Evet, ne iş yaparsak yapalım. Ne ile uğraşırsak uğraşalım. Neyin savaşını verirsek verelim. Yaşamda yaptıklarımızın veya yapamadıklarımızın bir sınırı olmalı.

Bu sınır her hal ve şart altında evrensel insani değerleri göz önünde bulundurmalı,

Bu sınır canlıların korunmasını dikkate almalı

Bu sınır doğanın yaşamını ve düzenini korumalı

Bu sınır karşıya ve onun değerlerine saygı temelini yitirmemeli

Bu sınır dini, ahlaki, ekonomik, etik bir değere dayanmalı

Netice olarak neye dayanırsa dayansın davranışların, tavırların, hareketlerin, yaptırımların bir sınırı olmalı.

Eğer ilişkilerde, ister bu barışa ister savaşa dayansın bir sınır yoksa tavır ve davranışlarda sadece karşı tarafın yok edilmesi değil onunla birlikte temel doğal, insanı ve ahlaki değerler de yok ediliyorsa o zaman sınırlar aşılıyor demektir.

Ve tarihin hiçbir döneminde bu sınırları aşan insan, aşiret, topluluk ve devletler iflah olamamışlardır. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, ne kadar yıkıcı olurlarsa olsunlar sonuçta hüsrana uğramış ve tarih boyunca kötü ünvanlarla hatırlanmışlardır.

Mesela taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayan Moğollar gibi, Kuvveti ve ordusu ile önünde güç tanımayan Büyük İskender gibi, Haçlı orduları gibi, Bütün bu diyarları islam egemenliğine alan islam orduları gibi güçlü olabilirsiniz ancak unutmayalım ki onlar bile artık yok. Bugün tarih kitaplarını okuduğumuzda onların güçlerini değil yaptıklarını değerlendirip yargılıyor ona göre kararlar veriyoruz değil mi?

Savaşmanın da, barışmanın da bir takım kuralları vardır. Bu kurallar hem dar alanda hem geniş alanda ilke olarak kabul edilmiş ve bu ilkeler temel insani değerlere dönüşmüştür. Mesela savaşta bile teslim olan öldürülmez. İşkenceye tabi tutulmaz. Bu hem dinen hem de örfen kabul edilmiştir. Kadınlara, yaşlılara, çocuklara dokunulmaz. Sivil insanlara saldırılmaz silahsız insanlar öldürülmez. Bunlar savaşın kuralları.

Bir de barışın kuralları vardır. Barış isteyenler savaşta yok olan hiçbir şeyin yok olmasını istemez. Bu nedenle de savaşı istemez. Savaş istemeyenler korkarlarından dolayı bunu yapmazlar tam aksine savaş istemeyenler savaş isteyenlerden kat kat daha güçlü ve daha cesurdurlar. Çünkü silahları olmadan, güç kullanmadan güç ve silah sahiplerine dur deme cesareti gösterirler. Çünkü bilirler ki savaş yok edicidir. Çünkü bilirler ki savaşın yok ettiklerini toparlamak, geri döndürmek mümkün değildir. Bu nedenle de barış isterler.

Evet, savaş yok edicidir lakin bu yok ediciliğin de bir sınır olmalıdır. Eğer bir yapı kendi otoritesini kabul ettirtmek için, kendi kurallarını oturtmak için, kendi istediğini yaptırmak için güç kullanırsa bunu anlamak mümkün. Ancak bunları gerçekleştirirken her şeyi yok etmek üzerine bir politika yürütürse, insanlık değerlerine aykırı tavırlar sergilerse bu kabul edilemez.

Savaşın bile bir sınırı var ve bu sınır karşı tarafın silahlı gücünü yok edene kadardır. Yani karşı tarafın savaşçısını öldürdüğünüzde o savaş artık bitmiştir. Bunun ilerisi insanlık sınırlarının dışına çıkmak demektir. Bu nedenle hem insani olarak hem vicdanı olarak hem de İslami olarak ölen bir insanın cesedinin dokunulmazlığı vardır. Cesede işkence yapmak, cesedin bütünlüğünü yok etmek, cesedin parçalarını koparmak ve böyle hareketlerle güç gösterisi yapmak hem insanlığa hem temel değerlere aykırı davranışlar kategorisine girer.

Sadece bu kadar değil. İnsanların, halkları, milletlerin bir de temel değerleri vardır. Bu değerler evrenseldir. Evrensel değerlere karşı da sınırlar konulmuştur ve herkesin buna uyma sorumluluğu vardır. İbadet yerleri, mezarlıklar, kutsal yerler, tarihi mekanlar, doğal alanlar gibi. Bu konuda da hassasiyet gerekmektedir. Dininiz, inancınız, temel değerleriniz ne olursa olsun bu sınırlara uymak zorundasınız çünkü bu sınırlar insanlığın sınırlarıdır! Bu sınırları aştığınızda insanlığın sınırlarını aşmış ve bu kategorinin dışına çıkmış olursunuz.

Son dönemde ülkemizde sınır tanımamazlık bir davranış kalıbı haline geldi.

Başlı başına savaşmak bir insanlık suçu iken bunun sınırlarını aşarak birbirimizle savaşıyor ve yok ediyoruz. Bununla yetinmiyoruz tabi bir de insanlık sınırlarını zorlayan tavır ve davranışlar türemeye başladı.

Cesetlere işkence yapmak gibi. Öldürülen PKK militanlarının cesetleri işkenceye maruz kalıyor. Bu tavır ve davranışların yanlış olduğunu defalarca hatırlattık hatırlatmaya devam edeceğiz. Çünkü bu tavır ve davranış insanlık sınırlarını aşan bir haldir. Son zamanlarda bu sınırlar da aşılarak Mezarlık ve ibadethane olarak kullanılan alanlara karşı saldırı haberleri de medyada yerine almaya başladı. Muş- Varto’da bulunan mezarlık alanları içindeki ibadethaneleri ile birlikte yok edildi.

Şimdi bunun nasıl ve hangi gerekçe ile izah edileceğini merak ediyoruz. Terörist bahanesi söz konusu olamaz çünkü onlar oldukları tanımlama ve inandıkları değerler nedeniyle öldürüldü. Peki, öldükten sonra bu konuda bir problem yaratabiliyorlar mı? Hayır, ama önce bir mezar sahibi olmaları engellendi ardından da aileleri ve sevenleri onlara bir mezar taşı yaptıkları için suçlandı şimdi de bu mezar taşları bombalanarak yok ediliyor.

Bu tavırlar sınırları zorlayan ve destek bulması imkânsız tavırlar ve davranışlardır. Savaşa bilirsiniz, karşınızdaki gücü öldürebilirsiniz, esir alabilir tutuklayabilirsiniz ama insanlık değerlerini yok etmeye kalkışamazsınız. Bunun da bir sınırı olmalı. Hem İslami hem de insani yönlere sahip olacağınızı söyleyeceksiniz hem de bu sınırları tanımayan hareketler yapacaksınız. Kendi sınırlarınıza duyduğunuz saygıyı başkasına göstermek zorundasınız çünkü o sınırlar gün gelecek size de lazım olacak.