Bu ülkede işlerin bu şekilde yürütülmesi durumunda içinden çıkılamaz bir ortamın içine gireceğimiz endişesi gün geçtikçe yayılıyor.

Bakmayın siyasetçilerin ve iktidarın televizyon kanallarındaki hamasi söylemlerine. Yüzlerce koruma altında, çembere alınmış alanlarda, kuş uçmayan bölgelerde sözü söyleyip ortamı terk etmek kolay.

Durumun nasıl olduğunu ortamda kalanlara, orada çatışanlara, çatışma arasında kalanlara, evlerini ve canlarını terk etmek zorunda kalanlara sormak lazım. Gidişat nasıl diye?

Hepimizin ülkenin orta ve batı yakasında yaşayan akrabaları, arkadaşları, dostları, ahbapları var. Her gün konuştuğumuz hal hatır sorduklarımızın kaçı yaptığımız  ”buyurun misafirliğe gelin”  davetimize olumlu cevap veriyor. Bırakalım batıdakileri, doğudakiler bile ziyaret konusunda tereddütlü ve icabet konusunda temkinli davranıyorlar.

Niye?

Çünkü bölgemizde, illerimizde, ilçelerimizde, köylerimizde ölüm tehlikesi var da ondan.

Vatandaşın haklarından söz edenler de

Devletin egemenliğinden söz edenler de

Vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamada etkisiz, yetersiz ve tedbirsiz.

Bırakın güvence sağlamayı çatışmaları yüzünden vatandaş başını sokacak bir ev-bark bulamıyor.

Can ve mal güvenliğini ise hak getire.

Açıklanan bunca sokağa çıkma yasağına rağmen

Güvenlik bölgesine rağmen sormak lazım acaba hangi alan can ve mal güvenliği açısından güvenli?!

Ölümün, bir bombanın, bir merminin, bir top ateşinin sizi nerede bulacağı belli değil. Her an ölümle yüz yüze kalabilir, patlamalarla yüzleşebilir, tutuklanabilir veya evinizi terk etmek zorunda kalabilirsiniz.

Yasamadaki durumu

Yürütmedeki durumu iktidar erki üzerinden tanımlamak mümkün.

Peki yargıdaki duruma ne diyeceğiz şimdi?

Bir haftaya yakın bir süredir yargının durumunu tartışan bir ülke haline geldik. Üstelik bu durumun müdahili olan Cumhurbaşkanı “alışacaklar” diyerek olup bitenin arkasında durduğunu belirtiyor. Uganda ziyareti öncesi yaptığı açıklama aynen şöyle; : "Ben şu anda bir siyasi partinin genel başkanı değilim. Halkının yüzde 52 oyunu alarak seçilmiş bir cumhurbaşkanıyım. Yargı organının da, yürütmenin de yasama organının da cumhurbaşkanıyım. Böyle bir yaklaşım içine giren muhalefet hala siyaset öğrenememiş. Bunlar Tayyip Erdoğan birine selam verse 'Niye selam verdin' diye hesap soracaklar. Bunlar boşuna yoruluyorlar. Yasal, ahlaki olarak hiçbir yanlış yolu yoktur. Bunlara alışamadılar ama alışacaklar.”

Zaten mesele tam da bu noktada.

Herkesin istediği, Cumhurbaşkanının herkesin cumhurbaşkanı olması.Lakin ortadaki tablo bu tarafsızlığı destekleyen bir tablo değil.  Ben bir siyasi partinin genel başkanı değilim denildiğinde ortaya çıkan sonuçların bu açıklamayı desteklemesi gerekiyor. Muhalefet işte bu yüzden eleştiri yapıyor. Bu nedenle yargının tarafsızlığı meselesi gündemleşiyor.

Yargı konusunda bölgemizde de barolardan bir açıklama geldi. Lakin bu açıklama tarafsızlık konusunda değil. Silopide meydana gelen patlama ile ilgili. Bölge baroları konuya ilişkin artık yeter diyerek tepkilerini dile getiren bir açıklama yaptılar. Silopi Yenişehir Mahallesi'nde zırhlı  polis servis aracının geçişi sırasında yola tuzaklanan bomba infilak ettirilmesi sonucu 4 sivilin hayatını kaybetmesi 19 kişinin de yaralanmasıyla ilgili bölge barolarından yapılan yazılı açıklamada;  "Yaşam hakkına dönük bu eylemi açıkça kınıyor ve artık yeter diyoruz. Uzun yıllar devam eden ve özellikle son bir yıldır artan şiddet olayları ve sivil ölümler nedeniyle ağır toplumsal travmalar yaşanan bölgemizde insan yaşamını mücadelenin nesnesi ve propaganda malzemesi haline getirerek önemsizleştiren hiçbir yaklaşımı doğru bulmadığımızı bir kez daha yineliyoruz.   Onurlu bir yaşamın en asgari koşullarının varlığını bile tehdit eden, insanları bir kez daha göç yollarına düşüren, bütün insani, soysal ve tarihsel değerleri hedef alan çatışmaları kabul etmiyor ve herkesi bu toplumun ortak beklentisi doğrultusunda yaşam hakkı ve temel hürriyetlere saygı göstermeye davet ediyoruz.    Biz aşağıda imzası bulunan bölge baroları olarak, yaşamın kutsallığı ve insan onurundan yana ilkesel tutumuzu hatırlatarak bir kez daha bu eylemi kınıyor, yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz."

Manzaraya bakıldığında bu gitmelerin gitme olmadığı açık bir şekilde görülüyor. Bu ülke bu çatışmaları, bu bölünmeleri, bu gruplaşmaları, bu tavırları hak etmiyor. Bu insanlar böylesi bir yıkım ve ölümü hak etmiyor. Milletvekillerinin köylerine gidemedikleri bir ülkede demokrasiden söz edilebilir mi? Vatandaşlarını top atışları ile vuran bir savunma anlayışı olabilir mi? Yüksekova’daki, Surdaki manzaralar karşısında ne diyeceğiz?

Bir an önce herkesin durumu gözden geçirmesini diliyoruz.

Bir bütün olarak yok olmadan ve geriye dönüş ihtimali halen varken.