Saygıdeğer Okurlar, mübarek Ramazan Bayramı sonrasındaki ilk yazılarımda genel olarak bayram kritiğini yapar, gözlemlerim hakkında yorum yapardım.

Bu bayram, 17 Haziran’a denk geldi.

Bilindiği gibi, 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü olduğundan, bu meselenin üzerinde önemle durmamız gerektiğine inanıyorum. O nedenle bayram sonrası ilk yazımın konusu çölleşme olacaktır.

Gazetemizin bayram özel sayısındaki bir haber, tam da 17 Haziranlıktı!

Yıllar yılıdır uyardığım, dikkat çekmeye çalıştığım erozyon, toprak kaybı konusunda gerçekten de ilgimi çeken bir haber olmuştu, önce onu bilgilerinize sunayım:

“Vahşi sulama Kıbrıs kadar toprak kaybettiriyor. Jeoloji mühendisi Eşref Tarhan, yanlış sulama nedeniyle her yıl Kıbrıs adası kadar toprağın heba olduğunu ifade etti. Beşiri’nin Bahçeli köyünde çiftçilik yapan Jeoloji mühendisi Eşref Tarhan, buğday ve mercimek hasadında rekolte düşük olmasına rağmen bu yıl istediği verimi elde ettiğini belirtti. Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü’nün çiftçiye sağladığı yüzde 50 hibe desteği projesiyle buğdayda yağmurlama sistemiyle dekara 800 kilo, mısırda da dekara 1800-2000 kilo arası verim aldığını belirten Tarhan: ‘Vahşi sulama çok zararlı. En verimli topraklarımızı vahşice erozyona uğratıyor. Bölgede vahşi sulama yüzünden her yıl Kıbrıs adası kadar toprak kaybediyoruz. Vahşi sulamanın yasaklanması gerekiyor. Yanlış sulamalar yüzünden Garzan çayı ve Dicle nehri çamur akıyor. Basınçlı sulama yapan çiftçiler Tarım Müdürlüklerince de ödüllendiriliyor’ dedi.”

BİLİNÇSİZ SULAMA…

Haber böyle. Sayın Eşref Tarhan’ı tanıyorum, değerli bir aile dostumuzdur. Ancak onu başka açıdan da tanıyorum.

Bölgelerindeki petrol aramalarından kaynaklı toprak ve su kirliliği konusuna seyirci kalmamış ve doğru adresi, yani Çevrecileri bilgilendirmişti.

Köylerinin çevresindeki petrol kirliliğini yıllar önce görüntüleyip, kamuoyu ile paylaşmıştık.

Eşref Tarhan’ın dikkat çektiği vahşi sulamaya yıllardır dikkat çeken biriyim. Sayın Tarhan, hem bir mühendis, hem bir çiftçi.

Bu haber iyi oldu. Dicle’nin çamur aktığına dair yıllardır uyarılarda bulunmamıza karşın, kimse ilgilenmiyor.

Bir dönemin Tarım Bakanı Sayın Mehdi Eker’e, Batman Çevre Gönüllüleri Derneği adına vahşi ve bilinçsiz sulamadan kaynaklı Dicle’deki (Gübreleme, ilaçlama, toprak aşınımı dahil)kirliliğe dair rapor sunmuştuk.

Kaç kez yazdım, çiftçilerin eğitilmesi, bilinçlenmesi için çalışmalar yürütülsün diye. Batman ve Bismil çiftçilerini bu konuda eğiten bir çalışmaya tanık olmadım.

Hatalı ve bilinçsiz sulama yoluyla gerçekten Kıbrıs büyüklüğünde toprağı Dicle ve Fırat’a döküyoruz. Ben buna ‘küçük erozyon’ diyorum…

Büyük erozyon ise ormanlarımızın yok edilmesidir…

ORMANLARIMIZ GELECEĞİMİZDİR…

Orman kıyımına boşuna dikkat çekmiyoruz. 17 Haziran Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü dışında da sayısız kez bu önemli soruna dikkat çekiyoruz.

Ne yazık ki toplum çabuk ve kolay değişmiyor.

Yıllarca çatışmalı süreçte ormanlarımız heba oldu. Eleştirmekten ve sahiplenmekten asla çekinmedik.

Son aylarda Sason, Kozluk kırsalında, Bitlis-Mutki sınırındaki yağmur ormanlarının korunması için ısrarlı uyarılarda bulunuyoruz. Sanki uzaylılara sesleniyormuşuz gibi duyarsızlıkla karşılanıyoruz…

Açıkçası, ormanlarımız, çölleşme kimselerin umurunda değil…

Ancak toplumu gaflet uykusundan uyandırıncaya kadar inşallah bu konulardaki duyarlılığım sürecek, eleştirilerden kaçınmayacağım…

Ormanlarımız geleceğimizdir. Ormanlarımızın korunması için toplumsal bilinç oluşuncaya kadar yazmak boynumun borcudur.

Dünyanın, ülkemizin, bölgemizin ve yöremizin yavaş yavaş çölleşmesine seyirci kalanlar vebal altında olacaktır…

Çölleşmeyle mücadele sadece çevrecileri ilgilendiren bir mesele değildir. Çevreciler, tehlikenin farkında olanlardır sadece.

Toplum değişinceye ve bilinçleninceye kadar mücadeleye, yazmaya devam…

Şu muhteşem kainatta-evrende insanların ve hayvanların teneffüs edebildikleri ve yaşadıkları tek yer dünyamızdır. Dünyayı yaşanabilir kılan en önemli şeyin toprak olduğunu biliyorsunuz.

Toprak canlıların yaşamı için en önemli işlevi görüyor. Ormanlar, bitkiler, sebzeler hayatımız için vazgeçilmezlerdir ki hepsi toprakla ilintilidirler…

Toplumsal barış, topraktan geliyor. Çölleşme toprağı tehdit ediyorsa, toplumsal barış da tehlikeye girecektir…

Ne yazık ki dünyamız tüm uyarılara rağmen hızla çölleşiyor. Dünya hızla çölleşirken hepimizin duruma seyirci kalması kadar vahim bir durum olamaz…

Birleşmiş Milletler 1994 yılında aldığı bir kararla 17 Haziran gününü ‘Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü’ ilan etmiştir.

BİLİM İNSANLARI BOŞUNA UYARMIYOR…

Bilim insanları sürekli boşuna mı uyarılarda bulunuyor?

Aşırı ve bilinçsiz su tüketimi,

hatalı sulama,

yanlış tarım uygulamaları,

çarpık kentleşme,

toprakların,

kaynakların aşırı ve amaç dışı kullanımı,

ormansızlaşma,

ormanların hoyratça talan edilmesi,

dünyada yaşanan savaşlar vb. gibi çeşitli faktörler yüzünden dünyamız hızla çölleşmektedir. Maalesef çölleşme ülkemizin geleceğini de tehdit etmektedir.

Yaşanan toprak erozyonu nedeniyle her yıl milyonlarca ton verimli toprağımızı kaybetmekteyiz.

Çölleşmenin küresel bir sorun olduğu ve tüm dünyayı tehdit ettiği artık herkesçe bilinmektedir. Bilim adamları, dünya yüzeyinde her yıl 6 milyon hektar alanın çölleşmekte, yaklaşık 750-800 milyon insanın çöl ve çöl benzeri yerlerde açlık sınırında yaşamakta olduğuna, yüz milyonlarca insanın günlük temel ihtiyaçlarını karşılayacak temiz içme suyundan yoksun bulunduğuna dikkat çekerek uyarılar yapmaktadır.

Yine uzmanların yaptığı uyarılara göre, ‘verimli topraklarımız yok oldukça, kırsal alanda yaşam zorlaşmakta, köyden kente göç kaçınılmaz olmakta ve ülkemizdeki genel yaşam kalitesi sorunu bu noktadan başlamaktadır.

Çevrecilerin verdiği en önemli mesaj şudur: “Toprak yaşamın vazgeçilmezidir. Toprakları çölleşen bir ülkeyi bekleyen en önemli ve kaçınılmaz tehlike,

işsizlik,

yoksulluk,

susuzluk,

açlık ve göçtür.

Gelecek nesillere, çocuklarımıza çölleşmiş bir ülke bırakmak istemiyorsak, toplum olarak çölleşmeye karşı verilen mücadelede yerimizi almalıyız.