15 Mart tarihinden başlayarak gelişen süreçle ilgili bir analiz yapmamız gerektiği düşüncesindeyiz. Bu analizi gerçekleştirirken yapılanların değişik cephelerden algılanışı ve doğruluğunu da irdelemek gerekir.
Bu dönemde gerçekleşen eylem ve etkinlikler ile müdahalelerde sabrın sınırlarının zorlandığını, inatlaşmanın ve uzlaşmaya kapalılık özelliği göstermenin hat safhada olduğunu belirtmek gerekmektedir.
Güvenlik görevlilerinin bu süreçte yaşanan etkinliklere müdahalede zaman zaman geri çekilme manevralarına rağmen orantısız güç kullanımında bulunduğunu da tespit ve kabul etmek bir gerekliliktir.
Bu süreçte yaşanan olaylarda bazı işyerleri ve bankaların atm’leri zarar görmüştür. Ancak diğer zamanlardan farklı olarak bu tür saldırıların olmaması için parti yetkilileri, yöneticilerin ve vekillerin gayret gösterdiklerini belirtmek gerekir.
Olaylardan sonra parti yöneticilerinin işyerlerini ziyaret ederek olanlardan dolayı geçmiş olsun dileğine bulunmaları da bunun göstergesi olarak sunulabilir.
Bu olaylarda yaklaşık olarak 200’ün üzerinde hemşerimiz gözaltına alınmış ve basına yansıdığı kadarıyla en az 86 kişi tutuklanmıştır. Tutuklama furyası devam etmektedir. Olaylarda meydana gelen yaralanma sayısı ise çok fazladır. Kentte eylem alanında bulunupta bir tarafından zedelenmemiş vatandaş bulmak mümkün değildir.
Bu yaralamalardan birisinin ötekilere oranla çok farklı özellik teşkil ettiğini vurgulamak lazım. Bu da Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata’nın bacağından gaz bombası ile vurulmasıdır. Denilebilir ki milletin vurulduğu yerde vekilin de vurulmasını neden yadırgıyorsunuz? Ancak mesele o kadar basit değildir. Akat, açık hedef durumunda vurulmuştur. Yani ayağından vurulduğunda yanında vatandaşlar bulunmamaktadır. Polise yönelik seslenişte bulunmakta ve yan tarafında sadece iki üç kişilik bir grup bulunmaktadır. Dönerken vurulmaktadır ki bu da bu vurmanın tesadüfî olma olasılığını düşürmektedir. Akat’ın doktor raporları kangren olabilme olasılığını göstermektedir. Dileriz sağlığına kavuşur ve böyle bir risk ortadan kalkar ancak ne ilginçtir ki bu konuda henüz basına yansıyan bir soruşturma sonucu bulunmamaktadır.
Bu süreçteki ilginç bir vaka ise Demokratik çözüm çadırı tertip komitesine kaçak elektrik kullanımından dolayı açılan soruşturma ve verilen para cezasıdır. Komite üyelerine 1250 TL para cezası kesilmiştir. Üstelik tertip komitesi elektirik sağlanması konusunda yetkili kuruma yazılı başvuruda bulunduğu ve gerekli evrakların tamamlanması için girişim devam ettiği halde. Yapılan her baskın veya arama sırasında kaçak elektrik ile ilgili bir inceleme alışkanlığı uzun bir süredir sürdürülüyor ki bu durum gözden geçirilmelidir. Kaçak elektrik operasyonlarının tam gaz sürdüğü dönemde bu operasyonlar birden bıçakla kesilirken(?) çadırdaki bu yaklaşıma nasıl bakılması gerektiğine de takdire bırakmak gerekiyor.
Kaçak elektrik kullanımı elbette savunulmaz ancak çadır gibi adı üstünde seyyar olarak kurulan bir yer için abonelik yapmanın da mümkün olma olasılığının düşük olduğu bir durumda kaçak elektrikten dolayı dava açmanın hangi yaklaşım mantığını yansıttığını da algılamakta güçlük yaratmadığını belirtmek gerekir.
Sonuç olarak son dönem eylemliliklerinde ve müdahale tarzında sertlikler yaşanmıştır ve bu olumsuz bir durumun ifadesidir. Eylemliliklerde şiddet unsurundan uzak durulması temel prensip olarak kabul edilmelidir. Müdahale mantığının da değişmesi gerektiği açıkça görülmektedir.
İki kişinin bir araya geldiği her etkinlikte etrafı polisle doldurmanın sağlıklı bir yaklaşım olmadığı görülmelidir. Önümüzdeki seçimlerin siyasal partiler arasında gerekleştiğini unutmamalıyız. Bu seçime polis ile bağımsız adaylar değil, bağımsız adaylarla diğer partiler gireceklerdir. Bu nedenle polisin olması gereken konumda tutulması lazım. İktidar polis gücünü kamu güvenliği gerekçesi ile ortaya sürüp kendine kalkan yapmayı bırakmalıdır. Buna sayın bakanın polis ordusu eşliğinde seçim çalışması yürütmesi de dâhildir.