Kepçeler ve insanlar arasındaki etkileşim hep dikkatimi çekmiş, bu yoğun etkileşimin sebebini hep merak etmişimdir…

Bir inşaat sahası kepçelerle kazılırken gördükleriniz  bugüne kadar pek çok kez sizin de dikkatinizi cezbetmiş olsa gerek.

Pekçok insan kazı yapan kepçeyi gördükleri anda limana yanaşan gemi gibi inşaat sahasına yanaşıp demir atıverir adeta…

Dün sabah cep telefonuma düşen bir whatsapp mesajı bana bu kemikleşmiş davranışı hatırlattı. Cebime düşen mesajı Hasankeyf’le ilgiliydi. Hasankeyf’in 10 Haziran’da baraj suları altında boğulacağını duyan pekçok yabancı medya kuruluşu bu ana tanıklık etmek istiyor, bizden de destek talep ediyordu.

Yabancı medya mensuplarından gelen bir destek talebine belki de ilk kez olumlu bir cevap vermek istemedim. Bu anın tüm dünya tarafından anı anına izlenmesine yönelik çağrıya olumlu şekilde yanıt vermek gelmedi içimden. Çünkü ben ülkemin, memleketimin felaketlerle, başarısızlıklarla, oyuna gelmelerle değil her daim güzel haberlerle dünya gündemine gelmesini isterim.

Boş bir inşaat sahasında kazı yapan kepçeyi izlemek belli belirsiz haz verir izleyenlere. Bu hazzın ve motivasyonun temelinde tarihe tanıklık etme güdüsü vardır.

Temeli atılan şey sıradan bir bina olsa da kendisi tarih olduktan sonra bile, belki 60, belki 70, belki de yüzlerce yıl ayakta kalacak bir yapının doğuşunu izlemek tarihe tanıklık etme hissini verir insanlara. Tarihe tanıklık etmek de çok saf, naif bir mutluluk değildir esasında.

Kendisinden sonra yaşamaya devam edecek bu ana tanıklık etmenin temelinde yatan motivasyonun soyunu sürdürme güdüsünden pek farklı olmadığı kanaatindeyim.  İnsan bu tanıklıkla ömrünü soyut mana boyutunda uzatabileceği, belki de ölümsüzleşebileceği hissine kapılır.

İnsanla, birlikte varolageldiği mekan arasında da benzeri bir duygusal etkileşimin olduğu kanaatindeyim. İçine doğduğu, birlikte büyüdüğü mekandaki yapılar ne kadar eskiyse insan da kendisini o kadar eski ve olgun hisseder. Kadim bir mekanda yaşamak insana geçmişin arkasında olduğu hissini verir. Böyle bir ortamda büyüyen insanın ayakları yere daha bir sağlam basar. Kadim mekanın varlığı bayramda eli öpülen büyüğün varlığı gibidir. Varlığı yeter, güç katar insanına. Bu bağın getirdiği özgüven sayesinde insan mekanla birlikte geleceğe çok daha büyük bir özgüvenle yürür.

BATMAN’DAN BOSNA’YA ALTIN ÇAĞA VESİLE OLSUN

Bir baraja dönüşecek olsa da kadim şehir Hasankeyf’in yakında sular altında kalacağı gerçeğiyle yüzleşmek içimizde burukluğa yol açtı maalesef. Bu burukluk geçer mi emin de değilim açıkçası.  Tüm hemşerilerime mutlu, şeker tadında nice bayramlar diliyorum.

Bu bayram da cümlemiz adına şöyle bir dilek tutuyor ve Ramazan bayramının Medine’den el Medina’nın kızı Batman’a ve Kudüs’ten bu medeniyetin uç beyleri Bosna ve Üsküp’e kadar tüm İslam coğrafyasında yeni bir altın çağının açılmasına vesile olmasını umuyorum.

Editör: TE Bilişim