Adalet Ve Kalkınma Partisinin ülke içerisinde yürüttüğü operasyonlarla ilgili olarak ciddi bir çözüm modeli yoksa bu dalgaların bu yönetimin başına ve aynı zamanda ülkenin başına ciddi problemler çıkaracağını belirtmek gerekiyor.
Mesele ne bir delinin bir kuyuya taş atıp kırk akıllının çıkaramaması meselesi, ne de bir çürük incirin bir çuval inciri berbat etme meselesidir. Mesele ciddi bir şekilde demokrasinin imkân ve olanakları kullanılarak rejimin terbiye (!) edilmesi meselesine dönüşüyor.
AKP kuruluş ve iktidar dönemlerinde milletin değişim ve dönüşüm beklentilerini karşılayabilecek bir parti umudu vermekteydi. Uygulamalarda aksaklık ve eksiklikler de değişim ve dönüşümün zorluklarından ve çıkarılan engellemelerden kaynaklanmış olabileceği düşüncesi ile hep toplum tarafından kabul edilebilir bir şekilde sindirilmeye çalışıldı.
Ülkede; İttihat ve Terakki mantığını yönetim mekanizmasına yön vermekten alıkoymanın kolay bir iş olmadığı bilindiğinden yapılanlar sabırla izlendi. Ancak Çıraklık ve kalfalık dönemleri olarak tanımlanan dönemlerde devam eden icraatların ustalık döneminde artık yerine yeni düzenlemelere bırakacağı beklentisi giderek kayboluyor.
Dalgalar büyüyor
AB kriterlerine uygun bir demokrasi beklentisi ve düzenlemesi için gerekli görüldüğü ima edilen bazı müdahalelerin ardı arkası kesilmeyince başta Medya olmak üzere siyasal konjektörde bu tutuklama ve gözaltı furyasına “dalga” denmeye başlandı. Ergenekon olarak isimlendirilen dalgalar batı bölgelerinde hızla yayılmaya başladı. Deniz kenarından başlayan ve ülkenin iç bölgelerine zincirleme bir şekilde yayılan bu dalgaların uzun bir süre apoletlerin siyasal mekanizmanın dışına çıkarılması olarak algılandığını belirtmek yanlış olmaz sanırız. Ancak Ergenekon dalgaları demokrasi ile dalga geçmeye benzemeye başladığını ve Tsunami uyarısı vermeye başladığını belirtelim.
Aynı uygulamanın bir de doğu versiyonu var tabi. Bu versiyon da doğal olarak kamuoyunda tepki uyandırmayan özellikle ülkenin batısında yaşayan vatandaşlar tarafından;“ülkenin bekası için yapılıyor sesimizi çıkarmayalım” mantığı ile geçiştirilen KCK operasyonlarıdır. Ancak bu operasyonlar ve ortaya çıkardığı çöl fırtınalarının artık “Kürt ve demokrat olan herkesin içeri atılması” noktasına dönüştüğü fikrinin hâkimiyetine girdiğini de belirtmek gerekiyor. Doğuda deniz olmadığına göre bu yakadan esen rüzgar dalgasının nasıl bir felaket doğurmaya gebe olduğunu da varın siz hesap edip, adlandırın!
Son olarak KESK yönetici ve üyelerine yönelik olarak düzenlenen operasyon da göz önüne alındığında demokrasi açısından, insan hak ve hukuku açısından, adalet açısından ortada olup bitenlerin yenilir yutulur cinsten olmadığını artık herkesin kabul etmesi gerekiyor. Çok yakında uluslar arası kamuoyundan da bu konularla ilgili olarak raporların yayınlanacağını ve Türkiye’nin birçok konuda dava kaybedeceğini de hatırlatmak gerekiyor.
Önyargıdan uzak olarak bir değerlendirmede bulunalım.
Cezaevleri kapasitelerinin iki katı doluluk oranına sahip. İnsanlar bu koşulları protesto etmek için kendilerini yakıyorlar. Karataş ve diğer cezaevlerinde bayan mahkûmların çırılçıplak soyularak ince aramalara tabi tutuldukları itiraz edenlerin dayak ve hücre cezaları ile karşı karşıya kaldıkları söylemleri ayakta, 200’ün üzerinde ölümü bekleyen mahkûm içerde…
Durum böyleyken dışarıdan dalgalar yayılarak büyüyor ve gözaltı furyası devam ediyor. İş kazaları almış başını gidiyor ve kontroller ölümleri önleyemiyor.
Bu ülkeni Genelkurmay başkanını bile Terör örgütü yöneticisi olmakla suçlayan Özel Yetkili savcılar ve Mahkemeler icraat içinde…
Kürtlerin neredeyse seçilmiş bütün yöneticileri ya tutuklu, ya cezalı durumda…
Kamu emekçilerinin temsilcileri bile örgüt üyeliği suçlaması ile gözaltına alınmakta…
Dışarıda ise etrafımızda savaş tam tamları çalınmaktayken Dalgalar halen devam ediyor. Bu dalgaların Tsunami doğuracağını hatırlatalım. Ya önlem alın ya da Tsunamiye hazırlıklı olun. Tsunami geldiğinde ortada ne iktidar kalır ne muhalefet hatta belki dert anlatılacak bir merkez de kalmaz biline…