Barışın en büyüğü insanın kendisi ile barışık olmasıdır. Çünkü kendisi ile barışık olmayanın başkası ile barış içinde yaşaması mümkün değildir.

Bugün 1 Eylül Dünya Barış günü. İnsanlık âleminin savaşlardan illallah ettiği ve barışı taçlandırdığı günlerdin biri.

Çünkü bu tarih Hitler rejiminin Polonya’ya saldırarak ikinci dünya savaşanı başlattığı gün. Ve insanlık âlemi bu günün acısını unutmamak ve sonuçlarını tekrar hatırlatmak için bu günü barış günü olarak kabul etmektedir.

İkinci dünya savaşını başlatan nedenlere baktığımızda birinci dünya savaşının paylaşım hesabından hoşnutsuzluk ve milliyetçilik duygularını görmekteyiz. Almanya’da Hitler, İtalya’da Musolini gibi liderler ırk üstünlüğü ve iktidar hırsı ile ittifaklar kurup diğer devletlere saldırınca kıyametin alametleri de ortaya çıkmış oldu.

Üstün Alman ırkını dünyaya hükümdar kılma isteği, dünya hâkimi olma hevesi milyonlarca insanın yaşamına neden oldu. Alman kadınlarının seçilmiş Alman subayları ile yatağa sokulduğu ve üstün bir ırk yaratma projesinin uygulandığı bunun için madalyaların dağıtıldığı bir olgudan bahsediyoruz. Bu kadar da değil bunlar yapılırken öte yandan Yahudiler de soykırıma tabi tutulup öldürülüyordu. Yani bir ırkın yüceltildiği diğer bir ırk veya inancın yok edildiği bir anlayış.

Bu kafatasçı anlayışın dünyaya ve insanlığa bir faturası oldu. Bu faturayı wikipedia’daki rakamlarla izah etmeye çalışalım;

Toplam nüfus 1.991.913.000

Ölen asker sayısı 25.173.700

Ölen sivil sayısı 41.830.600

Ölü Yahudi sayısı 5.754.400

Toplam ölü sayısı 72.758.900

Dünya nüfusunun % 3,71

Bu vahşet tablosunu yaratanlar elbette halen dünyada ortaya koydukları sistemle birlikte lanetlenmeye devam ediliyorlar. Lakin bu onların ortaya çıkarmış olduğu sonucu değiştirmiyor. Dile kolay bu acımasız ve anlamsız savaşta Türkiye nüfusu kadar insan yaşamını kaybetti. Bunlar sadece cana gelenler birde dünya mirasının başına gelenler var. Bu savaşın yaşandığı kentler ve coğrafyalar tahrip olup yerle bir oldu.

Bu yetmedi. Bu savaşın tamamen bitirilmesi için Japonya’ya atom bombalara atıldı. Hiroşima ve Nagasakiye atılan bombalar o kadar yok ediciydi ki halen o topraklarda bitkiler yeşeremiyor. Yani orada o bombalarla birlikte yaşam da yok oldu.

İnsanlık bütün bu bedelleri iktidar hırsı, egemenlik, koltuk, yetki ve makam hırsı nedeniyle ödemek zorunda kaldı.

Bu örnekten yola çıkarak savaşın kötü olduğunu barışın insanlık için çıkar yol olduğunu tekrar hatırlatmak istiyoruz. Biz bir insanın ölmesini eğer insanlığın ölmesi olarak algılayan bir toplumun bireyleri isek insanların ölmesine de seyirci kalmamak durumundayız.

Ülkemizde de büyük bir sorun yaşanmaktadır. Etnik yapıdan kaynaklanan, demokratik özgürlüklerin tam olarak uygulanmamasından dolayı sürüncemede olan, bu kaos ve sürüncemenin silahların zoru ile çözümlenmeye çalışıldığı politikaların uygulandığı bir süreç yaşıyoruz. Bu meselenin silah zoru ile sağlıklı bir çözümü kavuşmayacağı görülüyor. Lakin bu görüleni bizden çok liderlerin görüp ona göre karar vermeleri gerekiyor. Ülke sorunları liderlerin kişisel hırs ve heveslerine bırakılamayacak kadar önemlidir. Bu hırslar ve çıkışlarla sorunların çözümlenmediğini aksine büyüyerek diğer nesillere miras kaldığını biliyoruz.

Kürt sorunu olarak nitelendirdiğimiz sorunun çözümüne 30 yılı aşkın süren savaş ortamına rağmen en fazla yaklaştığımız dönem bu dönem olmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisinin uyguladığı çözüm süreci ve görüşmeler yolu ile sorunu çözme yaklaşımı olumlu olarak algılanan bir yaklaşım tarzıydı. Bu nedenle Bu siyasal parti Kürtlerden büyük destek almıştır. Çıraklık ve kalfalık dönemlerinde uygulanan politikalarda epey yol kat edilmişken son dönemde ortaya çıkan başkanlık tartışmaları ve kişisel hırsların önplana çıkarılması ile sekteye uğradı. Ülkede susan silahlar tekrar patlamaya başladı. 7 Hazirandan bu yana her gün ölüm haberleri almaktayız. Her gün bir polis, bir asker, bir PKK militanı, bir sivil veya bir çocuğun ölüm haberini alıyoruz.20 Temmuzdan bu yana bu ülkenin toprağa verdiği insan sayısı yüzü geçti. Bir karanlık el işin içine girdi ve ortalığı darmadağın etti. Liderlerin bu manzara karşısında yan yana gelip çözümü hızlandırmaya çabalamaları gerekirken tam tersi bir istikamette ilerliyor olmaları da işin acı tarafı.

Kürt sorununun silahlı mücadele yolu ile çözümü veya Kürt sorununun silahlı baskı ile yok edilmeye çalışılması sürecinde onbinlerce insanımız yaşamını yitirdi. Milyarlarca dolarlık maddi kaybımız oldu. Demokrasimiz gelişmedi ve çocuklarımıza özgür bir gelecek vaat edemiyoruz. Silahların sustuğu kısa bir zaman aralığında bile ülke potansiyelinin ne kadar güçlü olduğunu ve kalkınmanın rahatlıkla gerçekleştirilebilineceğine şahitlik yaptık. Hal bu iken çözüm sürecinin ortadan kaldırılmasını anlamlandırmak mümkün değil. Kürt sorunu artık bir Türk-Kürt kavgası ile bitmeyecek kadar büyüyen bir hal aldı ve uluslar arası bir pozisyona sahip. Bu nedenle bizim yapmamız gereken bu meseleyi olumluya çevirip ülke kalkınması için bir zemine oturtmaktır. Bu dönemde kavgaya, savaşa değil barışa ve çözüme odaklanan ülke kazanacaktır.

Bu nedenle bu günün vesilesi ile bu ateşi söndürme gücüne sahip olan liderlerin açıklama yapmalarına ve halka ulaşmalarına olanak tanınmasını diliyoruz. Alevlenin bu ateşi söndürme gücüne sahip olan kişi İmralı’da bulunuyor. Devlet lider hırsından kurtulup aklın yolunu seçmeli ve bu ateşin söndürülmesi için elindeki imkânları kullanmalıdır. Bu günün bize barış getirmesi dileğiyle…