Bir malın belli bir miktarını, Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'de saydığı sekiz sınıftan birisine veya bir kaçına Allah rızası için vermek. Terim olarak zekât; İslâm'ın beş şartından birisi olan malî ibadetin adıdır.

İslâmın Beş şartından dördüncüsü Zekât vermektir. Hicretin ikinci yılında Oruçtan önce farz olmuştur. Mal ile yapılan ibadettir.

Zekât, dini ölçülere göre zengin olan müslümanların seneden seneye malının ve parasının kırkta birini fakir olan müslümanlara vermesidir. Zekât, Kur'an-ı Kerim'de namaz ile birlikte otuz yedi yerde geçmektedir. Zekâtın üzerinde bu kadar çok durulması onun dinimizde büyük önem taşıdığını göstermektedir.

Zekât mülkiyette kuvvet dengesidir. Ne tamamen sahibinin mülkiyetini giderir, ne de tamamen onun elinde bırakıp fakirlerin de onu edinmelerine mâni olur. Mülkiyeti belli ölçüler içinde fakir ile zengin arasında bölüştürür.

Zekât bir nevi sosyal güvenlik ve toplumsal sigortadır. İhtiyaç sahiplerine yardım etmek; fakir, miskin, borçlu, yolda kalmış yolcu gibi zayıf insanların elinden tutmak zekâtın hedefleri arasındadır. Ferdin şahsiyetini takviye eden, iktisaden güçlendiren, maddî ve mânevî imkânlarını geliştiren herşey toplumu da kuvvetlendirir.

Zekât ihtiyaç sahibi bütün sınıflara, bu sınıfların bedeni, ruhi, ahlâki her türlü ihtiyaçlarını kapsayan bir sigortadır. Modern sosyal sigorta fikrinin ilk temeli 1941 yılında atılmıştır. İngiltere ile ABD. temsilcileri 1941 yılında Atlantik andlaşması için toplanmışlar, bu toplantıda ferdler için sosyal sigorta teşkilâtının kurulmasını karara bağlamışlardır. Halbuki İslâmiyet bunu zekât müessesesi ile 1400 yıl önceden emretmiştir.

Zekât, toplumda zengin ile fakir arasındaki uçurumları, farklılaşmaları ortadan kaldırır. Sınıflar arası mesafeyi yaklaştırır ve orta sınıfın belli bir varlık kazanmasını sağlar. Toplumda orta halli vatandaşların artması, piyasada rahatlık meydana getirir. Mal sadece bir sınıfın tekelinde kalmaktan kurtularak fakirlerin de satın alma güçleri artar. Sırf zenginler değil, geniş bir halk kitlesi de topluluk içinde sıkılmadan zarurî ihtiyaçlarını temin ederek yaşayabilme imkanına kavuşur.

Malın sadece zenginler elinde dolaşan bir servet olması, âyet-i kerîmeyle yasaklanmıştır. "Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir. (Haşr, 7). Bu da zekât yoluyla temin edilir.

Zekât paranın stok edilmesini önler, yatırıma yöneltir. Çünkü kârdan değil, ana paradan verildiği için, işletilmedikçe devamlı eksilecektir. Sahibi de eksilmeyi önlemek için parayı yatırıma yöneltir, artırma yoluna gider.

Zekât sosyal dengeyi sağlar. Cenâb-ı Hak kulları yaratılış bakımından olduğu gibi yaşayış ve geçim bakımından da farklı seviyede yaratmıştır. Kimi zengin, kimi fakir, kimi orta halli... Âyet-i kerîmede: "Allah rızkı vermekte bâzınızı bâzınıza üstün kıldı" (Nahl, 71) buyurulmaktadır. Bütün insanların aynı seviyede gelir sahibi olmaları imkânsızdır. Çünkü toplumda mesuliyet ve enerji sarfı bakımından birbirinden çok farklı görevler vardır. Bu görevlerin ihmalinden doğacak zararlar, cemiyeti felce uğratır. Bütün görevlerin ücreti aynı olsa, kimse ağır ve mesuliyetli işe talip olmaz, hep hafifini tercih eder. Böylece ağır ve mesuliyetli işler ihmale uğrayarak hayat nizamı bozulur. Demek ki gelir ve geçim bakımından insanların farklı olması büyük bir zarurettir. Ne var ki, bu farklılığın büyük bir uçurum meydana getirmemesi için, arada bir irtibat ve köprü lazımdır. İşte o köprü de zekâttır.

Zekât sosyal bir yardımlaşma olmak hasebiyle ferdleri birbirine kenetler. Zenginde fakire karşı sevgi, şefkat, merhamet duyguları gelişir. Fakirde ise zengine karşı itâat, hürmet, işinde titizlik hisleri yaratır. Kıskançlık, düşmanlık, hased duyguları törpülenir, hattâ tamamen yok olur. Ne zengin fakire zulmeder ve onu minnet altında bırakır; ne de fakirde zengine karşı zillet ve esaret, kin ve düşmanca davranış duyguları barındırır.

Hadîs-i şerîfte: "Kalbler, insanı iyilik yapanı sevmeye, kötülük yapanı da sevmemeye zorlar" buyurulmuştur. Zekât ferdi, maddeperestlikten korur. İnsandaki ihtiras zincirini kırar. Kalbin katılaşmasını ve nefsin azgınlaşmasını önler.

ZENGİN, ALLAH’A MALININ HESÂBINI VERECEK

Zengin, malını nereden kazanıp nereye sarfettiği husûsunda, yani helâl veya haram kazançlarından, zekât, sadaka, hayır ve hasenâtından Allâh’ın huzûrunda hesap verecektir. O, sâhip olduğu malın muayyen bir kısmını fakirlere vermeye memur kılınmakla, serveti bakımından büyük bir imtihâna tâbîdir. Ancak diğerleriyle birlikte bu imtihan da kazanıldığı takdirde rızâyı ilâhiye ve cennet nimetlerine sahip olunur.

Fakir de, yoksulluktaki sabırsızlık, şikâyetler, insanlara yük olmak, zarûrete dayanmayan istek, kin, hased, isyan gibi hususlarla birlikte, ahlâk ve iffetini koruyup koruyamamaktan hesaba çekilecek, şayet bunların neticesi Allâh’ın rızâsına uygun düşerse, onun dünya çilesi, sonsuz bir âhiret saâdetine dönüşecektir.

Allâh Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurur: “Malının zekâtını verdiğin zaman, üzerine gereken borcunu (fakirlerin sendeki hakkını) ödemiş olursun.” (Tirmizî, Zekât, 2)

Zekat en güzel yardımlaşma müessesesidir.Yüce dinimiz İslam birlik ve beraberliğe, sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya çok büyük önem vermektedir. Zenginlere zekat yükümlülüğü getirmekle de bu yardımlaşmayı sistemleştirmiştir. Zengin her yıl malının bir bölümünü yoksullara vererek hem Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirecek ve hem de toplumda zengin-fakir kaynaşmasına, sevgi ve saygı ortamının oluşmasına katkıda bulunacaktır.

Şimdiden Rabbim yaptığınız ve yapacağınız hayırları kabul buyursun.