2010 yılını da geride bırakarak yaşamaya devam ediyoruz.
Her yıl olduğu gibi bu yılda yaşamımızda belirgin izler bıraktı.
Başımızı yastığımıza koyup düşündüğümüzde bu yıl da istediğimiz, düşlediğimiz bir yılı yaşama geçiremediğimize tanık olduk.
Kuşkucu ve ürkek bir yönetim zihniyetinin egemenleştirildiği ülkemizde, toplumsal barışı yakalayamamanın dertlerini yaşıyoruz. Bu yıl içerisinde yaşanan tartışmalar neticesinde en azından silahların suskunlaştırılması bir kazanç olarak gösterilebilir ama yeterli sonuca ulaşamadık daha.
Beyaza siyah, aka kara deme alışkanlıklarımızı bırakamadık.
Acılar yaşadık.
Korkunç acılar.
Dostlarımızı kaybettik mayınların görünmez düşmanlığında.
Andık, ağladık, hayıflandık ama bu onları aramıza getirmeye yetmedi, yetmeyecek.
İletişim teknolojisinin sınırları yok ettiği dünyamızda, küresel sermayenin kemiklerimizi eze eze kendini kabul ettirdiği sınırsızlıklarda, biz sınırlardaki dikenli tellerin varlığı ile övünmeye devam ettik.
Biz bu yıl da kendimizi inkâr etmeye devam ettik.
Hiçbir sosyolojik ve ideolojik mantığa sığmayan tezleri savunmaya devem ederek var olanı yok sayma mantığını sürdürmede ısrar ettik.
Toplumsal zenginliklerimizi toplumsal düşmanlığa çevirmeyi büyük bir maharetle becerdik.
Komşularla sıfır problem diyerek saman altında su yürütmeye devam ettik.
“Van minuets” çıkışları yapıp halkı kandırmaya; olmayacak, yapılmayacak işleri yaptırıyoruz görüntüsü ile duyguları sömürmeye devam ettik.
Gazze adına uluslar arası sularda insanlarımızın öldürülmesine seyirci kaldık. El âleme karşı bir özür ve birkaç dolarlık tazminat talebini bulunmaz Hint kumaşı olarak gördük. Verilirse sorunu bitmiş olacak sandık!
“Zorlaştırmayın kolaylaştırın” denilen alanda işleri yokuşa sürmek için ısrar ettik. Konuşma ve tartışmaya olan bunca ihtiyaca rağmen küskün çocuklar gibi davranarak konuşmamayı ülke yönetimine istikrar diye yutturmaya çabaladık.
Sorunların çözümünü zorlaştırdık kolaylaştırmadık.
Siyasal alandaki gelişmeler de iç açıcı değildi. Yaratacağımız özgür alanlarda özgür siyasetin önünü açma yerine susturamadığımız siyasileri içeri atmayı meziyet saydık. Yeni bir oluşumu gerçekleştirmek için geri kalanları dengeli bir şekilde cezaevine koyunca işi bitirmiş saydık. Oysa ne acı yanılgılardı yapılanlar.
Ya emek.
Emek alanında da tam bir acizlik yaşadık.
Hem emekçiler adına mücadele ettiklerini sananlar yada emekçiler adına politika yapıyoruz diye milleti kandıranlar hem de global sermayenin temsilcileri emekçilerin sırtına binmeye devam ettiler.
İşsizliğin azaltılması bir yana asgari ücretle iş bulanların da kapı önüne koyulduğu bir süreç yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Milyonlarca ailemiz batıda, doğu da, kuzeyde, Güneyde asgari ücretin altında bir para ile yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar.
Bütün bunlar olurken ülkenin ana muhalefet partisi yatak görüntüleri ve kurultaylarla zaman geçirmeye devam etti.
İktidar el öpmeyi meziyet görüp insanları özgürlük oyunu ile meşgul etmeye devam etti.
Geçmiş siyasal zihniyet Erbakan hoca kişiliğinde siyasete asansörlü geçiş yaptı.
Kürt siyasetindeki gelişmeler bir paragrafla izah edilemeyecek kadar değişik zikzaklar çizdi. Bu konuya ayrı bir yazı konusu olarak düşündüğümüzden es geçiyoruz ancak Kürt siyasetinin de siyasi argümanları etkili ve yerinde kullanamadığını belirtmek gerekir. Haklı olmakla hakkını elde etmek için izlenecek yolları seçmenin mantığı üzerinde biraz daha çaba göstermek gerekir.
2010 yılı başarılı olarak geçirdiğimiz bir yıl değildi. Ancak geçen yıllarla kıyaslandığında en azından önümüzdeki yılda daha kötü olaylar yaşamamamız için umutla biten bir yıl oldu diyebiliriz.