Soğuk kış günlerinin yerini bahar havasına bırakması ile birlikte bölgemizde de hareketlilikler başladı. Akdeniz sahilleri boyunca yaşanan gerginlikler ve iç çatışmalar yavaş yavaş yerini düzelme umutlarına bırakmışken Arap baharının yaşandığı ülkeler başta olmak üzeri birçok ülkede gerginlikler tekrar artmaya başladı.

Son zamanlara kadar Ortadoğu’nun temel sorunu Filistin-İsrail gerginliği ve savaşıydı. ABD’nin devreye girmesiyle özgür Filistin ülkesinin ve özgür Filistinliler umudunun yeşerdiğine olan inanç artmıştı ancak ortaya çıkan Arap baharı ve Arap ülkelerindeki ayaklanmalar ile yönetimlerin el değiştirmesi bu umutları başka baharlara sarkıttı gibi görünmekte.

Eski statükocu diktatörlüklerin yerine halkın tercihi ile kurulan yeni hükümetlerin iş başına geldiği kanısı gittikçe etkisini yitirmekte ve bu ülkeler bir kaos ortamında kendilerini toparlamaya çalışmaktadırlar. Hükümet değişiklikleri ise sıradan olaylar gibi algılanmaya başladı.

Bizi yakından ilgilendiren üç sıcak gelişme ise Suriye, Irak ve Ukrayna’da yaşanmaktadır. Bu alanlardaki çatışma ve huzursuzluklardan etkilenmememiz mümkün değil. Önce Ukraynadaki Kırım gerginliğinden başlayalım. Ukrayna’da Rus karşıtları ile yanlıları arasında bir gerginlik söz konusu. Tabiri caiz ise Rusya kendi çöplüğünde ne NATO’nun, ne AB’nin ne de ABD’nin ötmesini istemiyor. Her ne kadar son dönemlerde gerginlikler yaşamış olsa da Ukrayna ile derin ilişkilerinin var olduğunu belirtiyor ve burada söz sahibi olma hakkını kendinde buluyor. Bu ülkedeki Rusların varlığı ise bu hakkın müdahale seviyesine kadar gelmesine neden oluyor.

ABD ve AB’nin bu alana yani Karadeniz’e çıkma yolu ise Türkiye üzerinden geçiyor ve Türkiye aynı zamanda bir NATO ülkesi. Dolayısıyla böylesi bir krizden etkilenecek ülkelerden biri de Türkiye olacaktır. Türkiye’nin tarihten gelen tecrübelerini de değerlendirerek böylesi bir krizden uzak durmasında fayda görmekteyiz.

Bizi yakından ilgilendiren diğer sorun ise Irak -Kürdistan ilişkilerindeki gerginlik. Her ne kadar bu sorun Irak’ın iç sorunu olarak görülse veya gösterilmek istense de kazın ayağının böyle olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Çünkü gerginliğin bu safhaya gelmesinde Kürtler ile Irak merkezi hükümetinin anlaşmazlık ve zıtlaşması kadar Türkiye’nin Kürdistan hükümeti ile yapmış olduğu petrol boru hattı anlaşması var. Bu mesele bardağı taşıran son damla oldu. Kerkük meselesinin çözümlenmemesi, merkezi hükümetin anayasada karara bağlanan yükümlülüklerini yerine getirmemesi işleri bu safhaya kadar getirdi. Son alınan kararlar ve gelen bilgiler Irak merkezi hükümetinin anayasal olarak Kürdistan’a bütçeden vermesi gereken %17’lik payı kestiği yönünde. Bu durum Kürdistan’da ekonomik anlamda sıkıntılar doğurmuş ve federe hükümetin memur maaşlarını ödemede sıkıntılar yaşamaya başlamasına neden olmuş. Bu durum sağlıklı bir anlaşma ile sonuca bağlanmazsa Kürdistan-Türkiye ilişkilerinin başka bir boyuta taşınacağı da hesaba katılmalıdır. Bu durum Kürtlerin sırtlarını Merkezi hükümete çevirmelerine neden olabilir ki böylesi bir durum bölgede sıcak gelişmelerin olabileceğinin alametidir.

Bizi ilgilendiren diğer konu ise Suriye’deki durumdur. Türkiye’nin büyük çabalarına rağmen gerek Türkiye’de yapılan toplantılardan gerekse Cenevre’de yapılan toplantılardan somut bir sonuca gidilemedi. Cenevre toplantısına Kürtlerin davet edilmemeleri zaten toplantının olumlu sonuçlanması konusundaki kuşkuları arttırmıştı burada yapılan görüşmeler neticesinde somut bir adıma ulaşılamaması ve toplantının sonuçsuz ve başarısız olması gözleri yeni atılacak adımlara çevirdi.

Suriyede zaman geçtikçe Esat hükümetine karşı savaşan muhalefette çatlaklar çıkmaya devam ediyor. Çok sayıda İslami örgütün ortaya koydukları strateji ve çatışma mantığı ise uluslar arası kamuoyunda gittikçe tepki toplamaya başlıyor. Son olarak IŞİD militanlarının Kürtlerin ve Hıristiyanların katlinin helal olması ve mallarına ve eşlerine el koymanın helal olduğuna yönelik yayınladıkları fetvalar tepki çekmeye devam ediyor. Bu uygulamalar savaşın sürdüğü yerlerdeki insan hakları ihlallerinin had safhalara geldiğini gösterdiği gibi dini, etnik ve mezhepsel çatışmaların gittikçe yoğunlaştığını da göstermektedir.

Suriye’deki tek olumlu gelişme Rojavada yaşam şartlarının diğer bölgelere rağmen biraz daha iyi ve sakin olmasından ibaret.

Bu durum da Türkiye’nin yapması gereken iş Kürtlerle olan ittifakını geliştirmesidir. Çünkü Kürtlerin tehdit olarak görülmesi ile oluşturulacak stratejik planlar Türkiye’ye kaybettirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Etrafın bir ateş çemberine döndüğü bir alanda akıl duyguları yönetmeye aday olmalıdır. Bu durum herkes için geçerli.