Zaman bazı olay ve olguları anlamak için en iyi ilaçtır ancak bu zamanı çok iyi kullanmak gerekiyor. Hem olup biteni anlamak için iyi değerlendirmek gerekiyor hem de olumsuzlukları önlemek için zaman mevhumunu iyi kullanmak gerekiyor.
Çünkü yaşadığımız coğrafya öylesine çetrefilli ilişkilere sahip ki kimin elinin kimin cebinde olduğunu anlamak gerçekten güç. Dost görünenlerin aslında düşman düşman görünenlerin aslından dost görünenlerden daha dürüst olduğunu anlamak için zamana bakmak yeterli oluyor bazen.
1980 sürecini iyi takip edenler ülkenin siyasi faktörlerini de hatırlarlar. Özellikle 90”lı yıllarda sözüm ona demokrasi sözcülüğü, sosyalist ilkeler, barış ve kardeşlik, eşitlik ve demokrasi sözcüğüne soyunan isimlerden biri de İşçi partisi Genel Başkanı Doğu perinçek’ti. 2000’e Doğru dergisinde yayınladığı yazılar ve yaptığı röportajlar ile sözüm ona düzen karşıtı olarak kendini kabul ettiren bir simaydı. Hatta bu dergileri okuyanlar bile suçlu gözü ile görülüyordu bu bölgede.
Sonra gel zaman git zaman ortam ve konumlar değişince sayın perinçek’in gerçekleri de ortaya çıkmaya başladı. O zamanlardaki ateşkes görüşmelerinde Suriye’ye gidip Abdullah Öcalan ile poz veren perinçek son kaboni olayları ile ilgili olarak Nevşehirde bir toplantıda konuşma yapmış. Konuşmasının basına yansıyan bir bölümü şöyle; “ İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu PerinçekNevşehir'in Avanos ilçesinde bir otelde partisince düzenlenen bir toplantıda "Türkiye olarak Kürt koridoruna izin veremeyiz. Peşmerge'nin Suriye'ye geçişine izin vermek son derece yanlıştır. Türkiye'nin böyle bir şeye ihtiyacı yoktur. Peşmerge'nin savaşma kabiliyeti yoktur. PKK'da savaşamıyor, çil yavrusu gibi dağıldı. Yoksa onları kırdırmak için mi gönderiyorlar." dedi. Kobaninin düşmesinin birlik beraberlik için iyi olacağını belirten Perinçek, "Kürt koridoru darma duman oldu. Bu TürkiyeIrakİran ve Suriye'nin toprak bütünlüğü açısından çok önemli bir gelişmedir. Onun için Kobani düşerse Türkiye de Kürtler de rahatlar. Birlik ve beraberlik yolunda en önemli adım da atılmış olur." ifadelerini kullandı.”
Bu dilin barışa hizmet eden bir dil olmadığı her halde kabul görün bir görüş olacaktır.
ÖLÜMLÜ MİSİLLEMELER!
23 Ekim günü Kars'ın Kağızman ilçesinde çatışma çıktığı ve bu çatışmada 3 HPG gerillasının yaşamını yitirdiği açıklandı. Bu olaydan sonra 25 günü de Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde yapılan saldırı ile 3 asker yaşamını yitirdi.
Bu olayların birbiri ile bağlantılı olmadığını söylemek mümkün değil. Üçe karşı üç misillemesine benziyor bütün göstergeler. Ama bu tarzın iyi bir tarz olmadığı çözüm sürecinin ruhuna uygun olmadığı bilinmelidir. Sonu ölümle biten hiçbir çatışma ve kavga iyi sonuçlar doğurmuyor çünkü. Bu tür olaylar sürecin ruhuna karşı olanlara da koz vermektedir. Bakın bu olaydan sonra açıklama yapan MHP lideri bahçeli neler söylüyor; “Bugün yüreklerimize yeni bir ateş daha düştü. Kanlı eller bir kez daha ölüm tezgâhını açtı, yeniden kahpe pususunu kurdu. Sözde çözüm sürecinin iki aktöründen birisi olan PKK üç vatan evladına kıydı, üç ananın ciğerini kavurdu. Süreç bozulmasın diyerek duralım mı? Çözüm isimli PKK süreci, analarımızın bağrını delen, Mehmetçiğe, polislere kast eden, masumlara namlu çeviren musibettir, ihanettir. Dökülen kanların, alınan canların, kaybolan umutların sorumlusu olmalıdır. Hani silahlar susuyordu, hani güzel şeyler olacaktı, hani kan duracak, şehadet haberleri alınmayacaktı? Yalan söyleyenler, aldatanlar, kandıranlar, terörün yörüngesine pazarlıkla tutunanlar milli vicdanda nasıl aklanacak, nasıl hesap verecektir? Muhteris ve menfaat düşkünleri açıklayınız, İmralı-Kandil arasında kurulan ölüm oyununa bu milleti ne hakla mahkûm ettiniz?”
Bu durumla ilgili olarak Halkların Demokrasi partisi de bir açıklama yaptı. HDP; "Türkiye'de yeniden çatışmaların yaşanacağı, canlarımızın yitirileceği, evlere ateşin düşeceği bir döneme doğru yaklaşıldığını hissediyoruz. Bu gelişmeler bizim için büyük bir üzüntü ve kaygı konusudur. Türkiye tehlikeli bir ortama doğru sürükleniyor. Sürecin hızlanması için gereken adımlar atılmalı. Yaşamını yitirenlere rahmet, ailelerine başsağlığı ve yakınlarına sabır diliyoruz." ifadelerini kullandı.
Kullanılan dil arasındaki farklılık açık bir şekilde belirgin olmasına rağmen toplumda yaratılmaya çalışılan algıların savaş tamtamcılığı olduğu açıktır.
Bu nedenle savaş isteyenlerin tezgâhına gelinmek istenmiyorsa herkesin ve kesimin sorumluluk ile hareket etmesi gerekiyor. Özellikle siyasilerin kullandıkları dilin barış dili olması gerekiyor. Şunun bilinmesi gerekir ki eğer ölümler çare olsaydı bu ülkede 40 bin yurttaş öldükten sonra bir sonuca varılmış olması gerekiyordu. Ölümler olmasın diye herkesi sorumlu olmaya davet ediyoruz. Ölü sayısındaki eşitlik ne yazık ki daha çok acı anlamına geliyor.