Bir ülkenin hükümet üyesi yani bakanı kendi ülkesindeki bütün bireylerin temsilcisi olması hasebiyle aynı zamanda bütünlüğün ve birlikteliğin de temsilcisidir. Konuşması, hareketleri, oturup kalkması, hitap şekli, bakışı, olaylar karşısında yorumla gücü, kamuoyuna ikna yeteneği gibi bir sürü meziyeti kendisinde barındırması gerekir. Daha da önemlisi bir kişiyi bakan yapan yetkilinin atadığı kişinin atandığı makama uygun birisi olup olmadığını tartıp ataması gerekir.
Konu Türkiye Cumhuriyetinin içişleri bakanı. Sayın bakan son günlerde yaptığı açıklamalar ile belki ülkenin belirli bir kesiminin övgüsüne mazhar olmuş olabilir ancak önemli bir kesim tarafından da söylemleri nedeniyle eleştirilmiştir.
Demokrasiden söz edilen bir sistem içerisinde sayın bakanın bakış açısı ile olayları yorumlamak mümkün değildir. Sayın bakan kendisi gibi düşünmeyen bütün kesimleri kendince “terörize”ederek suçlamış ve hedef göstermiştir. Bu eleştiriden ne ressamı, ne fotoğrafçısı, ne yazarı, ne çizeri, ne aydını kurtulabilmiştir. Herkes kötü, herkes vatan düşmanı sadece kendileri ülkenin koruyucu meleği. Böyle bir anlayışın ülkeye yarar getirmeyeceği, toplumsal uzlaşıya katkı sunmayacağı ve bakanlık makamı gibi kucaklayıcı olan bir makamın temsiliyeti konusunda kuşkular doğuracağı beklentisi çok da yanıltıcı olmadı.
Üstelik bu açıklamalar bir defaya mahsus dil sürçmesinden ibaret değil. Sayın bakan kaç kezdir aynı tarzda açıklamalar yapmaktadır. Bu işin bu şekilde yürüyemeyeceği görülüyor gibi. Zaten tepkiler de çığ gibi. Bu tepkilerden birisi de EDP den geldi. Eşitlik ve Demokrasi partisi Genel Başkanı Ferdan Ergut yaptığı basın açıklamasında şunları belirtmektedir;”Bu İçişleri Bakanı’yla Nereye Kadar?
BDP’nin kapatılması için iktidarın sıkı bir çalışma içerisinde olduğu yönünde bir kanaat toplumda giderek yerleşmeye başladı.
 
Evlere şenlik İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in inanılmaz ve insanın tüylerini diken diken eden o fecaat konuşması ve Başbakan’ın eski bir danışmanının müstear isimle yazdığı yazıda ifade edilenler bir tesadüf olamaz. Türkiye’nin geçmişte gördüğü zehir hafiye içişleri bakanlarını bile aratır hale gelen bu İç İşleri Bakanı ile geçirilen her bir gün Türkiye’nin kaybıdır.
 
Aynı anda Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ise yeni bir demokratik açılım paketinden söz etti ve topluma umut dağıttı.
 
 
Ortada şizofrenik bir durum var!
 
Hükümetin uygulanmak istediği eğer  “havuç ve sopa” politikası ise, Kürt Sorunu’nda bu yürümez; o günler geride kaldı. Değilse, bu tuhaf duruma bir son verilmesi gerekir.
 
 
Demokratik açılım konusuna gelince, Terörle Mücadele Kanunu gibi bir hukuksal kamburdan bu ülkeyi kurtarmayı öngörmeyen bir paketin Kürt Sorunu’nun demokratik ve barışçı çözümüne, yeni bir anayasa yapma iklimine hiçbir katkısı olmaz. KCK davalarından tutuklananlar mevcut TMK maddelerinden yargılandıkları takdirde, binlerce insanın alacağı haksız mahkumiyetler sonucunda BDP aslında fiilen kapatılmış olacaktır.
 
Demokratik, katılımcı, temel sorunları çözmeyi hedefleyen “yeni bir anayasa yapılması için her şeyi yapacağız” diyerek yola çıkanların, Anayasanın yapılması sürecindeki belli başlı öznelerden Kürtlerin siyasal temsilcisi olan BDP’nin kapatılması yönünde atacakları her adım sadece AKP’yi değil, bütün bir Türkiye toplumunu da uçuruma sürükleyecektir.”
Bize göre sayın başbakan kabine üyelerinin yaptıkları açıklamalarda ve konuşmalarda nasıl davranılması gerektiği konusunda bir uyarı yapması gerekmektedir. Bu uyarıyı dikkate almayan bakanların da gözden geçirilmesi faydalı işlerden birisi olacaktır.