20 Ocak 1921 Anayasasındaki bu vurgu cumhuriyet rejimine giden yolda atılan birinci adımı oluşturduğu varsayılır. Bu belirlemeden sonra saltanat kaldırıldı ve milletin söz ve karar sahibi olacağı cumhuriyet ilan edildi. Sonra hilafet kaldırıldı ve rejimin devlet sisteminin laik olduğu belirtildi. Bu adımlar yeni kurulan ülkenin farklı bir şekilde yoluna devam edeceğinin göstergeleridir.
Cumhuriyet ile gelen değişikliklerin kökeninde otoriter ve totaliter olan rejim sisteminin ülkenin sonunu getirdiği algısı vardı. Halife sultan imajı ile kredisini tüketen Osmanlı devleti yerine yeni bir anlayışla ortaya çıkan ve halkın söz ve karar sahibi olacağı bir devlet sistemine geçiliyordu. Genç Türkiye Cumhuriyeti.
Kurallarında ve işleyişinde çağdaş devlet normlarına göre hareket etmeyi ilke edinin bir anlayışın ilk adımları. Ancak unutmamak gerekiyor ki her ne kadar bu değişimin ismi ve temelleri konulmuş ise de bu anlayışı hâkim düşünce haline getirmek ve yaşatmak kolay olmamıştır.
Tek parti döneminin uzun sürmesi, çok partili siyasal yaşama geçiş süreçlerinin sancılı olması, ardından on yılda bir ortaya çıkan darbeler cumhuriyeti ve egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu anlayışını gölgede bırakan adımlar olmuştur.
Bu durumu yaratan ortamlar ve yaratıcıları her ne kadar her atılan adımı yine millet egemenliğinin tecellisine dayandırmaya çalışsalar da durumun öyle olmadığını biliyoruz. Bu nedenle de cumhuriyetimiz hedeflediği amaçlara ulaşma yolunda engellerle karşılaştı ve ismine yaraşır bir duruma gelme noktasında geri kaldı.
İşte bu noktada demokratik cumhuriyet, ikinci cumhuriyet, yeni cumhuriyet gibi kavramlar ortaya çıktı ve yeni bir yapılanmaya gidilmesi gerektiği vurgulandı. Bu yeni talepler şüphesiz demokratik talepler ve cumhuriyetin demokrasinin de kuralları çerçevesinde yaşatılmasına yönelik taleplerdir.
Günümüzde bazı kesimler tarafından Osmanlının yönetim modelindeki bazı uygulamalara özlem duyuluyorsa bunun nedeni cumhuriyetin yetersizliği değil uygulayıcıların cumhuriyet adına ortaya koydukları yanlış uygulamalar ve pratiklerdir.
Türkiye’de cumhuriyeti rejiminden rahatsız olanların varlığı inkar edilemez ancak bu kesimlerin özlem duydukları rejim modelinin çok çok gerilerde kaldığını bir kez daha hatırlatmada fayda bulunmaktadır. Bu ülke ne yeniden hilafet sistemini kabul eder neden çağdaş hukuk normları dışında bir hukuk sistemini. Zaten bu tür sistemleri isteyenlerin bulundukları alanların ne hale geldiğini ve getirildiğini hepimiz gözlerimizle görüyoruz. Herkesin inandığı değerleri özgürce yaşama olanağı bulduğu sistemler insanlara en yararlı sistemlerdir.
Cumhuriyet, demokrasi, insan Hakları, Özgürlük, Kadın erkek eşitliği gibi konular ancak bir bütün olarak ele alındığında anlamlılaşan değerlerdir. Bunlardan bir tanesinin eksik olması durumunda sistemin alarm verdiği açıktır. Bunların olmazsa olması ise millet egemenliği ve halkın söz ve kararının egemen olmasıdır.
Ancak tam da bu noktada bir hatırlatmada bulunmakta fayda bulunmaktadır. Milletin söz ve karar sahibi olduğu bir yöntemli iş başına gelenlerin kendilerine belirli bir zaman dilimi ile sınırlı olarak verilen bu yetkiye dayanarak kendi iradesini halkın iradesi şekline dönüştürmemesi gerekiyor. Dünya tarihinde bunların örneklerini gördüğümüzü belirtelim. Hitler de Alman vatandaşlarından almış olduğu destek sayesinde iktidar olmuştu ancak daha sonra bu iktidarı diktatörlük haline getirdi ve hem Almanların hem de dünyanın başına bela etti.
Bu nedenle artık demokrasi ve cumhuriyet ile idare edilen yerlerde kıstas insanların ne kadar özgür oldukları ve haklarına ne kadar sahip çıkabildikleridir. İktidarların halka ve bireye hesap verme oranı ülkenin demokrasisini ve yönetim şeklini ortaya koyan temel kriterdir.
29 Ekim 1923 tarihinde cumhuriyet ilan edildiğinde yapılan bir devrimdi. Bu devrim 1925 tarihinde hak ettiği gibi bayrama çevrildi. Şimdi bizim yapmamız gereken ise bu bayramı insan hakları ve özgürlüklerle donatmak olmalıdır. Cumhuriyet Bayramı sahibi olan halkımıza kutlu olsun.