Bilindiği üzere son birkaç aydır çocuk istismarı ve cinayetleri ülke gündemine bomba gibi oturmuş durumda öte yandan kadın istismarı ve kadına şiddet de son yıllarda artan adli vakalar arasında…

Çocuklara karşı vicdan ve ahlak yoksunu canilerin yapmış oldukları bu eylemler halkı derin bir üzüntüye ve geçmek bilmeyen derin bir öfkeye gark etmiş durumdadır. Ahlak ve vicdan kavramlarını çocukların nazenin bedeninde mezara koymuş bu caniler için idam feryatları haklı olarak gün be gün artmaktadır.

Bu yaşanan üzücü olaylar sonrası görsel ve yazılı basın hatta sosyal medyada bile bu yaşananlar defalarca paylaşılmaktadır. Çünkü yaşanan bu alçakça eylemler savunmasız bir o kadar da çaresiz kadın, çocuk ve hayvanlara yönelik olmaktadır. Yapılan bu canilikler böylesi savunmasız ve güçsüzlere karşı olunca bu çirkin olayların önüne nasıl geçileceğine dair tarihten ve günümüzde bazı ülkelerde uygulanan sert yöntemler çare olarak gösterilmektedir.

Peki, gerçekten bu olayların önüne idam veya hadım ile geçilebilir mi?

Bu sorunun çözümü vatandaşa mı kalmalıdır? Yoksa ülkede sosyal bilimler dalında söz sahibi olan bilim insanlarının araştırmalar yapıp bu olayları gerçekten en ince noktasına kadar analiz edip ne gibi tedbirlerin alınması ve reformların hayata geçirilmesini rapor olarak siyasilere sunması mı gerekir? Bugün ülkemizin 81 ilinde üniversiteler olduğunu söylüyoruz. Peki, bu üniversiteler tabela üniversitesi mi yoksa gerçekten bilimsel çalışma ve araştırmaların yapılarak ülkeye bilim adına katkı sunmak, ülkemizi çağdaş gelişmiş uygarlıkların seviyesine getirip dünyada öncü bir noktaya getirmek için mi var?

Çocuklara karşı bu caniliği yapanların pis cesetlerinin bile yeryüzünde kalmaması için diri diri asit kuyularında eritmek en iyi ceza olurdu. Zira bunlar bir mezarı bile da hak etmiyorlar. Ama yine de bu tür cezaların ya da kamuoyunun ısrarla talep ettiği idamın bu gibi barbar ve vahşi yaratıklar için caydırıcı bir çözüm olacağını düşünmüyorum. Bu fikrimi araştırmalar da destekliyor.

Bu gibi canileri aile, okul, komşu, arkadaş vs ortamlarda biz kendi aramızda barındırmıyor muyuz? Bu gibi kişilerin hallerinden az çok haberimiz olmuyor mu? Bunların bu haliyle toplumun içinde yetişmesinde aramızda dolaşmasında bizim de sorumluluğumuz yok mu? Bu noktada bizlerin de hukuk sisteminden beklediklerinin yanında yapması gerekenler yok mu? Bu gibi şiddet, sapkınlık ve pedefoli belirtisi kişileri önceden yetkili kurumlara bildirerek tedbir almak gerekmez mi?

Bu gibi vakaların her gün görsel ve yazılı basında, çeşitli sosyal medya kanalarında verilmesi toplumsal bir paranoyanın da başlamasına neden olmaktadır. Bir vatandaş: “Bu adi sapıkların yüzünden artık alışveriş merkezinde veya parkta karşılaştığımız bir çocuğa tebessüm etmek, başını sıvazlamaktan bile korkar olduk” diyerek durumun vahametini ifade ediyor. Öğretmenler de bile bu durum böyle… Bazı öğretmenlerin öğrencilerini yarım metreden daha fazla yanına yaklaştırmadığı da aldığım duyumlar arasında. Hatta amca dayı bile neredeyse yeğenlerine sarılıp sevemiyor. Anne babalar da dâhil bu paranoyaya çocuk öpülmeye alışmasın diye kendileri dahi öpmemeye çalışıyor.

Dolayısıyla sosyolog, psikolog, tarihçi, antropolog ve hukukçular bu konuyu tüm üniversitelerimizde acilen masaya yatırmalı ve her ilde bu vakalar en ince ayrıntısına kadar araştırılmalıdır. Her yıl taciz, istismar, intihar, cinayet, hırsızlık ve diğer suçlar en ince noktasına kadar araştırılmalı ve bunlara karşı

tedbirler alınmalıdır. YÖK Başkanlığında oluşturulacak bir konsorsiyumla bu vakaların bilimsel raporları karşılaştırılıp bilim insanlarınca tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Masa başı akademik paye ve mevki anlayışı bırakılmalı ciddi anlamda sahaya inip gerçek anlamda bilimsel çalışmalar yapılmalıdır. Üniversitelerimiz sadece meslek edindirme kurumları değil aynı zamanda bilimsel araştırmaların yapıldığı bilginin üretildiği yerlerdir. Akademisyenlerimiz ezbercilikten unvan sevdasından kurtulup bu tür olaylara acilen müdahale etmelidir. Şüphesiz işini gereği gibi yapanlar var onları tenzih ediyorum. Ancak onların çalışmaları da ne yazık ki yeterli etkiyi oluşturmuyor.

Kısacası bu tür toplumsal vakalarda süreci halkın kin ve öfkeyle verdiği tepkiler yönetmemelidir. Aksi durumda yukarıda saydığımız daha başka sorunlara da kapı aralamakta ve toplum sağlığı daha da kötü hale gelmektedir. Bilim insanları, ne yapılması gerektiği ile ilgili halkı bilgilendirmelidir. Toplumda sağduyuyu sağlayarak ve halkın öfkesini yatıştıracak, siyasilerin ve hukukçularında bu tür vakaların önüne geçecek doğru adımı atmasını sağlayacak çalışmalar yapmalıdır.