12 Haziran seçimlerinin, Barış sürecini hızlandıracak sürecin başlangıcı olarak birçok insanda umutvari bir beklenti yaratması siyaseten düşünüldüğünde hiç de yanlış bir düşünce tarzı değildi. Türkiye’de AKP iktidarı güçlenmiş bölgemizde de BDP’nin öncülüğünde bir araya gelen Kürt bileşenleri istenen başarıyı elde etmişti. Seçilmişlerin uzlaşması kadar da doğal bir beklenti olamazdı. Beklenen uzlaşı ortamı da barışı getirir diye düşünmüştük.
Ancak seçimlerden önce; “ bize destek verin sorunları çözelim” diyen siyasal partilerin çözümden kaçmak için adata yarıştıklarını gözlemlemek hakikaten üzücü bir manzara sergiliyor.
Sayın Başbakan ve partisi Çıraklık, kalfalık dönemi bitti ustalık dönemi için yetki istiyordu. Ustalık dönemi Türkiye’nin temel sorunlarının çözüldüğü bir dönem olacaktı. 2023 hedefi bile çözüm için ne kadar stratejik düşünüldüğünü ortaya konması için örnek bir tarihti. Hayal meyal ama böyle bir beklenti vardı. Uzlaşıya dayalı yeni bir anayasa, herkesin kendini bulduğu yeni bir anayasa, çözümün meclis olduğu bir sayasal zemin hazırlanacaktı! Kürt sorununda inkâr ve imha süreci bitmiş asimilasyon süreci de bu dönemde bitirilecekti?
Ya BDP cephesi. Oradan da büyük beklentiler vardı. Aday adaylığı sürecinden tutun seçimlerin tamamlanmasına kadar geçen süreçte kimse kendilerine en ufak bir muhalefette bulunmadı. Blok çatısı altına girmeyen siyasal partiler ve düşünceler bile açık ve dikkate değer bir muhalefet yapmadı. Demokratik barış çadırlarına yapılan yönelimlerden kaynaklı sert müdahalelerin yapıldığı ve aynı direngenlikle cevap verildiği dönemler, ardından blok adaylarının YSK tarafından engellenmesi girişimlerine karşı ortaya çıkan tepkiler hep onlara destek olarak geri döndü. BDP yönetimi kendine en uygun adayları kendi kendine seçme özgürlüğü ile seçimlere girdi ve istediği başarıyı da sandıkta gördü. Kürtler Devlete ve iktidara buyurun bu siyasal temsiliyetle oturup sorunu çözün dedi. Yani millet siyasal temsiliyet konusunda sandıkta herkese kendini temsil edecek gücü ve desteği açık, tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde siyasal temsilcilere vererek görevini tamamladı.
Her şey oldu olacak durumdayken birden fırtınalar kopmaya başladı. 14 Temmuz olayları ortaya çıktı. Ve zincirleme bir medya ajitesi ile toplum gerdirilmeye başlandı. Ardından saldırılar, operasyonlar, operasyonlar, saldırılar …
Şimdi gelinen noktaya bakalım; Mevcut durumda Kürtlerin hassasiyetlerinin bulunduğu bütün noktalara topyekûn bir saldırının bulunduğunu belirtmek gerekiyor.
1-Devam eden operasyonlar,
2-Tutuklu milletvekilleri,
3-İmralı ile görüşmelerin kesilmesi ve avukatlarının görüştürülmemesi,
4-Roj TV’nin kapatılması girişimleri,
5-KCK davasının başka bir ile alınması çalışmaları,
6-Ve son olarak Bayramdan sonra gününüzü görürsünüz tehditleri?
Karşı cephe boş mu duracak onlarda durmuyor.
1-      Adam kaçırma ve yol kesme
2-      Şantiye basma iş engelleme
3-      Karakol baskınları
4-      Askeri operasyonlarda çatışmalar
5-      Saldırı operasyonları
6-      Ve son olarak her yönelim cevabını bulacaktır açıklamaları?
Bu manzara önümüze her iki tarafın da silah seçeneklerine geri dönmek gibi bir çaba içerisinde olmak istediklerini gösteriyor.
“Kovana çomağı sokarım, bende seni sokarım” anlayışı. Oysa bu anlayış yıllarca denendi bu ülkede. Bu anlayışın doğurduğu nesiller şimdi yeni nesiller yaratma çağında. Bu yöntemlerin çözüm getirmediğini, yıpratmaktan başka bir sonuca ulaşmadığını, Türkiye’deki son otuz yıllık süreci takip eden herkes biliyor.
Biz Kürt sorunun çözümüne de Türkiye sorunlarının çözümüne de savaşın ve çatışmaların değil barışın ve kardeşliğin çare olabileceğine inanıyoruz. İmha ve inkâr dönemi bitmiştir diyen başbakandan beklediğimiz açıklamalar Ramazandan sonra görürsünüz tehditleri değil Ramazandan sonra çözeriz yaklaşımıdır. Tehditlerin havada uçuştuğu, kurşunların kutsandığı dönemin yöneticileri neden o koltuklarda oturmuyorlar? Neden bu ülkenin insanları biz çözüm merkeziyiz diyen AKP’ye oy veriyor? Her halde tehditler savurup diğerlerine benzesin diye değildir!
Biz bayrama kadar da bayramdan sonra da bu halkı temsil ettiğini söyleyen herkes ve kesimden, bu halkı yönetme gayretinde olan herkes ve kesimden ve ülkeyi idare edenlerden barış ve kardeşlik mesajları bekliyoruz.
Siyaseten çekilen zorluklar ve cevap olamama gibi sıkıntılar nedeniyle barışı yokuşa sürmeyin! Eksiklik ve aksaklıklarınızı silahların arkasına saklamayın. Mertçe sorunu çözün. Çözemiyorsanız, barış savaşmaktan daha zor geliyorsa çıkıp bu millete açık açık söyleyin. Bu millet artık evlat acısı istemiyor. Siyaset diyordunuz alın size imkân. İşi parlamentoda çözün, en azından çözmek için ciddi ve inandırıcı adımlar atın. TV’lerde değil birbirinizle odalarınızda görüşmeyi deneyin! İnat ve gururlarınız el sıkıp sıkmama tavırlarınız insanların ölmelerine neden olmasın. Bu işin vebali sizin boynunuzdadır bilesiniz!