Ergenekon soruşturması kapsamında verilen ifadeler ve görgü tanıklarının beyanları sonucunda Silopi ilçesinde bulunan BOTAŞ’a ait kuyularda birçok insanın cesedinin bulunduğu iddiaları toplumda genel kabul görmüş bulunmaktadır.

Devlet içerisinde yapılanmış ve hukuk dışı metotlar kullanılarak insanların kaybolmalarını sağlayan yapının deşifre edilmesi ve neden oldukları olayların kamuoyunun bilgisine sunulması için bu ülkede demokrasi ve insan haklarına saygı duyan ve bu ülkeyi seven herkesin çaba içerisine girmesi gerekmektedir.

Bu ülkede her ne kadar bazıları beğenmiyorsa bile İnsan Hakları savunucuları demokratik değerlerin ve insana saygı temelinde ilerlemenin savunuculuğunu ve öncülüğünü sürdürmektedirler. Onlarca üyesinin, yöneticisinin hayatına mal olmasına rağmen bu çaba hiçbir zaman engellenememiştir.

Bu çabaların son örneği ise Pazartesi günü Şırnak’ın Silopi ilçesinde bulunan BOTAŞ’a ait asit kuyularına atıldığı iddia edilen cesetlerin bulunması amacı ile kuyuların açılmasına ilişkin talebin yetkililere iletilmesidir. Genel Başkan yardımcısı, Genel sekreter, Mali sekreter, Ege bölge temsilcisi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölge temsilcisi ile Doğu ve güneydoğu Şube yöneticilerinin katılımı ile Silopi’ye giden heyet Başsavcıyla ne yazık ki görüşememiştir. Devletin Savcısı İHD yöneticilerinin taleplerini dinleyememiştir. Daha sonra kayıp yakınlarının katılımı ile ölüm kuyuları olarak atlandırılan kuyuların bulunduğu BOTAŞ tesislerinin önüne gidilerek basın açıklaması okunmuş ve kayıpların bulunması ile faillerinin yargılanması istenmiştir.

“Kuyular açılsın hesap sorulsun” sloganlarının atıldığı basın açıklamasından sonra İHD yöneticileri ile kayıp yakınları on dakikalık oturma eyleminden sonra dağıldılar.

Silopi yolculuğunda gördüğümüz manzaranın bizi 1990’lara geri götürdüğünü belirtmek gerekmektedir. Şırnak ve Mardin il sınırları içerisindeki askeri hareketlilik ve kontrol noktaları eskisi gibi sıkı değilse bile insanı ayrı bir havaya soktuğu inkar edilemeyecek bir gerçek. Bu toplumun bu imajdan ve havadan bir an evvel kurtulması ve toplumsal barışa kavuşması gerekmektedir.

Yirmi birinci yüzyıl değişimin yüzyıllıdır. Demokrasi ve insan hakları kavramlarının barışın ve uzlaşının yüzyılı olarak tarihe geçmesi gerekmektedir. Bunun için de ne adına olursa olsun insanların gözaltında kaybedilmeyerek ölüm kuyularına atılmadığı bir ülkede yaşamak istemek herkesin temel talebi olmalıdır. Bu ülkede böylesi olayların tekrarlanmaması için yapılanların ortaya çıkarılması ve hesabının sorulması gerekir ki Demokratik hukuk devletinin gerekleri yerine getirilmiş olsun. Aksi takdirde olay “evlat acısı ile kuyruk acısına “ dönüşür ki bunun da bu ülkenin tek bir vatandaşına bile yarar getirmeyeceği gün gibi ortadadır.

??

??

??

??

1