“Basın hürdür, sansür edilemez” anayasamızın 28. Maddesi bu cümle ile başlar. Ülkemizde hangi yetkili ve etkili kişinin veya kurumun ağzını ararsanız basın özgürlüğünün olmazsa olmazlardan olduğunu açıklayacak ve bu konuda herkesin elinden gelen çabayı göstermesi gerektiğini hatırlatacaktır.

Buna rağmen gerçekten ülkemizde basın özgürlüğü konusunda fiili durum belirtildiği gibi mi?

Yani basın mensupları, düşünürler, aydınlar, akademisyenler ve de vatandaş düşüncelerini her hangi bir baskı ve tehdit altında kalmadan özgürce aktarabilme şansına sahip midir?

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (Reporters Without Borders) '2015 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi' raporunu açıkladı. Ekim 2014'e kadar meydana gelen gelişmelerin değerlendirildiği raporda Türkiye 180 ülke arasında 149. sırada yer almaktaydı. Bu bir önceki yıla göre beş basamak üste çıkma anlamı taşıyordu. Çünkü 2014 yılında 40 gazeteci şartlı da olsa salıverilmişti. Ancak durum gittikçe kötüye gitmeye başladı ve gitmeye devam ediyor.

Bölgemizde olayların ve silahlı çatışmaların tekrar başlaması ile birlikte basın üzerindeki baskıların da arttığına tanıklık etmekteyiz. Gerekçe malum ülkenin birlik ve beraberliğine yönelik eylemler ve tavırlar!

Ragıp Duran bir yazısında şu ifadeleri kullanmaktadır: “Düşünce, ifade, basın özgürlüğü bazılarının sandığı gibi sürekli olarak iktidarı, başkanı, Tanrı’yı övme özgürlüğü kısacası hemfikir olduğumuz kişi, kurum ve fikirleri yüceltmek, onların reklamını yapmak değil. Tam tersine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir kararında (7 Aralık 1976, Handyside/UK) belirtildiği üzere “toplumun geniş bir kesiminde infial yaratsa bile”, hemfikir olmadığımız, hatta kesinkes karşı olduğumuz, “tehlikeli” ya da “zararlı bulduğumuz” tüm düşüncelerin özgürce dolaşabilmesi demek. (Şiddet ve ayrımcılık hariç).”

Basın ve düşünce özgürlüğü anayasanın birçok maddesinde yerine bulmuş durumda.

MADDE 25.– Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.

Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.

 MADDE 26.– Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

(Değişik: 3.10.2001-4709/9 md.) Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.

 Basın hürriyeti

MADDE 28.– Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve malî teminat yatırma şartına bağlanamaz.

 Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.

Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır.

Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar…..

Ancak bütün bu belirlemelere rağmen ülkemizde basın özgürlüğü konusunu sürekli tartışma konusu olmaya devam etmiştir. Bugün bile 30’dan fazla gazeteci cezaevlerinde bulunmaktadır. Muhalif basın olarak belirtilen kesim ise bu konudan epey şikâyetçi. Bu kadar değil elbet. Bir de basın sektörü yasalardaki yasaklama ibarelerine muhatap kılınınca yayınlarına son verilmektedir. Samanyolu Tv ve bağlı grubun Tv ve gazetelerinin kapatılması veya el konulması gibi.

Son olarak da ekranı kararan Televizyonlardan biri IMC oldu. Bu Tv kanalı da “terörü öven yayınlar yaptığı” gerekçesi ile cumhuriyet başsavcılığının isteği ile Türksat’tan yayınlarının durdurulması istendi ve ekranları karartıldı. Konu yargıya taşınacak ama bu durumu ulusal ve uluslar arası arenada izah etmek epey güç olacaktır.

Ülkemizde bu durum böyle sürerse korkarız ki bir süre sonra güçlü olanın sesinden başka ses duymak mümkün olmayacaktır. Böylesi dönemlerde ülkenin başına neler gelebildiğini de tarihten çok iyi biliyoruz. Bu nedenle basının özgürlüğünün aynı zamanda ülkenin özgürlüğü olduğunu bilmek gerekiyor. Bugün güçlü olanlar yarın güçsüz duruma düştüklerinde seslerini duyurabilecekleri basına çok ihtiyaç duyacaklarını unutmamaları gerekiyor. Öyle ya eski başbakanlardan Mesut Yılmazın söylediği gibi;” keser döner sap döner gün gelir hesap döner.” Yarınlarda nelerin olacağını kim bilebilir ki?

Basın özgürlüğü güçlü olanın sesi olmak değil güçsüzün de düşüncesini söyleyebildiğidir.