Yeşilyol projesi sayesinde ülkemizde verilen doğayı koruma mücadelesi konusunda bir kez daha kamuoyu duyarlılığa davet edildi. Proje her ne kadar 8 ilin yaylalarını birleştirmeyi hedefleyen bir proje olarak sunuluyor ise de yöre halkının tepkisinden anlaşılan doğanın bir kez daha katledilmesi yolunda adımlar atmaya gebe.

Artvin cerattepe çalışmalarında ortaya çıkan çalışmanın altın maddeni işletilmesi için gerekli olan altyapının oluşturulmasına yönelik olduğu. Yani asıl mesele altın çıkarmak.

Türkiye’de doğayı korumaya yönelik çalışmalarda geç kalındığını kabul etmemiz gerekiyor. Sermaye sahipleri birkaç kuruş daha fazla para kazansın diye doğayı tahrip etmekten çekinmiyor. Bu çok açık bir şekilde görülüyor.

Devlet mekanizmasının da bu konuda duyarsızlığı hat safhada.

Bunu nereden biliyoruz?

Bunu Bergama köylülerinin altın madeninin kapatılmasına yönelik sürdürdüğü eylemlerde biliyoruz. 1990 sürecinde başlayan bu çalışma ve köylülerin değişik eylem türleri ile kamuoyu yaratma çabaları herkesin belleklerinde kaldı. Bergama eylemi, Hasankeyfi koruma çalışmalarına da örnek oldu. Hatta Bergama eylemcileri Türkiye’nin neresinde olursa olsun doğaya karşı yapılan saldırılarda ortak bileşen oldular. Onların sayesinde de Türkiye’de doğaya karşı bir duyarlılık gelişti.

Şimdi aynı senaryo karadenizde hayata geçirilmeye çalışılıyor. Türkiye’nin en doğal ve güzel yaylaları maden çıkarmak amacı ile tahrip edilmeye çalışılıyor ve doğal olarak insanlar bu projeye karşı çıkıyor. Buna karşılık halkın karşısına devletin güvenlik güçleri çıkarılıyor.

Bu politikanın tutarlı olmadığını belirtmemiz gerekiyor.

KARADENİZDE NE OLUYOR?

Karadeniz’de 8 kentin yaylalarını birbirine bağlayacak 2 bin 600 kilometre uzunluğundaki Yeşil Yol Projesi için Çamlıhemşin İlçesi Yukarı Kavrun Yaylası’na tepkiler nedeniyle sokulamayan iş makineleri, bu kez vadinin arka tarafındaki Samistal Yaylası’na komando birlikleri eşliğinde getirildi.

Samistal Yaylası’nda iş makinesinin çalışmasını engellemek mücadele eden köylülere güvenlik güçleri tarafından sert müdahalede bulunuldu.

Dozerin geçeceği güzergahın önüne elinde sopasıyla oturan Havva Bekar, “Yaylaların yolu birleşmeyecek. Kesinlikle istemiyoruz. Vali bize çapulcu diyor. Biz çocukluğumuzdan beri burada yaşıyoruz. Vali, Kaymakam kimdir? Ben halkım ve buradayım. Yaylaları birbirine birleştireceksiniz ama amacınız nedir? Her yaylanın yolu var. Herkes birbirine gelip, gider. İş makinelerini alıp gidin buradan” sözleri ile tepkisini dile getirdi.

Bu tepkinin karşılını ise müdahale oldu.

Hava Ananın “Devlet bizim sayemizde var. Ben halkım halk” sözleri ise yıllarca kulaklarda çınlamaya aday bir cümle oldu.

Öyle ya devlet halkına hizmet için var. Devlet doğayı ülkenin doğal zenginliklerini korumak için var. Görevini de o çerçevede yapmak durumunda. Nereden ne kadar para kazanılacağı yerine nerede vatandaşın nasıl yaşamak istediğini sorgulamak zorunda. Devlet birilerinin para kazanma gücü yerine halkın taleplerini ve isteklerini önceliklendirme pozisyonunda olmalı.

Karadeniz insanı ve Türkiye’nin tamamı artık doğanın tahrip edilmesine karşı çıkıyor. Ülke insanında artık doğaya sahip çıkma, yaşam alanlarını koruma düşüncesi gelişti. Bu nedenle var olan doğal güzelliklerin madenlere, HES’lere, barajlara kurban edilmesine karşı çıkıyorlar. Bunu değişik yerlere çekmekten ise halkı ve insanları anlamak gerekiyor.

Son ağaç kesildiğinde yaşam bitecek. Bunu bilmek gerekiyor. Doğanın tahrip edilmesi sonucunda geldiğimiz aşama ortada.

Ormanlık alanların yarısından fazlası kesilip kurak alanlara çevrildi peki kazanılan para zenginlerin gözünü doyurdu mu?

Dünya iklimsel değişikliklere uğradı neden?

Çünkü doğanın dengesini değiştirdik ve artık kontrol edemiyoruz.

Biz halkız ve devlet halka hizmet etmek için var. Devlete insan lazım olduğunda eğer halk hatırlanıyorsa, askerlik için halkın çocuğu çağrılıyorsa, vergi çalışanın sırtından toplanıyorsa, kaynaklar başkalarını zengin etmek için doğayı tahrip etmek için kullanılmamalı. Hele halkın çocukları halkın annelerini yerlerde sürüklettirmek için asla kullanılmamalıdır.

Eğer Karadenizli Havva annemiz Kürt olsaydı olay farklı yönlere çekilecekti ancak bu kez durum farklı.

Karadeniz doğasını tahrip edilmeyen nadir bölgemiz olarak kaldı. Burayı da bir altın madenine kurban etmeyin. Ayder rüyasını bitirmeyin. Halkın istemediğini siz de istemeyin yoksa tarihe doğa katilleri olarak geçersiniz ve son pişmanlığınız da para etmez.