Ortadoğu her geçen gün cadı kazanı gibi kaynayıp savaş alanına dönüşürken Müslüman dünyasında da Sünni- Şii çatışması tekrardan alevlenmeye başladı. Bugüne kadar içten içe yanan bu alev Yemendeki savaştan sonra artık su yüzüne çıkmış bulunmaktadır.
Tarihte bu savaşın başrollünde bulunan iki devlet vardı. İran ve Osmanlılar biri Sünnileri diğeri Şiileri temsil ediyordu. Şimdi ise İran konumunu korurken Sünni dünyası Araplar ve Türkiye temelli ikili bir himaye ile yürüyor.
Ancak Yemen koalisyonundaki duruma bakıldığında Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap ülkelerinin Türkiyenin yardımına ihtiyaç duymadan saldırı başlatmaları ve Türkiyenin sadece desteğini belirten bir ülke durumuna düşmesi bizleri yeni düşüncelere yöneltmelidir!
YEMENDE NELER OLUYOR
Yemende neler olduğunu anlamak için bu ülke hakkında biraz bilgi sahibi olmak gerekiyor.26 milyonluk bir nüfusa sahip olan Yemende nüfusun %65’ini Sünniler %35’ini ise Şiiler oluşturmaktadır.
Arap Baharı’ndan yakından etkilenen ülkelerden birisi de Yemen oldu. Körfez İşbirliği
Konseyi’nin arabuluculuğunda iktidar ile ‘muhalif ’ hareketler arasında yapılan müzakereler sonucunda 1978’den beri Yemen’i yöneten Ali Abdullah Salih, Kasım 2011’de yetkilerini yardımcısı A. Mansur Hadi’ye devretti. Hadi, Şubat 2012’de tek aday olarak girdiği seçimlerde yeni cumhurbaşkanı oldu. Mart 2012’de temel sorunların çözümü amacıyla bütün siyasi partilerin katıldığı “Ulusal Diyalog Konferansı” başladı. Şiddet fazla tırmanmadan müzakere yoluyla sağlanan bu geçiş, birçok çevrede memnuniyetle karşılandı. Hatta Suriye’de soruna çözüm için önerilen yöntemlerden birisi “Yemen Modeli” idi. Fakat isyancı Husi aşiretinin liderliğindeki silahlı Ensarullah Hareketi 21 Eylül 2014'de başkent San’a'yı kuşatarak 4 gün süren çatışmaların ardından şehirde kontrolü ele geçirdiler.  22.01.2015'te Cumhurbaşkanı Hadi ve Başbakan Halid Mahfuz Bahhah istifa etti. 06.02.2015 de parlamentoyu feshederek, ülkeyi yönetmek üzere geçici bir başkanlık konseyi kuracaklarını bildiren Husiler, oluşturacakları konseyin Sünniler’in çoğunlukta olduğu Yemen’i iki yıl yöneteceğini bildirdiler.
Bu olup bitenlerden sonra Cumhurbaşkanı Hadi Arap ülkelerinden silahlı müdahale talebinde bulundu ve Suudi Arabistan öncülüğünde 10 Arap ülkesi Yemen’in başkenti San’a ya havadan saldırı başlatırken 150 bin kişilik kara ordusu ile de Yemene müdahale başladı.
Bu saldırıyı ABD desteklediğini belirtirken İran saldırıların derhal durdurulmasını talep etti.
KİM KİMDİR?
Husiler Kuzey Yemen'de etkin Zeydi Şii Müslüman bir gruptur. 2004 yılından beri Yemen
Hükümetine karşı bir başkaldırı içerisindedirler. Ensârullah (Allah’ın Yardımcılar) veya Eş-Şebâbü’l-Mü’min (İnançlıGençler) adında iki silahlı grubu bulunmaktadır. Sa’da, Amran,San’a ve ibb kentlerini kontrol etmektedirler.
Zeydilik, Yemen'de ortaya çıkmış, Şiiliğin en eski koludur. Yemen nüfusunun önemli bir bölümünü  Zeydi Şiiler oluşturmaktadır. Hz. Osman dışında diğer üç Halife’nin halifeliğinin kabul eden Zeydilik, imamet makamının da yalnızca Ehl-i Beyt’ten kişilere ait olduğuna inanmaktadır. Zamar kentini kontrol etmektedirler.
Arap Yarımadası El Kaidesi (Tanzimü’l-Kaide fi Cezireti’l-Arab): 2009 yılında Yemen el Kaidesi ile Suudi Arabistan el Kaidesi'nin birleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Yemen hükümetini yıkmayı ve bölgedeki ABD etkisini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Ülkedeki karışıklıklardan istifade eden Ensârü’ş-Şeria 2011’de Güney Yemen’de Ebyen bölgesini ele geçirerek kısa süreliğine de olsa emirliğini dahi ilan etmiştir. El Beyda, Hadramevt kentlerini kontrol etmektedirler.
Sünniler Marib ve diğer kentleri kontrol etmekteydiler.
Yemen, Suudi Arabistan ve ABD, yıllardır İran’ın isyancı Husilere silah desteği verdiğini iddia etmektedir. Bu çerçevede değişik zamanlarda Kızıldeniz’de durdurulan bazı gemilerde İran’ın Husiler için sevk ettiği silahların bulunduğu iddia edilmiştir. Silah sevkiyatlarının yanı sıra İran Devrim Muhafızları’nın Husi milislerini eğittiği ve isyancılara finansal destek sağladığı iddiaları da ortaya atılmıştır. Fakat hem İran yönetimi hem de Husiler bu iddiaları reddetmiştir. Bu red etmelere rağmen son gelişmelerden sonra ortaya çıkan tablo İran’ın bu iddialarının yerinde olmadığını göstermektedir.
TÜRKİYENİN KONUMU
Bu durumda Türkiyenin izleyeceği Ortadoğu politikasında çok hassas davranması gerektiği açıktır. Çünkü Arap ülkeleri Türkiye öncülüğünü ve yönlendirmesini kabul etmediklerini son saldırılarında ortaya koymuş durumdadırlar. Üstelik Türkiye İran ile komşu ve ilişkileri olan bir ülkedir. Mezhepçilik üzerine yapılacak bir taraftarlığın ülkemize büyük kayıplar ve tehlikeler getirmeye gebedir. Böylesi bir durumda tıpkı ikinci dünya savaşında olduğu gibi tarafsız kalmak ve gelişmeleri yakından takip etmek en iyi seçenek gibi görünüyor. Çünkü eğer Türkiye bu işlere burnunu sokarsa korkarız ki burunsuz kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir.