Çok değil, 70 yıl önce Batman, küçük bir köyden ibaretti.

Batman, ‘Sere gir’ diye bilinen Yeşiltepe’deki az sayıdaki kerpiç evlerden oluşuyordu…

Petrolün bulunmasıyla birlikte bu kent büyüdü, gelişti.

Küçük bir köy, önce ilçe, ardından ise 1990 tarihinde il oldu.

Özellikle çatışmalı sürecin başladığı 1984 tarihinden itibaren çevreden yoğun göç alarak nüfusunu katladı.

Kente her yıl yeni mahalleler eklendiği sürecin de tanığıyım…

Çarpık yapılaşma o süreçte hız kazanmıştı.

Dönemin Belediye Başkanı Sayın Ataullah Hamidi, ‘Yoğun göç alan kente kısa vadede eklenen semtlere nasıl hizmet götüreceğimizi şaşırıyoruz’ diyerek, gazetecilere dert yakınıyordu...

Kentin kanalizasyon şebekesine hayvanların leşlerini atanlardan yakınan Hamidi, “Kanalizasyon şebekemiz atılan hayvan leşlerinden sürekli tıkanıyor. Bir gün gelecek kimse kanalizasyonlara leşlerini atmayacak. Ancak o kültürün kazanılması süreç gerektiriyor” diyordu.

Sayın Hamidi’ye hak veriyordum. Çünkü bugünün Çay mahallesinde ve İkiztepe köyü yakınlarında kentin kanalizasyon hattının önünün nasıl bilinçli şekilde kapatılıp, kanalizasyon sularıyla bahçelerin sulandığını da hatırlıyorum.

Köyden kente göç edenler haliyle kent kültüründen uzaktı. Çevreyi alabildiğince kirletmekten çekinilmiyordu.

Çünkü köy yaşamında herkesin evinin önünde bir gübrelik vardı.

O gün için farkında olmadığımız, ancak bugün karşımıza çıkan en önemli sorun çarpık yapılaşmadan kaynaklı çarpık kentleşmeydi.

Köyden kente göç nedeniyle insanlarımız, kısa zaman sürecinde Batman’ın bir bölümünü ‘gecekondu’ kenti haline getirdi…

Kentin bir bölümü ise sonradan imarsız ve plansız apartmanlarla kuşatıldı. Hava koridoru olmayan çirkin yapılar o talihsiz sürecin eseridirler diye düşünüyorum.

Değerli okurlar, dünden, yani maziden söz etmişken bir başka hususa da dikkatinizi çekmek istiyorum.

FAİLİ MEÇHULLER DE TERK ETTİREMEDİ…

Faili meçhullerin yaşandığı 1990’lı yıllarda sokağa çıkmanın korkusunu yaşama pahasına on binler bu kenti terk etmedi.

Sabah işe gittiğimde her an soğuk bir namluyu ensemde hissetme endişesi yaşıyordum. Çünkü yine günlük yazılar yazarak, Batman’ı sahipleniyor, yanlışları eleştiriyor, toplumun can, mal ve ırz güvenliğini sağlanması için karınca kararınca öneriler sunuyor, eleştiriler yapıyordum…

Kentte her gün faili meçhul(!) cinayetler yaşanıyordu.

Bazen sadece bir tek kişinin öldürülmesini haber yaptığımızda buruk bir sevinç yaşıyorduk. Çünkü 2, 3 ve hatta 4 kişinin aynı gün faili meçhule kurban gittiği günleri çok yaşadık.

Çok ciddi risk alan bazı Batmanlılar kısa süreli kenti terk etmiş olabilir. Ama yine çoğu Batmanlının sonradan kentine dönüş yaptığını biliyorum.

Sayısız kez, çok değişik çevrelerden aldığım ölüm tehditlerine rağmen kentten ayrılmadım.

Yakın çevrem, seven dostlarım, ‘Evini Batman’dan götür. Evini götürmüyorsan yazı yazmayı bırak’ diye dostça önerilerde bulunuyordu. Ancak inandığım doğruları hep dillendirdim ve Batman’ı terk etmedim.

Mazi derelerine neden gittiğime açıklık getireyim.

Batman bizim memleketimiz.

Bu kentte yaşamak zorundayız.

Faili meçhullerin korkusu, baskılar, her türlü olumsuz koşullara rağmen bu kenti sahiplenmek zorundayız.

En zor koşullarda bu kenti sahiplenen Batmanlılar olarak, daha güzel yarınlar için mücadele verdik.

Batman’ın daha güzel yarınlarının olmasını istiyorsak, el birliği ile duyarlılık göstereceğiz.

Bu kentin sorunlarını sahipleneceğiz.

Batman’ın düzgün bir imarı için duyarlılık göstereceğiz.

Eski alanları bir kenara bırakacak olursak bile, bu kentin düzgün bir imarı için çaba göstereceğiz.

Bu kentin daha temiz tutulması için üzerimize düşen görevi yerine getireceğiz.

Daha yaşanabilir yeşil bir Batman için mücadele edeceğiz.

Bu kentin çevresinde ormanlar oluşturup, kentin içerisini de güzelleştireceğiz.

İluh deresini, Eskişehir’in ortasından geçen Porsuk Çayı gibi proje ile ıslah edeceğiz. Batman’a en zor koşullarda sahip çıkan Batmanlılardan bunu bekliyorum.

Batman'ın geleceği duyarlı insanlarına bağlıdır.

Söylediklerimi rahatlıkla yerine getireceğimize kesin inancım vardır.

Batman’ın dününe sahip çıkanları, yarınlarına da sahip çıkmaya davet ediyorum.

Bazı nedenlerden dolayı yazımı yazma fırsatım olmadı. Hoşgörünüzle bu yazı bir tekrardır.