Ülke olarak Van depreminde yaşadığımız travma başlı başına incelenmesi gereken bir konudur. Van depremi aslında hem siyasal olarak hem bürokratik olarak yüzümüze taktığımız maskenin düşmesine vesile oldu. Deprem aslında Van’ı vurduğu kadar bizleri ve sistemimizi de vurdu. Bu sarsıntı ile insanlarımızın can ve mal kayıpları kadar etik değer yitirmesi konusundaki durumumuzu da ortaya çıkardı.
Van depreminden sonra öğrendik ki karton bir çatı altında balon gibi şişirilmiş ve kâğıt üzerinde her şeye hazır ve güçlü bir devlet olduğumuz mantığı ve dayatması yanılmadan ibaretmiş.
Ülke olarak her taraftan gelen güçlü desteğe rağmen güçlü bir organizasyon kurmakta yetersiz durumdayız.
Bununla yetindik mi?
Hayır.
Her olayda olduğu gibi bu olayda da karşı karşıya kaldığımız felaketi siyasallaştırma konusundaki maharetimizden uzaklaşmadık.
Sonuçta olan vatandaşımıza oldu ve şu anda Van’da canlı kalan yurttaşlarımız ne yazık ki karşı karşıya kaldığı durum nedeniyle can çekişmektedir. Bu sıkıntının üzerinden elbette geleceğiz ancak bu durumu görmemiz ve gerekli dersleri çıkarmamız gerekir.
“Deprem riski ortadan kalkmıştır, en güvenli yerler Van ve Erciş’tir” diyenler şu anda ellerine tutuşturulan bu bilgi notlarındaki hata nedeniyle iki büklüm olmuş eziliyorlardır.
Zaten asıl sıkıntımız da bu noktada ortaya çıkmıştır.
Yanlış bilgilendirme,
Eksik bilgilendirme,
Yağcılık yapma,
Kendini başarılı gösterme,
Yandaş olma,
Siyasal ve ekonomik çıkar bekleme gibi nedenlerden dolayı yöneticileri yanlışa sürükleyen anlayışı terk etmediğimiz için bu durumdayız.
Başbakan Bayram otelinin enkazından kırka yakın ceset çıktıktan sonra olay yerine ziyaret ediyor ve bir toplantı yapıyor. Bu toplantıda açık bir şekilde orada bulunan siyaset ve bürokratik temsilcilere kendisine verilen bilginin eksikliğinden yakınıyor.
Bu ne demek?
Bu Başbakanın yanıltıldığının resmi demek.
Bu tespit aslında her şeyi ortaya çıkarıyor. Ancak biz hazır bu durum sıcaklığını koruyorken sayın başbakana bir hatırlatmada daha bulunalım. Deprem konusunda kendisine verilen eksik bilgilerin benzeri yaşamın siyasal ve sosyal alanlarında da kendisine eksik ve yanlış yansıtılıyor.
Sayın Başbakan genel seçimden sonra yaptığı balkon konuşmasında “bu ülkedeki yurttaşların yaşam biçiminin ve güvencesini sağlanması benim namus borcumdur” demişti. Kendisi aynı karalılıkta olabilir ancak bir araştırma yaparsa kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere her tarafın ne kadar siyasallaştığını ve sokak baskısı yaratıldığını bağımsız kaynaklardan öğrenecektir. Artık siyasal iktidarın temsilcilerinin veya yandaşlarını izni olmadan kamu kurumlarında insanların izin bile alamadıklarını öğrenecektir. Dükkân ruhsatı almak ve benzeri durumlar konusundaki sıkıntılar işin cabası.
Sadece sosyal yaşamda değil siyasal yaşamda da Sayın başbakanı çembere alanlar onu yanlış yönlendirmektedirler. Son dönemdeki açıklamaları ve tavırları bunun açık belirtisidir. Kürt sorunu konusunda da aynı hassasiyet kendisini korumaktadır. Bu sorun karşısında da sertlikten yana tavır almaya başlayan sayın başbakan aynen Van depreminde olduğu gibi yanıltılmaktadır.
Bu durumun faturasının ağırlığından söz etmek gerekmiyor. Çünkü bu konuda yapılan hatalar can aldığından dolayı bunun geri dönüşü olmamaktadır. Mal kaybını önlemenin veya telefi etmenin imkanı var ancak can kayıplarının telafisi ne yazık ki yok.
Ankara’daki sıkıntılarını aştığı her halinden belli olan sayın başbakanın artık çemberi yarıp ülkedeki durumu görmesi gerekir. Sayın Başbakan yanıltılmış olabileceği olasılığı karşısında da bir çalışma yapması gerekir.
Başbakanı yanıltanlar yanlış yapıyorlar.
Bu yanılgı ülkenin hem siyasal hem sosyal dengesini yerle bir eden yanıltmalar olabilir. Herkes ve sayın başbakan buna çok dikkat etmelidir.