Türkiye “Ben” merkezli dünyasından “Biz” merkezli gerçek yaşama dönme sancıları yaşıyor. Gerçi bu sancı yıllardır yaşanıyor ancak ilk kez bu kadar açık ve somut bir şekilde herkesin gözünün önünde görünür oluyor.

Daha önce üstü kapalı olarak yaşanan ”AB uyum süreci ve demokratikleşme adımları” çalışmaları aslında “ben’den Biz’e” geçiş sancılarından başka bir şey değildi.

Çünkü aslında demokratikleşme adı altında sürdürülen çalışmalar vatandaşların tamamının ülkede var olan imkan ve koşullardan eşit faydalanmasına yönelik çalışmalardı.

Ben merkezli devlet anlayışında vatandaş devlete kurban edilmişti. Devlet bürokrasisi vatandaş adına iktidarını meşrulaştırarak vatandaşın sesini kısmış, her şeyi yapma kudretini kendinde bulmuştu.

Bu yapıyı bilen siyaset mekanizması kurmuş olduğu hükümetler sayesinde iktidar oyunlarında yer almış ancak asıl iktidara dokunma cesareti gösterememişti. Her teşebbüste de asıl iktidar düzenlediği senaryolarla hükümeti yerinden etmiş ve kimin iktidar olduğunu göstermiştir.

Bu girdaptan kurtulmanın yolu ise hep demokratikleşme adımları atılarak gizli olan asıl iktidarın zayıflatılarak yönetimin gerçek sahiplerine bırakılması olarak görülmüştür.

Ancak tekçi ve merkezci yapı kendini “benlik” duygusunda saklı tutuyor. Her ne ad adı altında olursa olsun gücü bir nebze eline geçiren diğerine rahmet okutur duruma geliyor. Sistem değişikliği çabaları önceleri düzgün bir mecrada yürüyor ardından bir bakıyorsunuz ki demokratikleşme yolunda bir baskı unsuru ortaya çıkmış. İşte bu nedenle de memleket sancı üzerine sancı yaşıyor ancak bir türlü istenen doğum gerçekleşmiyor.

“Ben” olunca kaba bir devlet anlayışı ortaya çıkıyor. Birileri vatandaş adına kendini devletin yegâne sahibi olarak görüyor. Konumlandıkları alanları parselleyen ve kimseye kaptırmayan anlayışlar ortaya çıkıyor. Yanlışlar zamanla alışkanlık yapıyor ve normalmiş gibi sürdürülüyor.

Bu nedenle yıllarca demokratikleşme çabalarına rağmen bu ülkede işkenceler, tutuklamalar, sürgünler, idamlar, dışlamalar, yok sayılmalar, öldürmeler, faili meçhul cinayetler işlendi. Durumdan vazife çıkarma adına darbeler yaşandı insan hakları askıya alındı. İnsanların yaşları büyütülerek idam edildiler. İnsanların yaşları küçültülerek idam edildiler. Anadillerini konuşuyorlar diye insanlara para cezaları kesildi.

Bunun sonucunda da hep isyanlar, hep güvensizlikler yaşandı. Herkes ve her şey düşman oldu olmadığı dönemlerde de ortak düşmanlar yaratıldı. Ve gizli iktidarlar egemenliklerini yarattıkları bu düşman psikolojisi üzerinde yürüttüler.

Hatırlayalım, bizim kafamıza vuru vura sokulan bir algı vardı; ”Türk’ün Türk’ten başka dostu yok”

Peki, neden?

Bu kocaman dünyada neden herkes düşman ve dost olan diğer Türk nerede?

İngilizler düşman, Yunanlılar düşman, kızıl Ruslar komünist ve çok düşman!

İçerde de düşmanlar vardı. Kendini Türk görmeyen herkes düşman. Kürtler düşman, dinciler düşman, azınlıklar düşman!

Karada, Denizde, Havada ne ve kim varsa yedi düvel bir olmuş bize düşman olmuş. İyi de kardeşim ev sahibinin hırsız için söylediği gibi bizim hiç mi suçumuz yok! Neden bu kadar insan bize düşman olmuş acaba?

Aslında kimsenin bize düşman olduğu falan yok. O düşmanları biz yaratıyoruz. Elbette her ülkenin kendine göre bir takım politikaları olacaktır. Siyaset bu iş için vardır zaten ama bunu düşmanlık olarak görme yerine alternatif ve doğru politikalar üretmek daha sağlıklısı.

Eğer yaşadığınız dünyanın gerçeklerini görmez ve ona göre politikalar yürütmezseniz, “ya Rabbena hepsi bana” mantığı ile hareket ederseniz elbette yanınızda güven veren kimseyi göremezsiniz. Çünkü aslında güven vermediğiniz için bu duruma düşersiniz.

Yani çelişkiler dünyasında yaşamaya başlarsınız ve bu girdaptan kurtulmak için de “Ortak düşman” bulmaya çabalarsınız. Ne güven verirsiniz ne de güven duyarsınız.

İşte yıllardır bu ateşte yanıyoruz. Ve hep bizi yok etmeye çalışan bir düşman buluruz. Kim ve nasıl olduğu önemli değildir, nerede ve ne yaptığı da önemli değildir sonuçta onu düşman ilan edebilmiş ise basında da buna yönelik yönlendirmeler yapmayı becermiş isek işlem tamamdır.

Bütün bunların altında yatan gerçek neden ise yine ben egosundan kaynaklanmaktadır. Eğer ben’den biz’e geçişi becerebilirsek sorunları aşarız.

Çünkü ancak biz olunca herkes hak sahibi olur. Biz olunca herkes özgür olur. Biz olunca sorunlarımızı paylaşabiliriz. Biz olunca dertlerimize derman bulabiliriz. Biz olunca toplumsal düşünüp demokratikleşebiliriz. Biz olunca iktidarı paylaşabiliriz. Biz olunca renkli bir dünyaya ve paylaşımcı bir zihniyete sahip olabilir. Biz olunca ortak düşmanlar yerine ortak dostlar bulabiliriz.

Bu nedenler benden BİZLERE geçmemiz gerekiyor.