İnsanlık, Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etme girişiminin önlenmesiyle, idealleri ve kabulleri için yaptığı fedakârlığı evlat kanı dökerek sembolize etmenin sona erdiğini ilahi bir yaptırım ile görmenin rahatlığına ulaşmıştı.
Bu aynı zamanda tek tanrılı dinlerin farklılığını ve üstünlüğünü de simgeliyordu. Bu sayede insanlar artık kurban ve adaklarını kendi canları ile değil malları ile ödeme dönemine de geçmişlerdi.
Hz. İbrahim’in meselesini bilmeyen olmadığından tekrar etmeyeceğiz. Ancak İslam dininin mensupları olarak bayram olarak görüp kutladığımız bu olayın üzerinde hassasiyetle durmamız gerektiğine inanıyoruz.
İnsan kanı dökerek, insanları kurban ederek ideallerin yücelemeyeceğini bunun yerine farklı uygulamaların yapılması ile de aynı amaca hizmet edileceğini insanoğlu bu meselede görmüştür.
Coğrafyanın aynı coğrafya olması, insanların aynı toprakların insanı olması bir rastlantının ötesinde görünüyor.
Aslında bu dönemden önceki dönemi de iki kategoride ele almak gerekir. Birincisi hükümdarların kılıç zoru ile güçlerini geçirdikleri insanların evlatlarını katletmek suretiyle kurban etmeleriydi. Bu şekildeki kurbanlıklar hükümdarın sunağında iktidarını güçlendirmek için tanrılara adanmaktaydılar. Hükümdar, tanrılara sunuyorum derken aslında iktidarını gücü ile mutlaklaştırmanın yolunu izliyordu.
İkinci gurupta ise karşılarındaki felaketten kurtulmanın yolunu tanrılara kendi kanlarını akıtmakta bulun çaresizlerin durumuydu. Altından kalkamadıkları, kırıma uğradıkları olaylar veya baskılar karşısında evlatlarını sunaklarda güçlerinin yetmediği güçlere sunarak çaresizliklerini ve bağışlanmalarını isteme yöntemi.
Neresinden bakarsanız bakın, hangi yönünden tutarsanız tutun kurban edilen insan olunca sonuçta yaşanan trajediden başka bir şey değildir.
Dehak, Kürt gençlerinin beyinleri ile omuzlarındaki canavarları beslerken sadece sağlığını mı düşünüyordu? Olayı bu kadar tek düze olarak mı algılamak gerekiyor. Efsanede asıl mesele iktidarın gücü karşısında insanlığın çektiği acı değil mi? İnsanların evlatları tek tek ebeveynlerinden alınıp beyinleri Dehak’kın canavarlarına yem edilirken aslında kurban edilen evlatlar Dehak’ın iktidarının kurbanları değil miydiler?
Kawa’nın isyanı Dehak sistemine karşı insanlığın isyanıydı. Bu isyan iktidar için artık evlatlarını kurban etmek istemeyen insanlığın başvurmak zorunda kaldığı bir yöntemdi. Sonuçta güç ve iktidar, güçsüzlerin birleşmesiyle helak edildi. Dehak gitti, zulüm bitti.
İkinci yöntemde ise Hz. İbrahim örneği bizi olumlu sonuca götürmektedir. İnancı ve ideali için en değerli varlığı olan evladının yaşamını sona erdirmekten bile çekinmeyen bir insanın sadakatine verilen cevabın mükâfatını görüyoruz.
Kurban etme, istek ve taleplerin yerine gelmesi veya getirilmesi için insan yaşamını feda etme anlayışı Hz.İbrahimin, İsmail’i kurban etme girişiminin ilahi adalet tarafından engellenmesi ile sona ermişti.
Semavi dinlere inananlar için hele hele İslam dinine mensup insanlar için bu kural temel kurallardan birisidir. Hiçbir ideal için insanların kurban edilemeyeceği gerçeği ve doğruluğu bu mesele ile kabul edilmiştir.
Bir kurban bayramını daha buruk kutlamak zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki İsmai’in kurban edilmesine rıza gösterilmeyen topraklarda yine insanlık idealler için, hükümranlık için, iktidar için gencecik evlatlarını kurban veriyor.
Dehak’ın sembolize ettiği iktidar gücünden gelen anlayıştan da olsa, Hz. İbrahim’in sembolize ettiği idealler uğruna feda etme anlayışından da olsa artık insanların kurban edilmesi anlayışından vazgeçilmelidir.
İnsanların hiçbir şekilde göz göre göre kurban edilmediği günlerde kutlanacak kurban bayramları dileğiyle herkesin kurban bayramını kutluyoruz.