Basın, çağdaş dünyada erkler ayırımında dördüncü güç olarak tanımlanır. Bir ülkenin demokrasisinin, insan Haklarına olan yaklaşımının, bireylerin haklarına duyulan saygının, vatandaş devlet arasındaki ilişkilerin düzeyinin en belirgin sahalarından birisi de şüphesiz o yerin basınının durumudur.

Bizler; “Basın hürdür sansür edilemez” gerçekliliği ile işe başladık. Basını meslek edindikten sonra baktık ki aslında yazılanlar ile uygulananlar arasında dağlar kadar fark var. İyi güzel de bu dağlar kadar farkı basın yoluyla aktarmak gerekiyor ki işte tam o noktada hür olan ve sansürlenemeyen basının maalesef sansürlendiğini de, hür olmadığını da hissetmeye başladık.

Gerek anayasada gerekse diğer yasalarımızda basının özgür bir şekilde çalışmalarını sürdürmesi yolunda ibarelerin varlığı tartışılmaz. Gelin görün ki bu özgürlükler büyük sermaye sahiplerinin sahip oldukları gazeteler ve dergiler için geçerli. Bu özgürlükler sistemin doğru yaptığını, doğru söylediğini yazıp çizdiğiniz sürece geçerli oluyor. Sistemi ve uygulamaları eleştirmeye kalkıştığınız andan itibaren ne amaçla, ne yaptığınız sorgulanmadan kıskaca alınmanız söz konusudur.

Basın iktidarlara halkın ve yönetilenlerin seslerini duyurmak için de haberler yapar. Sesini duyuramayanların sesidir aynı zamanda. Ama iktidarlar ister yerelde olsun ister genelde bu sese tahammül etmezler.

Herkes, ( ki basta sistemlerin yürütücüleri ve iktidarlar olmak üzere) gelişmeleri basından öğrenmek için çabalar ama aleyhlerine çıkan haberler karşında da güçleri yettikçe basını ezmekten geri durmazlar.

Bir yayın organının başarısı okurlarının ona gösterdikleri duyarlılıkla, sahiplenme ile ölçülür. Eğer bir basın yayın organı habercilikte veya görevini yerine getirmekte başarısız oluyorsa okurlar zaten gerekli tepkiyi o yayını okumamakla gösterirler.

Ülkemizde iktidarcı basının çaldığı telden çalmayan, gittiği yoldan gitmeyen, aynı söylemleri tekrarlamayan ve herkesin sansürlediğini manşetlere taşıyan gazeteler de var. Taraf gazetesi gibi, Azadiya Welat gazetesi gibi. Muhalif basın olarak da adlandırılan ya da özgür basın olarak da adlandırılan bu gazetelerin başına gelenlerin yolunmuş kazın başına gelmediğini söylememize gerek yok her halde.

İktidarın en yetkili ağızları lafı açıldığında Azadiya Welat gazetesini özgürlük simgesi olarak örnek gösteriyordu ama gelin görün ki bu gazete bu günlerde ağır baskılar altında. Gazete Mahkeme kararı ile birer aylık üzerinden iki ay yayınına ara vermek zorunda kaldı. Yetmedi muhabirleri ve dağıtıcıları tehdit edildiler dövüldüler. O da yetmedi çalışanları Portakal ağaçlarına asılarak öldürüldü.

Bu gelenekten gelen basın organlarının bu tür saldırılara alışık olduklarını biliyoruz. Ülke´den başlayıp, özgür gündem ve sayısını ve adlarını hatırlayamadığım sayıda ad değişiklikleri ile yayın hayatlarına devam ettiler. Onlarca çalışanları faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Gazetelerinin merkezi bombalandı. Ama bu gelenekten yayın yapan gazete kararlılıkla yoluna devam etti.

Ülkemizin cezaevlerinde otuzun üzerinde gazeteci yatmaktadır. Bu insanlar kimseyi öldürmediler, ülkeleri yıkmadılar, darbe yapmadılar, devletin gelirlerini midelerine indirmediler,  karın tokluğuna bu memleketin insanlarının olup bitenden haberdar olmalarını kendi dilleri ile ve kendi düşünceleri doğrultusunda aktarmaya çalıştılar.

Belki tepeden bakanlara yerden baktılar, sırma köşklerde yaşayanların yerine çöplerden beslenenlerin yanında yer aldılar, öldürenlerin değil öldürülenlerin sesi olmaya çalıştılar, gerçekler saklı kalmasın herkes bilsin dediler. Belki de bu yüzden öldüler. Basın hürdür sansür edilemez! Kapatılır.