Müthiş bir yaz mevsimi yaşıyoruz. Her alanda inanılmaz hava sıcaklıkları var. Her şey mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor.

Üstelik bu sıcaklardan kaçmak da mümkün değil. Çünkü kaçmaya çalıştığınız sıcaklığı dindirmek için yapacağınız hamle daha büyük bir sıcaklıkla karşılaşma riskinizi artırmakta.

Denize gidemezsiniz

Tatil riskli

Bulunduğunuz alanda kalamazsınız

Kalmanız riskli.

Memleketimin inanılmaz yanlışlıklarla dolu siyaset politikası nedeniyle memleketimizde yaşamak riskli.

Her an hiç beklemediğiniz bir alanda beklemediğiniz bir sıcaklığına yakalanma riskiniz var artık.

Parlemento, hükümet, muhalefet, sivil toplum ve halk yaratılan ajitasyon politikaları nedeniyle görevini bırakmış mücadeleye adı altında ateşi körüklemekle meşgul.

Basın ya havuza kaymış ya muhalif olup cezaevin boyunduruğu ile uğraşmakta.

Akademisyenler ya namaz kılmayan hayvandır açıklaması yapmakta ya da kan testine tabu tutulmaktadır.

Üniversite hocaları siyaset yüzünden okullarından atılmakta. Parlamentomuz yeni ceza yasalarının türlerini artırmakla meşgul.

İçerde müthiş bir savaş yaşıyoruz. Yazın korkunç sıcaklarının yanında patlayan bombaların, operasyonların, savaş uçaklarının, yakılan doğanın, yıkılan ocakların acıları ile çalkalanıyor yüreklerimiz.

Ve insanlarımız ölüyor, doğamız tahrip oluyor.

Güneydoğu yanıyor, yakılıyor kimseden ses yok.

Gerekçe?

Memleketin turistik yörelerindeki ormanlarımız ateş içinde tıpkı kimsenin çığlığını duymadığı Lice kırsalındaki yangın gibi. Çatışma ve patlamalardan dolayı kaçmayan birkaç turist de bu sayede memleketi terk ediyor işte. Diğerleri de kör bir bombaya kurban gitmemek için gelmiyor zaten.

Peki, bütün bunların nedeni ne?

Niye bu memleketi bu hale getirdik düşünen var mı?

Yanlıştan dönmenin bir zamanı yok. Çok acil olarak uygulamadaki bu yanlıştan dönülmeli ve sükûnetli gönlerimize dönmeliyiz. Bu olup bitenlerden sonra eski hale gelmek biraz zaman alacak lakin zararın neresinden dönerseniz kardır.

Bu memleket bu politik bakış tarzı ile içerde ve dışarıda başarılı olamaz. Bunu körler bile görüyor sağırlar bile duyuyor.

Güzel memleketimi idare eden mantık ve anlayış ne duymak istiyor ne görmek istiyor. Dışardaki başarısızlıkların hıncını içerden çıkarmak istercesine politikalar üretiyor. Kafası bozuldukça DAIŞ’e atılan bir top mermisine karşılık başka ülkenin dağlarına bombalar yağdırıyor.

Dün başkaları için olumsuzluk anlamında ne söylendiyse bugün ülkemizde uygulanıyor.

Kimse de korkudan “One minute!” diyemiyor. Evet bir dakika sadece bir dakika bile duymak istense gerçek anlaşılacak. Kestiğimiz dala bakacak kadar bir zaman olsa hangi dalın kesildiği anlaşılacak ama bir dakika bile bakılmıyor.

Ben aslan kralım her şeyi yaparım edası var. Ben memleketim, ben milletim, ben doğruyum edası bu. Birileri kendilerini memleketle, milletle özdeş görmeye başladı mı olabileceklerden korkmak lazım.

Keşke gerçeklerimiz de konuşmalarımız ve nutuklarımız gibi olsa. Söylediklerimizin arkasında dursak ve güce göre yön değiştirme özelliğine kapılmasak lakin öyle değil. Dün kükreyerek naralar attığımız kesimlere ve liderlere one minute diyerek söylediklerimizin karşısında şimdi hizaya gelmemiş olsak.

Siz çocuk öldürmesini iyi bilirsiniz dediğimiz İsrail’in kucağındayız şimdi. Mesele aileleri verilecek olan milyon dolarlar meselesimiydi?

Bir de Putin’e yazılan mektuplar, gönderilen kutlama mesajları var. Beş on saniye yüzünden gelinen duruma bakarmısınız.

Memleketimizin durumu rahmetli Kayahanın şarkısını hatırlattı bize. Çocukluğumuzun vazgeçilmez şarkısını.

Bir Aslan miyav dedi

Minik fare kükredi

Fareden korktu kedi

Kedi pır uçuverdi

Yalan mı?

Dolan mı?

Yoksa inanmadın mı?

Bu memleketin bu politika ile yönetilemeyeceği açık. Yanlıştan dönülmesi elbette doğrudur. Yalnız dışarıdaki hassasiyeti biraz da içerisi için göstersek sanırız daha doğru olacak. Aslanı miyavlatmanın anlamı yok çünkü!