Bu köşede güçlü bir sektör oluşturan madde bağımlılığına karşı çıktığım gibi, toplumu dejenere eden fuhuşa da hep dikkat çekmişimdir. Zaman zaman risk alarak ve tehditler alma pahasına toplumumuzun can ve mal güvenliği gibi, ırz güvenliğini savunmayı ibadet gibi bilmişimdir.

Ne yazık ki bütün çabalara rağmen ülkemizde, bölgemizde ve dahi kentimizde de kötüler boş durmuyor. Özellikle cinsel istismarların önüne bir türlü geçilemiyor…

Son günlerde İstanbul’da yaşanan bazı gelişmeler toplum olarak başımızı önümüze eğdirmiştir…

Neden mi söz ediyorum?

İstanbul’un sadece bir hastanesinde ve sadece son 5 ay zarfında kayıt dışı kalmış 115 hamile çocuktan söz ediyorum. Bu kahredici gelişme tüylerimi diken diken etmiştir…

Çok ayrıntıya girmeye gerek yok, kahreden haberin spotunu bilginize sunmayı yeterli görüyorum: “İstanbul Küçükçekmece’deki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 5 aylık süreçte gelen, yaşları 18’in altında 39’u Suriyeli 115 çocuğun hamile olduğu saptandı. Bu kayıtların 'zorunlu' olmasına karşın polise bildirilmediğini saptayıp hazırladığı tutanakla durumu savcılığa bildiren hastane görevlisi hakkında inceleme başlatıldı ve görev yeri iki kez değiştirildi. Hastanenin üst düzey bir yetkilisi, hurriyet.com.tr’nin sorusu üzerine, konu ile ilgili bir ihmal olmadığı bilgisini aldığını, ancak raporu görmediğini söyledi.”

Hürriyet gazetesinde yer alan bu haberden gerçekten utanç duydum. O nedenle, ‘Bu utanç bize yeter’ başlığıyla bu değerlendirmeyi yapıyorum…

Bu haberden sonra önemli gelişmeler yaşandı. Bazıları dosyanın kapatılması için çalışmalar yaparken, hastane yönetimi ise durumu ortaya çıkaran vicdanlı personeli hakkında işleme başvurdu.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın açıklamaları oldu. Bayan Bakan’ın, " Sağlık Bakanlığımız konuyla ilgili biliyorsunuz inceleme başlattı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı konu ile ilgili soruşturma başlattı. Gerçeklerin ortaya çıkmasında Aile Bakanlığı olarak takipçisi olacağız. İstanbul'da avukatlarımız da olayı takip ediyorlar. Bakanlık olarak tüm çocuklarımızın sosyal incelemeleri başladı. Hiçbir istismar davasının kapanmasına izin vermeyeceğiz. Biz bu konunun da takipçisi olacağız” şeklindeki açıklaması önemli olmakla birlikte, bu utanç tablosunun bizleri düşündürmesi gerektiğine inanıyorum.

Sadece bir hastane kaydından söz ediyoruz. Ülkemizin diğer hastanelerinin nasıl bir kayıt tuttuklarını da sorgulamamız gerekiyor.

Aralarında 2001 ve 2003 doğumluların da olduğu 115 hamile çocuktan 39’unun Suriyeli sığınmacı olması ayrıca kahredici bir gelişmedir…

Suriye’den göç ederek ülkemize sığınan çocukları istismar eden alçakların insanlıkla ilgileri olamaz. Bunlar insan olamaz.

Savaşların, iç çatışmaların korkunçluğunun bir göstergesi olarak da bakılmalıdır. Bize sığınmış Suriyeli çocukların ırz güvenliğini sağlayamadığımız için ızdırap duymalıyız…

ÇOCUKLAR BİZİM GELECEĞİMİZ…

Geleceğimizin teminatı-yarınlarımızın güvencesi olarak gördüğümüz çocuklarımız böylesi haberlerle gündeme gelmemeliydi…

Hepimiz sorumluyuz. Hepimiz üzerimize düşen görevi yapmamışız.

Öncelikle anne ve babalar…

Sonra eğitimciler-öğretmenler, imamlar…

Sivil toplum ve demokratik kitle örgüt yetkilileri…

Ve ülkeyi hayatın her kademesinde idare edenler…

Topyekun olarak hepimiz bu utanç tablosundan ders çıkarmalıyız…

Nereye gidiyoruz, bu gidişat hayra doğru mu diye sormak istiyorum. Öz be öz bu halkın kızlarının, kadınlarının ve bize emanet olan mültecilerin çocuklarının ırz güvenliği bizim namus borcumuz olmalıdır…

Yıllar önce fuhuş sektörü ile ilgili yazımdan birkaç paragrafı hatırlatmak istiyorum: ‘Bakınız ülkemizde en çok okunan bir gazetede yer alan bir haberde bu acı gerçek nasıl ifade ediliyordu. Haberden çok kısa bir alıntıyı bilginize sunuyorum: ‘Ankara’da bir fuhuş çetesine yönelik polisin yaptığı telefon dinlemelerine inanılmaz konuşmalar takıldı. Bürokratından, işadamına, politikacısından, emniyetçisine, avukatından, banka müdürüne kadar bir çok ismin kayıtları tek tek tutanaklara geçti. Ankara polisi, 10 yıldır kadın pazarladığı iddia edilen S. isimli kadınla ilgili bir şikayet üzerine telefonları dinlemeye başladı. Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Organize Şubesi'nin mahkeme kararıyla yaptığı dinlemeler sonucunda, grup seksler, fanteziler, uyuşturucu alemleri polisin kayıtlarına geçti. Günde yaklaşık 10 ila 20 telefon görüşmesinin yapıldığı kayıtlara göre, kadın istenen adresler hep beş yıldızlı oteller oldu.”

Gelin bu haberi okuyun ve kahrolmayın…

Haberin ayrıntılarında telefon kayıtlarının içeriği anlatılıyordu. Türkiye’de yayımlanan gazete haberini okurken sinir katsayılarımın tavan yaptığını hissettim…

Beş yıldızlı otellerin fuhuş mekanlarına dönüştüğünü daha önceleri de duymuştum. Fuhşun adeta aleni-açık yapıldığı bir ülke olmaya gittiğimizi görüp, bu duruma rıza gösterenlerden olmak istemiyorum.’

Maalesef fuhuş beş yıldızlı otellerden sokaklara kadar inmiş ve çocukların ırz güvenliğini tehdit etmiştir. Bir toplum kendini değiştirmedikçe Rabbim onları değiştirmez. Kendimize gelelim ve uyanık olalım.

Sanatçı Sayın Talat Bulut’un, tamamen katıldığım tepki içerikli paylaşımı ile değerlendirmemi bitirmek istiyorum: “Beş ayda 150 hamile çocuk götürülmüş. Çocuk. Kadın değil. Kızımız, canımız çocuk. Henüz hayal dünyası kuramamış çocuk. Parkta oynayamamış çocuk. Kadın değil. Denizde yunus balığını görememiş çocuk. Gökyüzünde martıların uçuşunu seyredememiş çocuk. Kadın değil. Çocuk. Çocuk lan, kadın değil! Çocuk, çocuk, kadın değil lan! Çocuk, çocuk, çocuk, çocuk…”