Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 65. Hükümeti Başbakan Binali Yıldırım tarafından kuruldu ve cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından onaylandı. Kabinenin oluşturulması görüşmeleri gece 01.00 civarında Cumhurbaşkanlığı makamının bulunduğu Beştepede yapıldı. Yaklaşık iki saat süren görüşmeden sonra büyük olasılıkla kesinleştirilen liste saat:10.30 da cumhurbaşkanına sunuldu ve 24 Mayıs 2016 tarihi itibariyle de onaylandı.

Gerek 22 Mayısta yapılan AKP olağanüstü kongresinde gerekse hükümetin belirlenmesinden sonra yapılan AKP grup toplantısında konuşan Başbakan Binali yıldırım öncelikli görevlerinin cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlılık olduğunu ve onun konumunun yasal hale getirilmesi olduğunun altını çizen açıklamalarda bulundu.

Her ne kadar anayasadaki cumhurbaşkanının tarafsızlığı maddesi açıkça bu durumu red eden bir tablo yaratmaktaysa da öyle görünüyor ki AKP ve Cumhurbaşkanı kendilerini anayasaya uydurma yerine Anayasayı kendilerine uydurma konusunda kararlıdırlar.

Başbakan, Cumhurbaşkanının halka karşı sorumluluklarının bulunduğunu ve bu nedenle de olup bitenlere kayıtsız kalamayacağını beyan etti. Bu elbette doğru bir belirlemedir. Devletin başı olması nedeniyle ülke sorunlarına duyarlı olmak bir zorunluluk.

 Lakin bir başka sorumluluk da ülkenin başta Anayasasına uygun hareket etmekten geçmez mi? Yasalar “seçildikten sonra partisi ile ilişiği kesilir” dediği halde bu durumu açık bir şekilde sürdürmek mantıklı bir yöntem olarak kabul görür mü? Bu durum epey tartışılacak gibi görünüyor lakin hükümetin başında bulunan başbakanın söylemi yeni yaklaşımı da içeriyor. Grup toplantısında konuşan Başbakan Binali Yıldırım:” Artık Cumhurbaşkanımızın milletiyle ilişkisindeki fiili durumunun anayasa uygun hale getirmek biz AK Parti grubunun en önemli işidir, boynunu borcudur. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecek meselesidir. Türkiye bu anayasayla 2023 hedeflerine gidemez. Bu elbise bu bedene dar geliyor. Başkanlık sistemi dahil, yeni anayasayı gerçekleştirmek için gerekli çalışmaları hemen başlatacağız. Gelin, Türkiye’nin, milletin beklentisi olan, sizlerin de vaadi olan yeni anayasayı hep birlikte yapalım. Bu şerefe, bu onura ortak olun. İpe un sererseniz, biz ne yapacağımızı biliyoruz. Zihnimiz berrak, yolumuz aydınlık. Gereğini de yapacağız. “ Buradan da anlaşıldığı gibi hükümetin önceliğinde cumhurbaşkanının taleplerinin gerçekleştirilmesi bulunacak. Bu durum da şöyle ifade edildi; “Sayın Cumhurbaşkanım, buradan AK Parti grubu olarak diyoruz ki, yolun yolumuzdur, davan davamızdır, sevdan sevdamızdır. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle, gelecekte de böyle olmaya devam edecek. Şimdi diyorlar ki, 'Cumhurbaşkanı memleket meselelerine karışıyor. Eskiler gibi otursun orada, merasimlere gitsin, protokol işlerini yapsın, temsili olsun.' 21 milyon vatandaşın oyunu alan bir Cumhurbaşkanı ne yapacak? Millete karşı sorumluluğu var. Ben 'Sorumsuzum' diyemez. Siyasi sorumluluğu var, Cumhurbaşkanımız da bu sorumluluğunu yapıyor. Barış için, kardeşlik için, her türlü inisiyatifi kullanıyor, bundan sonra da kullanmaya devam edecek.”

Başbakanın yaptığı konuşmanın önemli bir başlığı da “Türkiye Cumhuriyeti; demokratik, laik, hukuk devletidir. Buna yürekten inanıyoruz. Bu konuda hiçbirimizin kafasında bir tereddüt yok. Vesayet anayasası ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır” belirlemesi oldu. Bu nokta önemli çünkü meclis başkanının açıklamaları laiklik konusunda tereddütler yaratmıştı.

Peki, hükümet bölgemizde sürmekte olan çatışmalar ve operasyonlar konusunda nasıl bir tavır içerisine girecek?

Yeni bir çözüm paketi mümkün olacak mı?

Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözümü konusunda bir çalışma olacak mı?

Başbakanın konuşmasında bu konu ile ilgili bölümü şöyle; “Buradan bir kez daha ilan ediyorum. Milletim rahat olsun. Türkiye'yi bu terör belasından mutlaka kurtaracağız. Şimdi bana soruyorlar. 'Bu operasyonlar ne zaman bitecek?' Cevap çok kısa ve net. Kanlı terör örgütü sivillerimize karşı, silahlı saldırıları tamamen sonlandırıncaya kadar devam edecek. İki, kanlı terör örgütü güvenlik güçlerimize silahlı saldırısını durduruncaya kadar devam edecek. Üç mutlak suretle vatandaşımızın can ve mal güvenliği sağlanıncaya kadar devam edecek. Silahların yok olup kaldırılmasına kadar devam edecek. Özellikle bölgede yaşayan vatandaşlarıma sesleniyorum. PKK'nın sizin gibi derdi sorunu yok. O bölgedeki sorun PKK ve terör örgütüdür. Bu sorunu aramızdan çıkarmaya ahdettik, yemin ettik."

Bu açıklama Dolmabahçe açıklamasından sonra Cumhurbaşkanı tarafından ortaya konan tavırdan farklı bir tavır içermiyor. Bu da çatışmalı ortamın bir süre daha devam edeceğini göstermektedir. Çünkü ülke içindeki ve dışındaki konjektörel durum açıklamada belirlenen kriterlerin kısa zamanda gerçekleştirilmesine pek imkân tanıyacak gibi görünmüyor. Irak, Suriye, İran, Rusya ve koalisyon güçlerinin bölgedeki durumları değerlendirildiğinde meselenin bu bakış açısı ile sağlıklı bir sonuca ulaşmasını beklemek uzak bir ihtimal olarak karşımızda duruyor. Üstelik açıklamadan anlaşılan sorunun bitiminin PKK’nin askeri olarak bitirilmesi olarak görülüyor. Yani sorun güvenlik sorunu olarak ele alınacak. Bu da çözümün uzaması sorunların daha da artması demek.

Özetle Binalı Yıldırım hükümeti Yıldırım Akbulut hükümetinin de bir adım ilerisinde bulunuyor. Türkiye ikinci kez başkanı cumhurbaşkanı olan bir hükümetle yoluna devam edecek.”Binalı Yıldırım Akbulut “ hükümetlerinin benzerliklerinin boyutunu da önümüzdeki günlerde görme imkânımız olacak. 65. Hükümetin ülkemize huzur getirmesini diliyoruz.