Bugün 14 Mart Tıp Bayramı ve haftasının başlangıcı. Her şeyin başı sağlık dediğimiz yeri hiçbir maddi değerle ölçülemeyen sağlığın koruyucularının günü. Ancak ne yazık ki ülkemizde son zamanlarda uygulanan sağlık sistemi sağlık çalışanlarının da tepkisini çekmeye devam ediyor.
Ülkemizin sağlık sektöründe çalışan sağlık elemanlarının başarıları ulusal ve uluslararası arenada göğsümüzü kabartıyor. Özellikle kalp ve damar cerrahisi başta olmak üzere dünyanın sayılı ülkelerinden biri olduğumuz bilinmekte. Hele hele son zamanlarda yapılan yüz ve organ nakillerindeki deneyimler bu alanda hızlı bir ilerlemenin de göstergesi.
Sağlık alanında halk sağlığı açısından da önemli adımların atıldığı ve önemli rahatlamaların sağlandığını kabul etmemiz gerekir. Bir süre önce devlet ve SSK kapılarındaki bitmez tükenmez kuyrukları hatırlayanlar sağlık alanında bugün eriştiğimiz noktanın da hakkını vermeleri gerekiyor.
Ancak özel hastanelerin açılmaları ile yaşanan göreceli rahatlık artık kendi gerçeklerini de yavaş yavaş göstermeye başlamaktadır. Bu gerçek ise sağlık gibi hassas bir konunun paraya ve maddiyata evirilmesi meselesidir.
Ülkemizdeki sağlık sektörünün büyük başarısı sağlık hizmetinin ticarileştirilmesi çalışması karşısında gölgede kalmakla karşı karşı bulunmaktadır. Özel girişimin sağlık alanında rahatlama sağladığını inkâr etmek mümkün değil. Ancak temel hizmetlerden olan sağlık hizmetinin paralı hale dönüştürülmesi kabul edilebilir bir durum değildir. Sağlık sektörünü enerji piyasası gibi değerlendirip özelleştirmek vatandaşın sağlık hizmetini alamamasına neden olacaktır. Herkes parasına ve maddi gücüne göre sağlık hizmeti alacak bir mantık sağlıklı bir mantık değildir. Çünkü az parası olan daha fazla eziyyet çekmekte ve daha hızlı hastalanabilmektedir. Buna yetersiz beslenme ve benzeri konuları eklediğinizde durum daha bariz ortaya çıkmaktadır.
Yetkililer farkında mıdır bilemiyoruz ancak bugün hastalanıp bir hastaneye yolunuz düşerse en az 30 TL’ye sahip olmanız gerekir. Aksi takdirde ilaçlarınızı almanız ve doktorunuza görünmeniz mümkün olmaz. Acile uğradığınızda doktorun yaptığı ilk iş bir ağrı kesici iğne yapıp sizi uzmana yönlendirmek oluyor. Kendisi de doğal olarak görevini yapıyor.
Bugün uygulanan sağlık sisteminin artık çalışanları da rahatsız ettiğini belirtmeliyiz. 24 saat göreve hazır olunması istenen doktorların emeklerinin karşılığı ne yazık ki verilemiyor veya verilmiyor. Sistem kamusal alanda kölelik düzenine evirilmeye çalışılıyor ki bu doktorların verimsizleşmesine neden oluyor.
Bütün bu sıkıntılara rağmen sağlık alanında son yıllarda kaydettiğimiz ilerlemeyi de hatırdan çıkarmamak gerekiyor. Sıkıntıların bu hafta boyunca dillendirileceğini ve hükümetin de sağlık emekçilerinin seslerine kulak vereceğine inanmak istiyoruz.
14 Mart Tıp Bayramının tarihçesini de hatırlatarak yazımızı tamamlayalım; “14 Mart 1827'de, II. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet'in önerisiyle ilk cerrahhanenin, Şehzadebaşındaki Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulması, Türkiye'de modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilir. Okulun kuruluş günü olan 14 Mart, "Tıp Bayramı" olarak kutlanmaktadır. İlk kutlama, 1919 yılının 14 Mart'ında işgal altındaki İstanbul'da gerçekleşmiştir. O gün, tıbbiye 3. sınıf öğrencisi Hikmet Boran'ın önderliğinde, tıp okulu öğrencileri işgali protesto için toplanmış ve onlara devrin ünlü doktorları da destek vermişti. Böylece tıp bayramı, tıp mesleği mensuplarının yurt savunma hareketi olarak başlamıştır.1929-1937 yılları arasında 12 Mayıs günü Tıp Bayramı olarak kutlandı. Bu tarih, Bursa'daki Yıldırım Darüşşifasında ilk Türkçe tıp derslerinin başladığı tarih olarak kabul edildiği için Tıp Bayramı yapıldı. Ancak zamanla bu uygulamadan vazgeçildi ve yeniden 14 Mart Tıp Bayramı oldu.1976'dan beri sadece 14 Mart günü değil, 14 Mart'ı içine alan hafta boyunca kutlama yapılmakta ve bu hafta Tıp Haftası olarak kabul edilmektedir.”
Bütün sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramını kutlar çalışmalarında başarılar dileriz.