Cumartesiden devam

Cumartesi günkü yazımda başlayan av mevsimi/ av sezonu ile dilsiz ve savunmasız hayvanlar konusunda bir değerlendirme yapmıştım. Bu yazımda da hayvanların hak ve hukukları üzerinde duruyorum.

Tabi hayvanların hak ve hukuklarından söz ettiğimde, beni yakından tanımayan, çalışmalarım hakkında bilgi sahibi olmayan bazılarının ‘insan hakları yerine hayvan hakları’ ile ilgili yazılarıma yönelik eleştirilerinin kaçınılmaz olacağını söylemeye gerek yok…

İnsan Hakları Haftasını geride bıraktık. Geçen haftada insan hakları ile ilgili özel yazılarım olmuştu.

Hiçbir çıkar ve menfaat olmaksızın insan hakları için yıllardır mücadele veren bir gönüllüyüm…

İnancım ve inandığım insani değerler doğrultusunda insan haklarına duyarlı olmaya inşallah devam edeceğim gibi, hayvanların hak ve hukuklarını savunmayı da görev bildiğimi bir kere daha ifade etmek istiyorum.

HAYVANLARIN NESİLLERİ TÜKENİYOR…

Evet, hayvanların da hak ve hukukları var. Ve ben bir insan olarak avcıların günde 2 Keklik ve bir tavşan vurma/avlama hakkını, limitini kabul etmiyorum.

Kim bu kuralları, kim bu limitleri koyuyor?

Dün ifade ettiğim gibi, et ihtiyacını temin için değil, sırf zevk için hayvan öldürülmesini ve bunun bir limitinin olmasını kabul etmiyorum…

Bunu denetleyen kim?

Doğa Koruma ve Milli Parklar şubesinin kaç elemanı var ve bunların çalışma, izleme yöntemleri nedir?

Niye haftanın dört gününde hayvanları öldürme izni, ruhsatı var? Bunun gerekçesi nedir?

Hafta sonlarında bu kuruluşun görevlileri izleme yapıyor, alanda bulunuyorlar mı? Kendilerine hafta sonları için fazla mesai ödeniyor mu? Bu konuda lütfen bilgi verilsin.

Bakınız, yöremizde hayvanların nesli tehlikede, örneğin yıllardır keklik kalmadı…

Mereto Dağına tırmanıp, zirve yapmamızın üzerinden 11 yıl geçti. 11 yıl önce Mereto dağına 8 saatlik zorlu tırmanış ve iniş sırasında bir tek keklikle karşılaşmamış, seslerini de duymamıştık. Çok sayıda çevreci ve gazeteci dostum bunun şahididir…

Ki Mereto Dağı ve çevresi bir zamanlar kekliklerden geçilmiyordu…

Dört yıl önce Sason ve Kozluk arasındaki Helkis ve Pıhane dağlarındaki Ters Laleleri görüntülemek ve korunmalarını sağlamak amacıyla aynı gün 12 saatlik bir zirve ve iniş yaptım. Sadece bir keklikle karşılaştık…

Halbuki söz konusu dağların dışında, her iki ilçemizin kırsalında, 30 yıl önce her 50 metrede bir, çok sayıda keklik önünden aniden uçardı…

Şimdi Mava dağında şu hayvan kalmış, yok limit şöyle imiş, falan filan. Yahu neyin limiti, vicdanınızın sesini dinleyiniz…

Vallahi keyif için, zevk için avlananlar, hayvan öldürenler büyük vebal altındadırlar. Cenabı Allah, bazı hayvanları zevk için öldürmenizi helal etmiş değildir…

Bazıları etleri helal olan hayvanlardan söz edip, öldürülmelerini normal karşılıyor. Bunun dini dayanağı yoktur…

Zevk için değil, yaşamak için zaruri et ihtiyacınızı karşılamak için avlanma yerine zevk için öldürmeye cevaz yoktur ve olamaz.

Bediuzzaman, sineklerin öldürülmelerine bile karşı çıkmıştır. Yaban hayvanlarının korunması ve pek çok hayvan ile ilgili nasihatlerine yönelik sayfalar dolusu bilgi sunabilirim.

HAYVANLAR DA BİZİM GİBİ BİR ÜMMETTİRLER…

Evet, Bediuzzaman’dan söz etmişken, dini açıdan meseleye bakalım: “Kur’ani Kerimin hayvanlarla ilgili dikkat çekici bir ifadesi, hayvanların da ümmet oluşlarıdır. İslami gelenek ve literatürde özel ve önemli bir kavram olan ümmetin hayvanlar için de kullanılması gerçekten dikkat çekicidir: ‘Hem yerde hareket eden hiç bir canlı, kanatlarıyla uçan hiç bir kuş türü yoktur ki sizin gibi birer ümmet (toplum) teşkil etmesinler. Biz o kitapta hiçbir şeyi ihmal etmedik. Sonra hepsi Rab’lerinin huzuruna sevk edilip toplanacaklardır.’ (Enam, 6/38)

Ayet, dikkatlerimizi hayvanlar alemine çekmekte, onların da insanlar gibi sınıf sınıf olduğunu söylemekte, yürüyen ve sürünen hayvanlardan her türün bir ümmet; kuşların bir ümmet, insanların bir ümmet olduğuna işaret etmektedir. Bu ayette ‘dâbbe’ türünden olan ne var ise, balıklar, karıncalar, inek, at gibi kımıldayan, hareket eden türden canlı olan ne varsa hepsinin ümmetler oldukları bildiriliyor. Öyleyse ayetin ifadesiyle ‘sizin gibi’ yani insanlar gibi ‘ümmetlerdir.’”

https://sorularlaislamiyet.com/blog/hayvan-deyip-gecmeyin

Dini açıdan bazı yanlış bilgiler olsa bile, genel olarak hayvanların hak ve hukukları korunmuştur. Hayvan Hakları Bildirgesi’nin dışında, dinimizin de onların hak ve hukuklarını korumaya, örneğin ağır yüke bile onay vermemeye yönelik hükümleri açıktır. Ki Kur’ani Kerim açıkça, hayvanları da bizler gibi bir ümmet olarak ifade etmiştir.

Evet, bir insan hakları aktivisti olduğum gibi, bir çevreci olarak hayvan haklarının da savunucusuyum…

Hangi tür hayvanı olursa olsun, zevk için öldürenlerin günah işlediklerine inanıyor ve onların ıslah olmalarını, yanlışlarından dönmelerini diliyorum. Hayvanları zevk için öldüren insanlar gerçeğini düşünürken üzüntüden kahroluyorum…

Hayvan haklarını savunuyorum, çünkü insanlık ailesi için bunun bir erdem olduğuna inanıyorum. Prof. Dr. Sayın Orhan Kural; “Geceleri gözünüzü kapatınca ‘huzur içinde’ uyumanız ve bu dünyayı gelecek nesillere ulaştırmanız için şahsen yapabilecekleriniz var. Bu bir toplumsal sorumluluktur. ‘Zaman’ herkese eşit dağıtılmıştır, lütfen bu kıymetli kavramı gelecek ‘nesiller’ adına doğru değerlendirelim” diyordu. İsrafa, modaya, magazine, uyuşturma amacı güdülen spora, zevk ve eğlence için aşırı vakit öldürmeye karşı olan Sayın Kural gibi bilim insanlarını da dinlemek zorundayız. Böyle bilim insanlarını dinlemediğimiz için dünyamız gittikçe yaşanmaz hale geliyor.

Sonuç olarak av mevsimi, av sezonu kavramlarını ret ediyor, herkesi vicdanının sesini dinlemeye ve dilsiz ve savunmasız hayvanların hak ve hukuklarına saygıya davet ediyorum.