Sonunu göremediğimiz bir yola girdiğimizde kullandığımız bir sözdür;” Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete” sözü.

Haziran seçimleri ile gerginleşen, başkanlık talepleri ile çakışan, mitinglerde bombaya dönüşen ve son olarak Suruç’ta yaşanan katliamla zirveye çıkan gerginlik nihayet TSK’nın Kandil bombardımanı ile ucu görünmeyen bir savaşa dönüştü.

Şimdi içerde ve dışarıda bu toplumu parçalara ayırıp vuruşturmak isteyen bu kadar güce karşılık sevgi ve mantık yolu ile çatışmayı önlemeye çalışanların gücünü nasıl ortaya koyacağını düşünmemiz gerekiyor.

Öyle görünüyor siyasi kanadı temsil eden AKP ve MHP sertlikten yana tavır sergileme eğiliminde, CHP orta yolcu gibi görünüyor buna karşılık Kürt siyasal hareketini temsil eden HDP ‘e gelen tehditler karşısında eğilmeme politikası güdecek.

Ellerinde silah bulunduranlardan söz etmeye gerek yok. Bu kesim zaten elindeki silahla hareket ediyor ve mantığı da şiddet üzerine kurulu.

İki yolumuz var

Birincisi sorunların siyaset yolu ile çözümlenmesi

İkincisi silahlı mücadele ile yok etme üzerine bir çözüm metodu

Diyebilirsiniz ki ikisinin birlikte sürdüğü bir ortamda yaşıyoruz. Bu doğru ancak her iki kesimin de silahları siyaseten güçlü hale gelmek için kullandığı gerçeğini de unutmamak gerektiğini belirtelim.

Bizim arzu ettiğimiz yöntem birinci yöntemdir. Yani Türkiye’deki bütün sorunların siyaset ve diyalog yöntemi ile çözümlenmesi yöntemi. Bunun için de hem zemin müsait hem de işin aktörleri temsilliyet gücüne sahip bulunuyor. Her ne kadar birileri beğenmese de mevcut Parlamento Türkiye’de temsilliyet gücü en fazla olan parlamentolardan birisi konumunda. Kürt ve sosyalist kesimlerin bloğu olan HDP 80 Milletvekili ile mecliste, Türk ve diğer uyrukların tartışmasız ülkücülük yaptıkları MHP 80 Milletvekili ile mecliste, Sosyal demokrat, ulusalcı, Kemalist ve küçük burjuva kesimlerini temsil eden CHP 132 milletvekili ile mecliste ve Türkiye milliyetçi muhafazakâr, dinci kesimlerini temsil eden AKP 258 milletvekili ile mecliste. Özetle Türkiye’de sağı ve solu temsil eden bütün güçlerin mecliste temsilliyeti var.  Bu nedenle bu meclis aynı zamanda bir çözüm meclisi olma kimliğine sahip olan bir meclis. Eğer burada siyaset yolu ile Türkiye’nin sorunları tartışılırsa yeni bir anayasa dahil bir çok temel sorunun aşılacağına inanmaktayız. Ancak buradaki tabloya bakarak dediğim dedik mantığı ile hareket edenler olursa bunun da çözüme hizmet etmeyeceği açık. Buradan bir uzlaşma mantığının çıkması gerekiyor, yok etme ve yutma mantığı değil.

Sorunların çözümü noktasında kullanılan dilin çok önemli olduğunu tekrar hatırlatmakta fayda görmekteyiz. Kötü üslupla yapılan dua tepki, güzel üslupla yapılan küfür bile ilgi çeker! Bu nedenle gerek siyasetçilerimizin gerek basınımızın gerek bürokratik kesimlerin kullandıkları dil ve üslubun önemli olduğunu vurgulayalım. Bir ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, Siyasi parti başkanı, milletvekili ve siyasetçisi eğer toplumun uzlaştırıcı dilini kullanırsa toplumda bundan feyiz alarak güzel diyaloglar kurar. Ancak bunlar eğer savaş dili ile konuşursa toplum zaten daha fazla gerginleşir.

Bu ülkede iki temel konu var ki oluşturulan yılların politikaları nedeniyle hassaslaşmıştır. “Türkün Türkten başka dostu yoktur” mantığı ile oluşturulan Türkçülük fikri ve Sünni eksende geliştirilen din konusu. Bu iki hassas konu üzerinde siyaset yapıldığı müddetçe veya bu iki konu siyasete alet edildiği sürece demokrasi ve özgürlükler konusunda sıkıntılar yaşayacağımız malum. Bugüne kadar bu değerler kullanıldı ve öyle görünüyor ki bundan sonra da bu değerler üzerinden siyasi rant elde edilmeye uğraşılıyor. Oysa bu temelde oluşturulan politikalarla ırkçılıkla, kökten dincilikle, ayırımcılıkla, dışlamayla, farklılıkların korunması ile ilgili politikalarda sağlıklı yollarda yürümek mümkün olmuyor. Herkes kendi değerlerine göre kendini adeta formatlıyor ve sıkıntılar devam ediyor. Kiliseden çıkan bir bayanın yüzüne tükürülüyor, Ermenilik ile ilgili devletin başındaki zat bile “affederseniz bana bile Ermeni diyenler oldu” cinsinden açıklamalar geliyor, Aleviler ve Ezidiler dışlanıyor ve çoğunluğu oluşturan inanç grubu diğer kesimlere müsamaha göstermiyor. Buna karşılık Türklük, Kürtlük, Araplık gibi ırksal temelli kimlikler asıl hedefin önüne geçiyor. Bu durum sonuçta teklik zihniyetini oluşturuyor ki bu da sorunların çözümünü zorlaştıran bir anlayış olarak önümüze çıkıyor.

Yeterli görmesek de sonuçta parlamento Çarşamba günü olağanüstü toplanarak sorunlarını görüşme mantığını kabul etti. Bu olumlu bir adım. Bu adımın sürmesi gerekiyor. Türkiye’de HDP düşmanlığı yapılarak, bu parti hedef gösterilerek ya da yöneticileri dışlanarak sağlıklı bir siyaset yürütülemez. Geçen yıllarda parlamentodan çıkan Kürt milletvekillerinin enselerinden tutularak cezaevlerine atıldığını biliyoruz.

Peki, ne oldu?

O siyaseti izleyenler bugün ne yapıyorlar?

Aklın yolu birdir ve bu da uzlaşı politikalarından geçer.  Hiçbir sorun savaş mantığı ile çözümlenemez. Öldürmekle ortadan kaldırılamaz. Yol yakınken siyasetçilerimizin uzlaşma yoluna girmesi ülkenin hayrına bir adım olacaktır. Yoksa bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete diyerek yola devam edersek çok zararını görürüz.