?

 

“Demirtaş 'bırak' diyemedi, 'dur' dedi”

 

Buna da ancak pes denir doğrusu.

 

Demirtaşın bu açıklamasına da bu şekilde yaklaşım gösterenlerin barıştan, kardeşlikten, barış çağrılarından ne anladıklarını onlara sormak gerekiyor.

 

Peki havuz medyasına bir soru da biz soralım. Bu çağrıya karşılık operasyonların da durması gerektiği konusunda diğer liderlerden çıt çıkmamasını nasıl karşılıyorsunuz?

 

Her gün gelen şehit cenazeleri yüreğinizde bir yara açıyor mu?

 

Yoksa olaya manşet nasıl atılır şeklinde mi bir yaklaşımınız var.

 

Yüreği sızlayan, ülkenin bütünlüğünü ve huzurunu isteyen herkesin isteyeceği şey barış olmalı. Birilerine yağcılık yapılacak diye, ideolojik fikirler savunulacak diye insanların ölmelerini seyretmek vicdani bir yaklaşım mı?

 

Bize göre Selahattin Demirtaşın izlediği yol doğru yoldur. Bu yolda ilerlenmesi halinde insanlığa hizmet edildiğini düşünüyoruz. İnsanlığı kazanmak, insanları savunmak, oy hesabı yapmaktan çok daha önemli ve kutsal bir görevdir ve siyasetçilerin de derdi bu olmalıdır. Bir koltuk uğruna bu kadar insanın ölmesine neden olmaktansa koltuksuz kalmak daha doğru değil mi?

 

Zaten kendisi de bunu söylüyor diye bu kadar dışlanıyor olmasın?

 

 Keşke bütün siyasi parti liderlerimiz aynı dürüstlüklü halkın karşısına çıkma cesareti gösterse. Oy hesabı ve kaygısı düşünmeden!